Her insanın maddi ve manevi bir boyutu vardır. Bu konuyu daha
önceki yazılarımda işlemiştim. İnsanın manevi boyutu felsefi açıdan
tasavvuf ehli ve sofiliğe ne kadar dayanmaktadır. Her insan manevi
boyutunu beslemek durumdadır. Manevi yönde besleme yapmadan
yaşamanın imkânsız olduğunun üzerine vurgu yapmak istedim.
Tasavvuf ehli ve sofilik yönüme pek değer vermem diyenler ne kadar
bu işten uzak durmaktadır ona bakmak istiyorum. Bunların zaman
zaman yaşamında farkına varmadan tasavvufi ve sofilik merkezli
yaşam içinde olmaya çalıştığını görmekteyiz. Tasavvuf ve sofilik
İslam’ın doğuşundan günümüze dek ne kadar insan yaşamında yer
almıştır. İslam ve Anadolu coğrafyasında tasavvuf ehli ve sofi ne
kadar yer almıştır.
Bu coğrafyalarda tasavvuf ehli ve sofi etkili olmuş mu dur? Tarih
boyunca Anadolu ve İslam topraklarında bu konuya önem veren çok
büyük bilge ve ilim insanı olmuş mu dur? Bu coğrafyalarda tasavvuf
ve sofilik sosyal kurum ve kuruluşlar kurmuş mudur? Bu sosyal kurum
ve kuruluşlar insanlara yardımcı olmak için ne derece sosyal ve
sivil toplum örgütü olmuşlardır.
Bu sivil toplum örgütleri, yanı dernekler, dergâhlar, tekkeler,
ocaklar ve vakıflar insanların dünyasıyla ne kadar ilgili
olmuşlardır. İnsanların ruh dünyasını ve iç duygularını
güçlendirmek için ne kadar öncülük etmişlerdir. Bu sivil toplum
örgütlerin tasavvufi ve sofilik dünyaları ne derece başarılı
olmuşlardır.
İnsanların ruh dünyası ile ilgili olmak ve sosyal yaşamda yer almak
ne kadar önemli olduğunun üzerinde durmak istiyorum. Tasavvuf ehli
ve sofilik önderleri insanların yaşamında ve gönül dünyasında ne
derece yer almışlardır. İnsanlar tasavvuf ehli ve sofilik yolunda
ne derece yol almada istekli davranmışlardır. İnsanlar bir anlamda
ruh dünyalarını bu yolla besler ve mutlu olmayı seçerler.
Bu insanların ihtiyat duyduğu bir durumdur. Ruhun bilgeliğine
ulaşmak için bilgeliğin ruhuna nüfuz eden sebeplere bağlanmak
insanlık olarak görevimizdir. Tasavvuf ehli ve sofi psikolojisi
yeraltındaki bu eşsiz hazineyi gün yüzüne çıkararak bir kılavuzluk
niteliği taşır.
Bizim ülkemizde tasavvuf ehli ve sofilik üzerine sosyal çalışma,
sivil toplum örgüt, dernek, vakıf, dergâh, kurum ve kuruluşlar
Türklerin İslam’a girişinden beri var olmuştur ve var olmaya devam
etmektedir.
Bunlardan birkaçı hakkında söz edersek; Ahmet Yesevi, Mevlana, Hacı
Bektaşi veli, Hacı bayram-ı veli, Yunus Emre, Somuncu baba, Emir
Sultan, Vb. daha niceleri sayılabilir. İslam ve Anadolu
coğrafyasında bu insanlar insanların gönlünde taht kurmuştur.
Bunlar insanlarla birlikte sade bir yaşam sürmüşlerdir. Halk gibi
yaşamışlardır. Bu insanlar ve kurdukları sivil toplum ve yapılar
insanlar için manevi kapı olmuştur.
Günümüze kadar böyle devam ede gelmiştir. Anadolu coğrafyası ve
toprakları tasavvuf ehli ve sofi gelenekleriyle yoğrulmuştur.
İnsanlar gerçek İslami yolu buralarda aramışlardır. Bu tasavvuf
ehli ve sofi kuruluşları insanımızın çimentosu olmuştur. İnsanlar
olgunlaşmayı bu noktada aramıştır. İnsanlar ruh ve iç dünyalarını
bu yerlerde tedavi etmiş ve aydınlatmıştır.
İşin gerçeğine bakılırsa insan olarak her birimiz ruh ve iç
dünyamızı huzur ve güven içinde tutmak için günlük ibadet ve
itaatlerimizde daha samimi görünmek için buna ihtiyaç duyarız.
İnsanlar içinde yaşadığı dünyada dünyalık ihtiyaçlarını temin etmek
ve yaşamını sürdürmek için çoğu zaman manevi dünyalarını ihmal
ederler. Bu da huzursuzluk ve güvensizliklere yol açar.
Tam bu esnada manevi yönünü güçlü kılmak için çare aramaya
başlarlar ve karşılarına tasavvuf ve sofi dünyası karşısına çıkar.
İnsanlar zaman zaman ruhi bunalımlar yaşarlar ve onun için manevi
dünyalarına bir şeyler ekmek isterler. İşte ekmek istedikleri şey
tasavvufi ve sofilik dünyasıdır. Mesnevinin ve daha nice tasavvuf
yapıtların yazıldığı bu topraklarda insanların tasavvuf ve sofilik
dünyasından uzak durmasının imkânı yoktur.
Birçok sanat değerimiz bunun üzerine kurulmuştur. Şarkı, Türkü,
ilahilerimiz bunun üzerine bina edilmiştir. Mesnevi başta olmak
üzere birçok eser psikoterapiliğin kaynak eserleri olmuştur. İslam
dünyası ve bizim dünyamızın dışında kalan birçok dünyada tasavvuf
ve sofilik dünyası eserleriyle tanışmıştır. Onlarda kendi inanç
çevresinde tasavvuf ve sofilik dünyasına yer vermiş ve
tapınaklarını buna göre inşa etmiştir. Özellikle batı dünyası
Mevlana ve mesneviyle tanışık olmaya çalışmaktadır. Elbette ki
aklın yolu birdir. İnsan insandır. Onun manevi ihtiyaç ve talepleri
aynıdır. Tasavvuf ve sofilik ruhun gıdası olarak görülmektedir.
Modern dünyada insanların ruh dünyasının çoraklaştığını, insanın
anlam arayışı içinde düştüğünü ve onun için insanlar tasavvuf ve
sofiliğe yöneldiğini söylüyorlar. Günümüz dünyasında insanların
maddeci olması, maddenin hep ön planda olması, tüketici toplumu
olmuş olması daha çok kazanmak için şartları zorladığı için kendi
ruh ve iç dünyasını rahatsız etmektedir.
Bu da zaman içinde bunalımlara sürüklemektedir. Bu da insanı manevi
yöne itmektedir. İnsanlar sıkıntı ve dertleri için sığınacak yer
aramaktadır. Tasavvuf ve sofilik genel anlamda; merhamet, ince
duygu, düşünce, saygı, sevgi, hoşgörü, öfkeden uzak bir yaşam bize
sunmak için ortaya çıkmıştır.
Tasavvuf ve sofilik incitmemek ve incinmemek için var olmuştur.
Gönülleri hoş tutmak için topluma ve insanlar sunulmuştur. Onun
için ilgi görmektedir. Bütün öğretilerde olduğu gibi tasavvufta da
yaşama bir yolculuk olarak resmedilmekte bu yolculukta insanın
geçmekteki çatışmalarına, sorunlar bir sünger çekmek ve sorunlara
çözüm aramak için girilmektedir. İnsan kötü duygu ve
düşüncelerinden vaaz geçmek için tasavvuf ve sofiliği seçmektedir.
Tasavvuf ve sofilik insanın kin ve nefretten uzak durmasını ve
iyilik taraftarı olmasını istiyor. Bu dinlerin emri ve yasakların
arasında yer alır. Bunun olması için nefis mücadelesinde geçmek
gerekiyor. Yüce peygamberimiz savaş sonrası ümmetine şunu
söylemiştir; “Küçük harpten büyük harbe geçiyoruz; büyük harp nefis
mücadelesidir” demiştir. Tasavvuf ehlinin ve sofilerin amacı;
gerçek benliğe ulaşmaktır. İnsanı kâmil olmaktır. En kâmil olarak
yaratılan insan olarak yeryüzü halifesi ve meleği olmaktır.
Tasavvuf sürekli değişen zihni, bilgeliği, yönelten ve varoluşsal
bir cevap üreten bir yeniden doğuşudur.(Kemal Sayar )tasavvuf ve
sofilik düşünceleri insanın vücudunun dengesi rolündedir. Tasavvuf
ehli ve sofi birçok dünyalıkta uzak durmak ister. Buna karşın bir
içsel neşe, feyiz alarak kendini yüce Allah’a yakın hisseder. Yüce
Allah bize ben size şah damarınızdan daha yakınım demiyor mu?
Tasavvuf ehli ve sofi önce kendini tanır ve nefsini dizginler.
Nefisle mücadele onun en önemli işidir. Nefsin tüm mertebelerinde
büyük uğraş verir. Buna tasavvufta ve sofilikte tekâmül denir.
Mevlana aşk bütün hastalık ve rahatsızlıklarımın hâkimidir.
Buradaki aşk ilahıdır. Tasavvuf ve sofilik hayvanı duygulardan uzak
durmayı ister.
İbn Sina’nın bu konu da söylemi şudur; nefis, akıl, ruha ilişkin
çok bilgisi var olmakla birlikte en kolay anlaşılır şekliyle Nefis,
akıl ve ruhun mertebeleri vardır. Bunlar hiyarşik olarak bir
sistem, kendi içinde bir etkileşim içindedir der. Akıl; akıl maaş
ve aklı mana olarak anlarsak her ikisini denge de tutmak insan için
önemlidir. Yaşam bunu gerektirir.
Tasavvuf ve sofilik en çok şunları önemser; tövbe, vera, zihd,
sabır, tevekkül ve rızadır. Tövbe, suçluluk kabulü ve özür
dilemektir. Tasavvuf ehli ve sofi benliği kontrol altında tutar.
Uzaklığı bir gaflet olarak görürüler. İnsanın kendisindeki
cahilliği görmesi ve onu gidermesi için sofiliği seçmeyi ön
görür.
Tasavvuf ve sofilik insanın yükselişidir. Vera; nefsini
kötülemedir, zühd; nefsine mühime, fark; nefsi mütmemine, sabır;
nefsi razıyye, tevekkül; nefsi merzıyye, rıza; nefsi kâmil. Bunlara
baktığımızda nefsin basamakları olarak her biri insanın insanı
kâmil olması için yükselmenin ve mücadelenin basamaklardır. Bütün
amaç kâmil insan olmak ve yüce yaratanın dediği gibi yeryüzü
halifesi ve meleği olmaktır.
Psikoterapide de, sıkıntı verici alışkanlıkları bırakmak ve
kurtulmak için bir nevi tövbe insanın kendini görmesi ve tanıması,
gözlemesi ve kontrol etmesidir. Batılı psikoterapilerde olgunluk ve
kişilik bütünleşmesi evrelerine karşılık genel zühddur. Sofi ve
tasavvuf ehlinin yaşamında ilhamın çok büyük yeri vardır. Modern
psikoloji de de ilhamın yeri vardır. Tasavvufta ve sofilikte sabrın
ayrı yeri vardır. Modern psikolojilerde de sabırlı olmak, sorunlar
karşısında dirençli olmak büyük yer tutar. Sofilik ve tasavvuf
insanın içgüdüsünü olumlu yapmak, iç huzur ve güvenini sağlamak
vardır. Modern psikoloji de bu konuya önem verir.
İnsani kâmil bir insanın psikolojik niteliği; korku, endişe, nefret
ikilik yaşamaz. Dünyevi şartlanmalardan kurtulmak ve bütün
nefislerin bütünleşmesi, insanı gelişilmeleri yaşantılaştırmak,
korku verici şeylerden uzak, neşe içinde yaşamını sürdürmektir.
Modern psikolojinin talebi budur. Bu konu da Niyazi Mısri der ki;
“Derman aradım derdime, derdim bana dermanmış” yani insanın içinde
der varsa çarede insanın kendisindedir. Sonuçta yüce Allah bu
çalışmamız sonunda bizden memnun olmaktadır. Yüce Allahın memnun
olduğu insanlar topluma ve insanlığa yararlı insanlardır.
Bu yazımda sofi ve tasavvuf ehli insanın durumuna bir bakış
getirmek istedim. İnsanın gerçek insan olması için geçirmesi
gereken evreleri vurgulamak istedim. İnsan olarak hepimizin buna
ihtiyacı vardır. Bir insan diyorsa ki ben sofi ve tasavvuf ehli
olmadan insanlığın en üst mertebesine çıkacağım ve insanlığa hizmet
edeceğim diyorsa ona da saygılıyız. Sonuçta o da kendi nefsini
tanıyarak yola çıkacak ve mücadelesini verecektir bunu başarıyorsa
kutlamak gerekir.
Yüce kitabımızda zikir ve tasavvuf anlatımlı bir iki ayet alarak
konuya bir de Kuran açısından bakacak olursak; “Öyle insanlar
vardır ki, ne bir ticaret, ne bir alışveriş onları Allah’ı
zikirden, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoyamaz.” (Nur,
24/37)
“Beni anın, ben de sizi anayım.” (Bakara, 2/152),
“Allah’ı çokça zikredin ki, felaha eresiniz.” (Enfal, 8/45)
Yüce Allah’ımızı anmak dille, birde kalple yapılır.
Yüce peygamberimizin zikir hakkında bir hadisi şerifi; Hz. Ebu Musâ
(radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile
içerisinde AIIah zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün
misali gibidir."
Asıl amacım bu yazıyı kuantum düşünce sistemiyle yaşamaya evet
diyenlere ufak bir çığır açmak ve hatırlatma yapmaktır. Bu sahada
okuma ve öğretilerimizi kuantum düşünce sisteminde doğru zemine
oturtmak, insanların manevi dünyasını güçlü kılmak. Hiçbir şey
kendi başına değildir. Her olay birbiriyle bağlantılı olduğu
bilerek okumaktır.
Düşünce sistemimizi bu tarafa da baktırmak ve ilgi alanı
oluşturmaktır. İster sofilik, tasavvuf dünyasında ister modern
psikoloji de ihtiyaç hissettiklerimizi birlikte ortak akılla
yorumlamaktır. Bunlar yazılmamış şeyler değil yazılmıştır. Önemli
olan okurların gündemine taşımaktır. Bu arada kendimizi de test
etmektir. Sözü Yunus Emre’nin sözüyle noktalarsak ; “Ballar Balını
Buldum, Kovanım Yağma Olsun” tasavvuf ve sofilik böyle bir şey
olmalıdır. Tasavvuf ve sofilik bugünkü dünyada ne kadar insan
yaşamında etkilidir. Tasavvuf ve sofilik teşkilatları tarihteki
görev ve sorumluluklarını yerine getiriyorlar mı? Getirmiyorlarsa
ne zaman gerçek çizgilerine geleceklerdir.
İnsan ”Benim engelinde, kendi benim olarak aldığım şeyin, aslında
kendi engelim olduğunu öğrendiğimde ortadan kalkar.(Enis A.
Sheileh)
Asıl amacım bu günkü dünyada sofilik ve tasavvuf dünyasının karnesi
ne kadar başarılı ve bu saha da insanlara hizmet sunanlar bu
konulara ne kadar dikkat etmekteler. Bulundukları yer ne kadarı
gerçeğe uygun ve ne kadar gerçeğe uygun olarak hizmet sunmaktadır.
İnsanlar bu tür manevi ihtiyaçlarının ne kadarını karşılama şansına
sahipler. Bu sofilik ve tasavvuf ehli olan yetkililer ne kadar
Kuran ve sünnete bağlı kalmaktadır. Kuran ve sünnetin yüce
mesajlarını ne kadar uygulama beceri, kabiliyet, yetenek ve akli
metot ve tekniklere sahiplerdir.
Bir eğitimci olarak insanlara yardımcı olurken insanların ruh ve iç
âlemini ne kadar tanımak ve onlara yardımcı olmak için bu insanı
vasıfları ne kadarını kazanmış durumdayız ona bir yorum getirmek
istedim. Her yaşata ki insanın huzur ve güven içinde yaşaması için
onlara yardım sağlarken onun maddi ve mana yönünü bilmek bir
eğitimci olarak kendimi sorumlu hissetmek durumda olduğumuz için
“Kuantum düşünce sistemiyle yaşama evet “ diyen bir kişi olarak bu
konuya baktım ve bakarken de gene birçok kaynak eserden ilham
aldım. Bunlardan birkaç tanesini buraya yazmayı uygun gördüm; Sufi
psikolojisi (Kemal Sayar),Tasavvuf (A.J.Arbery), İslam’da Dini
Tefekkür yeniden teşekkür (Muhammed İkbal), yüce Kuran Kerim
tefsiri ve diğer kaynak eserler. Bu kaynaklar bana ilham kaynağı
olduğu için bu yazarlara ayrıca teşekkür erdim.