Nedir huzur? Yağmur sonu oluşan güneşin yedi rengini içimize çektiğimiz sessizlik anı mı?
Nedir huzur? Yağmur sonu oluşan güneşin yedi rengini içimize çektiğimiz sessizlik anı mı? Yaz güneşinin iliklere işlediği bir zaman diliminde gür yapraklı bir ağacın altına hiç bir şeyi düşünmeden uzanıvermek mi? Denizin enginliklerinde kulaç atmak mı, yoksa deniz kıyısında oturup da dalgaların kıyı ile oynaşırken çıkardıkları sesleri dinlemek mi?
Huzur; küçük bir gülümseme, tatlı bir ürperti mi? Büyülü bir kuş tüyünün ruhu okşaması mı? Her türlü kaygıdan uzak yaşamak mı yoksa ruhen ve zihnen mutluluk denizinin sessizliğinde kulaç atmak mı?
Ruhun arınması, bedenin rahatlığı, zihnin sakinliği, gönlün hoşnutluğu olan bu güzelliği yakalamak kolay mı bilinmez. Ancak, insanoğlu huzuru bulacağım, rahat olacağım diye çırpınıp durur. Bu arayış ve çırpınışların hedefi önemlidir elbet. Hedefte madde varsa ve insan huzurunu madde ile özleştirmişse bütün çabalar, bütün yorgunluklar daha büyük huzursuzluklara davetiye çıkarmanın ötesinde pek de bir işe yaramaz.
Çocuk için, yetişkin için, yaşlı için farklılaşan, değişen huzur, her ne kadar ben merkezli görünse de çapı ve çevresi oldukça geniştir. “Başkaları beni ilgilendirmiyor ben kendimle barışık olayım yeter” demekle huzuru bulmamız, huzurlu kalmamız da mümkün değildir. Allah’ın kendisine bahşettiği özellikleri ile insan hisseden, düşünen ve duyan bir varlıktır. O nedenle yaradılışından ötürü insan “beni başkaları ilgilendirmez, başka olaylar etkilemez” demesi de mümkün değildir.
Günümüz dünyasına bakıyoruz; dertler öylesine devasa, problemler öylesine karmaşık, olaylar öylesine büyük ki bütün bu görünenler ve hissedilenler sadece gözün korkmasına değil gönlün ve hayal gücünün de boşluğa yuvarlanmasına sebep olmaktadır. Huzur, her ne kadar ben merkezli görünse de Kişinin yakın veya uzak ekseninde oluşan olaylar onu huzursuz eder. Bana ne demenin bir başkasının varlığına tahammülsüzleşmenin de bir bedeli vardır elbet. Böyle düşünen kişinin yalnızlaşması kaçınılmazdır. Yalnızlaşan kişinin huzurlu olduğunu söylemek mümkün mü? İnsanoğlunun yalnızlaştıkça hırçınlaştığını bilmeyen var mı? Ben rahat edeyim düşüncesi beyni abluka altına alınca ruhun daha çok bunaldığı; ruhun bunaldığı oranda da insanın mutsuzlaştığı bir gerçektir. O nedenle her şeyin insanla mümkün olduğu dünyamızda huzuru bir beden ile sınırlayabilmek imkânsızdır.
Adına isterseniz uygar dünya deyin isterseniz medeni âlem; insan ruhuna sevgi fidelerinin ekilmediği, sulanıp çiçeğe dönüştürülmediği sürece huzur bulmak pek de mümkün görülmemektedir. Kaldı ki gezegenimizde Kabillerin ektiği nefret tohumları o kadar fazla ki… Günümüz dünyasında güzellik belden aşağı, iyilik bezden aşağı, hoşgörü katli vacipler kervanına katılmış, sevgi çıkarla sarmaş dolaş… Ne demişti şair: “Durdurun dünyayı ineceğim.” Öyle ya bütün bunları yaşamaktansa uzayın boşluğunda yuvarlanmak herhalde daha çok mutluluk verir insana.
Yaşadığımız dünya maalesef insana huzuru ve mutluluğu çok görüyor. Hatalar ders çıkarılmak içindir. Yoksa hatayı görüp de daha gizlisini, daha anlaşılmazını daha bilinmezini yapmak için değildir. Allah insana düşünmesi ve doğruyu bulması için bir beyin; hemcinsleri için güzeli ve güzellikleri yudumlaması için bir yürek vermiş. Güzeli, çirkinden; doğruyu, yanlıştan; iyiyi kötüden ayırt etmek için kullanacağımız bu iki cevheri biz kendimiz, ailemiz, milletimiz ve insanlık için kullanamıyorsak veya kullandırılmıyorsak huzuru yakalayamayız.
Dünyamızı ve dünyamızın geleceğini beyni izansız, kalbi imansız insanlara teslim ettiğimiz sürece maddenin acımasız çarkları hep kötüden ve kötülükten yana dönecek insanlık da huzurun ve mutluluğun peşinde hep koşacak ama onu yakalayamayacaktır.
Eğrilerin doğru gibi gösterildiğin dünyamızda yamuklaşmış mevcut insan ilişkileri ile huzuru bulmak elbette ki mümkün değildir. O halde ne duruyoruz haydi hep birlikte öncelikle hemcinslerimizle olan ilişkileri seviyelendirelim. İyinin, güzelin, doğrunun saflarında yerlerimizi alarak ümidin ve emniyetin peşine düşelim. Ötelerin ötesinin ışığı ile ruhlarımızı yıkayalım.
Seven, inanan ve gerçeğe yürüyen insanların bir birleri ile kucaklaştığı, herkesin herkesle uzlaştığı, insanların süfli duygu ve düşüncelerden uzaklaştığı, hoşgörünün ve adaletin kurumsallaştığı bir dünya için haydi hep birlikte…