“Her şeyi onun hizmetine yarattım. “ mesajlarını yüce Kuran’ı Kerimin birçok ayetinde bize bildirmektedir. Sanat insanlıkla birlikte var olmuştur. İnsanlık var oldukça sanatın her türlüsü var olmaya devam edecektir. Mükemmel yaratılan insan ortaya koyduğu her eserde o derece mükemmel olmaktadır. Düşünce de derinlik çerçevesinde insanın beceri ve kabiliyetine uygun sanat eserleri ortaya koyması için işe mutlaka fikir ve düşünce dünyasında başlaması gerektiğine vurgu yapmak istiyorum. Daha önceki yazılarımda “Her şey düşünce de saklıdır ve başlar.” demiştim.

Bir ressam elindeki malzemeyle sanatın nasıl en iyi ortaya koyarsa, söz sanat ile uğraşısı da bir o kadar önemlidir. İnsan, bir sanat eseri ve sanatçı olarak nasıl kurgulanmıştır. Sanatın her dalına uygun sanat icra etmek ve her icra edilen sanatın insana yabancı olmadığı gerçeğinden hareket ederek insanın kendisinin yaratılması ne kadar mükemmel yaratıldığını bilerek sanattan söz etmenin daha doğru olacağı kanaatini taşıyorum.

Düşünce ve fikir temiz ve sağlam olursa insanın üreteceği sanatta o derece temiz ve üretken olacaktır. Yüce Allah’ın yaratmış olduğu şu kâinata baktığımızda her yaratılanın bir şah eser olduğunu görmekteyiz. Bu şah eserlerin en güzeli de insandır. Yüce yaratan bizi güzel yarattığını söylüyor. Gerçekte budur. Bu kadar güzel yaratılan sanat eserlerinin içinde en yücesi olan insan ne sanat eseri üretebilir ona kafa yormalıyız. Sanatçının ilk basamağı düşünce ve fikir dünyasında saklı olduğuna göre önce işe oradan başlamak gerekir. Düşünce ve fikir zenginliği şah eserleri ortaya koyacağı bir gerçektir.

Düşünce ve fikirde usta olmamız bize neler kazandıracak ona bakmak gerekir. Düşünce ve fikri olanın sözü ve icraatı olacağı bir gerçektir. Düşünce ve fikir dünyamızı zenginleştirmek sanat dünyamızı da zenginleştirmek demektir. Bu yazımızda insanın sanat eseri olması ve en çok ta konumuzla ilgili olan söz sanatına vurgu yapmak istiyorum. insan olarak söz bizim için ne ifade ediyor. Sözü ne kadar önemsemeliyiz ona bakmak gerekiyor. Sözde ne kadar usta olmamız gerekir. Onun sorgulamak istiyorum.

Yaşamımızda ne derece sanat ve sanatçılara önem vermeliyiz. Söz, güzeli yaşamımızı olumlu ve olumsuz olarak ne derece etkiliyor. Bu konuya bir de Kuantum düşüncesinde bakmak ve sanat eseri olan insanın yaşamında sanatın ne kadar anlamı vardır? Bu konuya bir başka açıdan bakmanın sağlayacağı olumlu veya olumsuzlukları incelemek istedim. Her sanatın ustası olmak güzeldir. Fakat Sözün ustası olmak ne kadar anlamlıdır? Sanat ve sanatçının yaşamında Saygı, sevgi, hoşgörünün yeri nedir? Bana göre saygı, sevgi, hoşgörünün olduğu yerde huzur ve güven vardır. Her şey sevgi, saygı ve hoşgörü ortamında hayat bulur. Sanat ve sanatçının da buna ihtiyacı vardır.

İnsanlar soluk aldıkça değişmeye mahkûmdur. İnsan değiştikçe uğraş alanları da değişecektir. Sanat ve sanat eserleri insana ruhi ve iç dünyalarına güzel kapılar açmaktadır. Bir anlamda sanat ve sanatçı insanın ruh dünyasına olumlama yapmaktadır. Yapılan olumlamalar yeni limanlara yelken açmak durumundadır. Onun için yüce peygamberimiz buyuruyor ki ; (İki günü müsavi olan zarardadır.) Yaşam durağanlığı kabul etmez. Yaşamın kendisi hareketlidir. Sözümün başında ”Her insan bir sanatçı ve sanat eseridir” demiştim.

Kuantum düşünce sistemi savunucuları insana sanat eseri gözüyle bakarlar. Tüm olumlamalarını bu felsefeye uygun düşecek şekilde yaparlar. Yapılacak olumlamalar hareketli ve sanat ağırlıklı olmalıdır. Olumlamalar bolluk ve zenginlik içerikli olmalıdır. Yüce yaratan rızkımıza kefildir. Önemli olan onu aramak ve peşinde gitmek olmalıdır. Olumlamaları ve sanatımızı bunun üzerine bina etmek gerekir. Sanat eserlerine geçim kaynağı olarak bakmalıyız. Mutlaka ortaya koyduğumuz sanat eserin bir maddi karşılığı olacaktır. Yeryüzünü ve onun içindeki tüm hazineleri yaratan yüce Allah’tır. Yüce Allah’ın yaratmış olduğu her şeyde sanat eseri vardır. İnsanda bunlardan bir tanesi olduğunu biraz önce belirtmiştim.

Burada önemli olan ise işimizi en iyi şekilde yapmaktır. Yaparken istekli, işin içine duygu ve düşüncelerimizi samimi bir şekilde yansıtmaktır. Sanat icra ederken yüce Allah’ın yüce kâinat kitabından güç almak önemlidir. Her alanında sanatın sahibi yaratandır. Sözünde sahibi yaratandır. İnsanlar aracıdır. İlham ve özlem birbirin alternatifi değil, birbirini tetikleyen şeylerdir.

Söylenen her sözün felsefi boyutu vardır. Sözdeki felsefi boyut insan ruhuna aittir. Sanata bir başka boyut kazandıracak olursak İnsan sanatçı değil sanatı kopya edendir. İnsanın sanat diye icat ettiği eserin aslı yüce kaynakta mevcuttur. Yüce kaynakta saklıdır. Yüce kaynak tüm sanatın okuyucusudur. Yüce yaratanın yaratmış olduğu kâinatta var olanı almak ve kullanmak insanı yüceltir. İnsan olarak bu bilinçte olursak sıkıntı yoktur. İnsanın ortaya koymaya çalıştığı sanat ve sanat eserlerini kendinden değil yüce yaratandan bilmesi huzur ve güven demektir.

Metefizik ve fizikötesi olayları insan ruhunda ayrı bir yer tutar. Önemli olan ruh dünyamızı bu şekilde kurgulamaktır. Bizim bir aracı olduğumuz gerçeği unutulmamalıdır. Sanat bütünsel olarak düşünülmelidir. Bütünsel bakış yaptığımızda yaratıcının eseridir. Bu konu da bir düşünür şöyle demektedir; “ Yüce Allah’ın güzelliği var olan her şeyin varlık sebebidir.”(Aziz Dİenyins )

İnsan, ancak güzelliğine nispetle bir yaratıcıdır. Hakikati arayışı bir icat edildi. Var olanı bulmadır. Akıl ve iradeden oluşan zihin güzel olanı görür. İnsan ancak güzelliğine nispetle bir yaratıcıdır. Bütün güzel fiiller, sadece amaçlara götüren araçlardır. Söz konusu fiiller kendilerinde amaç değildir. Sadece güzel olan kendinde amaçtır. Sadece güzellik her şey değildir.

Bir insan akıl, zekâsı, bilgisiyle önem kazanır. İnsanı, insan yapan özellikleri; Akıl, zekâ, konuşma, duygu, düşünce ve duyu organlarını iyi kullanmasıdır. Vücudunun tün organlarını yeri yerinde kullanmasıdır. Zihin, akıl ve iradedir. Akıl bilmesi gücü iken irade ise eşyaya ulaşma ve yakalama iradesi gücüdür. İnsan madde ve ruhtur. Güzelliği aydınlatmasıyla aydınlanan insandır. Yani ruh ve bedeni olan insandır. Güzellik, sezgi ile algılanır ve güzellik bilgisi manevi tefekkür ile geliştirilir. Doğru; eşyanın doğasına ve kendi doğasına sadık olan demektir. İyi ise; iyi bilinen iyi yapılan, eşyanın gayesine ve kendi gayretine uygun olan demektir. İnsanın kendisine bakmasıyla yukarı da sayılan birçok sanat eseri görülecektir. Önemli olan insan kendine sanat eseri olarak bakabilmesidir. Bu yapılırsa insan yaşamını daha dengede tutacak ve daha az sıkıntı yaşayacaktır. Demek ki insanın kendine sanat eseri olarak bakması onu ruhsal ve iç duygularına daha sağlıklı tutma imkânı verecektir. Her insan bu düşüncelerle sanata ve sanatçıya bakmalıdır.

Mükemmel yaratılan bir yaratık olarak insan ancak bu şekilde düzenli bir yaşam sürdürmesi imkânı vardır. İnsanlar bu mükemmellikte bakabilirse kendi aralarındaki birçok sıkıntıları açma imkânı vardır. Bu günkü dünya da insanların kendi aralarındaki sıkıntılara baktığımızda insanın mana yönünü ihmal eden ve madde yönünü ön planda tutan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz. Bu günkü dünya da kavga ve savaşlar insanın manasıyla ilgili olmayıp hep madde kaynaklıdır. Materyalist düşünceler insanlığı bu noktaya getirdi. İnsanlık tekrar huzur ve güven içinde olmak istiyorsa mana yönüne daha çok önem vermelidir.

Hıristiyan, Yahudi, Hindu, Budist ve diğer inanç gruplardaki insanların sanata bakışıyla İslam dünyasının sanata bakışı farklılık arz eder. Bu inanç grupları kendi inançlarına uygun sanat eserleri yapmaya çalışmışlardır. İşin içinde kendi inanç ve değerlerini katarak ortaya koymuşlardır. Onların sanat eserlerini tartışacak değilim. Düşünce ve fikir dünyalarına uygun eser ortaya koymaktadırlar.

Bu gün gelişmiş ülke ve toplumlar teknik ve teknoloji ışığında yeni şeyler üretmenin peşindedirler. Birçokları marka ortaya koymaktadırlar. Her geçen gün yeni markalar yaratmanın peşindedirler. Onun için üreten toplumlar olmuşlardır. Ürettikçe yenilerini üretmektedirler. Bu ürettikleri sanat eserimidir? Değimlidir tartışılır. Bence her devrin ve zamanın ruhuna uygun bir şeyler üretmenin ve ortaya koymanın peşin delerdir.

Buna karşın İslam dünyası ne yapıyor ve ne yapmaktadır ona bakmak gerekir. Bu güne bakmadan önce İslam’ın bu güne kadar geçirdiği dönemlere bakmak gerekir. İslam’ın her döneminde bazı duraklamalar ve gelişmelere şahit olmaktayız.

İslam Coğrafyasında yaşayan insanların düşünce ve fikir dünyası güçlü olduğu dönemlerle, güçsüz olduğu dönemler farklılık arz etmektedir. Bu çerçevede İslam’ın yükseliş dönemlerine sanata bakış farklı olmuştur. Sanat yapıların yapılışları ve sanatçıya bakış en üst düzeyde gerçekleşmiştir. O dönemlerde yapılan sanat yapıları bu günün bütün olumsuzluklara rağmen ayaktadırlar. Günümüzde İslam dünyasının sanat olarak ürettiği bir değer yoktur.

Bu günkü dünyada İslam dünyası her konuda geri kaldığı gibi sanatta da geridir. Sanat denilince; Okuma, yazma, edebiyat, şiir, söz, resim, müzik, heykel tıraş ve diğer sanatın her türlü dal ve branşlarını kastetmek mümkündür. İslam dünyası fikir ve düşünce de ne zaman iler olduysa bu sayılan sanat dalarda iler olduğunu biraz önce belirtmiştim. İslam dünyası tarihteki sanat eserlerini bu gün inşa edebiliyor mu? Bence edemiyor çünkü İslam dünyası güzellik ve estetiği ruhunda yaşamıyor ki eserlerine yansıtabilsin. Sıkıntı İslam dünyasını her geçen gün hoşgörüsüz bir toplum olmasındandır. İslam toplumları kavgalı, şiddet toplu olmuşlar ve şu anda ateş barut gibiler. Bunların bu kabalıkta ve şiddet ortamında sanat üretmesinin imkânı var mıdır? Günümüzde taş eser ve yapı görsek hemen geçmiş tarih ve devirlere itmek durumunda kalıyoruz.

Bu yapılan taş eserler insana huzur ve güven vermektedir. Onun için İslam dünyası perişan, fakir ve huzursuz bir toplum olmuştur. İslam toplumu sanat yaratmak istiyorsa önce huzur ve güven ortamı oluşturmalıdır. Özgür düşünceye önem vermelidir. Özgür düşüncenin olmadığı toplumlar bir şey üretemezler ve ancak kopya ederler. Onun için İslam dünyası yeni baştan tüm durumunu gözden geçirmek durumundadır.

Saygı, sevgi ve hoşgörü toplu olmayan toplumlar özgür düşüncelerini söyleme imkânı yoktur. Onun için her türlü gelişmelere kaktı veremezler. Katkı Vermedikleri için tüketici toplum olmaktan kurtulmamışlardır. Böyle toplumların marka yaratmasının da imkânı yoktur. Arz talepte denge yoktur. Gelirler giderleri karşılamamaktadır. O zaman milli gelir dağılımında da sıkıntı var demektir. Geçinemeyen ve ihtiyaçlarını karşılayamayan bir toplum olmaktan çıkamazlar. O zaman toplum kendi arasında büyük huzursuzluklara neden olur ve bu gibi toplumda yaşayan insanların ruhsal durumu sağlıklı olmaz. Ruhi bunalımların yaşandığı toplum olmaktan çıkamaz duruma düşerler.



Ne yazık ki bu gün her konu da olduğu gibi bu konuda da büyük sıkıntılarla iç içe yaşamaktadır. İslam dünyası ve bu İslam dünyasında yaşayan insanlar sanatta ileri düzeye gelmek istiyorlarsa önce kendi aralarındaki kavga ve Savaşlara son vererek özgür düşünme ve fikir dünyalarını zenginleştirmeyi sağlamlıdırlar. Onların kendi aralarındaki bu bağnazlıkları yeni sanat eserleri ortaya koymaya müsaade etmediği gibi eski sanat eserini korumak bile imkânsız hale gelmiştir. Asıl düşündürücü olan budur. Sanat ve sanat eserleriyle insanlık ne kazanıyor ve ne kaybediyor ona bakmak daha önemlidir. İslam dünyası ve coğrafyası her yönüyle tüketiyor üretmiyor.

Bu sahada da tüketen bir toplum olmuştur. İslam dünyası ilk önce ruh ve düşünce dünyasını güzelleştirmeli ve onun üzerine düşünce ve fikir dünyasını zenginleştirildiği takdirde yeni sanat eserleri ve marka yaratma kendiliğinde gelecektir. Bu gün İslam dünyasının marka bir ürünü yoktur. Bütün bu açıklamalardan sonra kuantum düşünce sistemi ışığında sanatın her türlüsüne ve özellikle söz sanatına nasıl bakıyoruz onu dert edinmek ve buraya yoğunlaşmak gerektiğini savunuyorum. Sözü nasıl bir ustalıkla kullanıyor. Vurgusunu biraz önce yapmıştım. Sözün ustası olmak nasıl bir şeydir? Bu insanların ruh dünyasına ne kazandıracak bunu bilmek önemlidir diye düşünüyorum. Söz sanatı ile ilgili yüce Kuran’ı Kerimde yüce Allah’ın mesajlarında ve yüce peygamberin uygulamaları ışında kuantum düşüncesinde nasıl, ne şekilde söz kullanılırsa ne kadar etkili olur ona bakmak gerekir.

Yüce Kuran’da yüce yaratan söz ve sözün etki gücüyle ilgili bize ne mesajlar vermiştir. Ona bakmak için yüce Kuran’ı kerimin bu konudaki bir iki ayetine bakmak gerekir. “Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? “(İbrahim 24),”Kullarıma söyle insanlara karşı en güzel sözü söylesinler çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır. ”(İsa 53), daha birçok ayet söze vurgu yapmıştır. Sözün temiz olması ve güzel olmasının insanlara bırakacağı güzellikler, olumlamala ve pozitif enerjilerin insan için yaşamında hayatı bir mesel olduğu gerçeğidir. Yüce peygamberimizin sünneti ve hadislerine bir bakış yaparsak; bu konu da sayısız hadisi şerifleri vardır. Sadece buraya dua sözü bize kâfi gelecektir. “Allah katında, duadan daha kıymetli bir ibadet yoktur” demiştir. Bu hadisi şerif konumuza uygun düşmektedir. Daha önceki yazılarımda olumlu düşüncenin ve sözlerin dua kadar etkili olduğunu belirtmişim idim. Burada sözün dualar kadar temiz, güzel olması gerektiğini anlıyoruz. Temiz, güzel sözler insan ruhunda ve içi dünyasında güzellik yaratır ve bunu anlamak mümkündür. Temiz ve güzel olmayan sözlerin insanda bırakacağı ruhsal sıkıntıyı bilmek gerekir. Şu kısacık dünyada hoş seda bırakmak için temiz ve güzel sözlü olmak gerekir diye düşünüyorum.

Burada bir başka kaynak esere bir bakış yaparak söz söyleme sanatına devam etmek istiyorum. “Söz söylemek iş başarmak” kitabından bir alıntıyla düşüncelerimi açmaya devam edersem. Sanatın bir başka özelliği insansın duygu ve düşüncelerini Özgürleştirmesi ve kullanmasıdır. Bedenleşmiş bedenle bütünleşmiş bedenin içinde girmiş, bedenin özü olmuş batı dünyasında sanat eserleri Rönesans ile birlikte hız kazandı. Rönesans bir bardağın patlaması gibi sanatta çağlayan yarattı. Sanat eserleri insanlığın her alanını etkileyen bir durumdur. İnsanlığın her alanına sirayetmeyen bir sanat, sanat olmaz. Rönesans sanatı bir asaletin destekleyici olarak ve tüccarlaşmış asiller ve zenginleşmiş persler tarafında desteklenmiştir. Tabiat sıçrama yapmaz. (Dale CARNEGLE)

Fakat buna karşılık insan ruhu kesinlikle “Sıçrama Yapar” ilahi sırları merkez olan ortaçağ medeniyetiyle ideal insanı merkez alan Rönesans medeniyeti arasında tarihsel sürekliliğe rağmen bir çatlak vardır. 19.uncu yüzyılda daha büyük bir çatlağa neden olmuştur. Dünyadaki keşifler ve dünyadaki ufukları sürekli geliştirdi. Sanatın geliştirdiği sanat, ruh ile arasındaki doğaçlama bir uyumun neticesidir. Sanayinin gelişmesiyle birlikte bu canlı birlik bozuldu.

İnsan, kendine ana gibi olan tabiata değil, cansız maddeye daha da otomatik hale gelen makineler biçiminde yasaları gasp eden bir maddeye bakar buldu. Makine bir birinin kopyası gibidir. Makineleşmeden önceki sanat eserleri birbirinin aynısı olmayan her birinin ayrı sanat eseriyle ortaya konulan eserler olduğu idi. Sanayi devrimiyle birlikte sanatta seri üretim başladı, incelik ve estetik ikinci plana düştü. Önemli olan arz ve talebe göre üretmek daha ağır basmıştır. Sanat kendisini besleyen topraktan sökülmüştür.

Artık zanaatkârın emeğinin doğal tamamlayıcısı değildir. Toplumsal bir hayatın doğal ifadesi de değildir. Bilakis, salt, öznel bir alana geri sokulmuştur. Sanatçıya gelince, o da artık Rönesans zamanında olduğu şey bir tür filozof veya yaratıcı değildir. Toplumun bir aracı veya palyaçosu değilse, ilkesiz ve amaçsız yalnız bir arayıcıdan ibarettir.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna ve sanayi toplumundan bilim toplumuna geçişte sanat kimi zaman olumsuz etkilenmiştir. Sanayi ve bilim çağında arz ve talep dengesi yüzünden sanat çoğu kez ihmal edilmiştir. İnsanların ihtiyaç ve talepleri arttığı için hızlı bir üretim sanatı ikinci plana itmiştir demiştik. Tarım toplumunda yapılan sanat yapıları büyük sabır, metanetle büyük uğraşı sonrası ortaya çıkmıştır. İnsanlar bu sanat eserleri ortaya koyarken gösterdiği üstün gayret ve içine kattıkları duygu, düşünceleri ve alın terleri bu eserleri değerli kılmıştır. Sanayi ve bilim çağında aceleci ve hızlı davranmalar sanat eserleri inşa ederken birçok konusu ihmal edilmektedir. İnsan emeğiyle makine emeğin farklı şeyler olduğunu biliyoruz.

Makineleşmekle birlikte ilham kaynağı zarar görmüştür. Bizler batılı ve gelişmiş ülkelerin insanlarıyla konuştuğumuzda bize şunu söylemektedirler; makineleşmeyle birlikte keşif ve buluşların hızı düştü diyorlar. Sanat güzellikleri de ikinci plana düşmektedir diyorlar. Gelişmiş ülkeler bu konu da arayış içindedirler.

Maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayamamış bir toplumdan sanatın her türlüsünü beklemek ve sanatla mutlu olmasını beklemek biraz hayal olur. İslam dininde sanat yüce yaratanın gücünden ve kudretindedir. Cesaret mertliğin en belirgin vasfıdır.( Daniel Webstar) ,ileriye korku ile bakmak, emniyet verici bir hareket değildir. (E.H.Herriman),korkularınıza danışarak hareket etmeyiniz.(Mottaol Stonewall Jackson)

İnsan sadece ekmekle değil tanrının sözüyle yaşar.(Daily Telegraph),ilerlemek için, d Daily Telegraph) düşünce ve ciddi olmaktan daha karlı meziyet, güzel söz söylemektir.( Daily Telegraph)”Her çiçek solduğu havadan zevk alır. Fikri benim inancımdır. (Wordsworth,Plotinusu)

Bu açıklamalarda anladığımız zamanın ruhu bize sanatın her türlüsünü önemsememizi istemektedir. Tüm sanat dalları özgürlüğün olduğu yerde yeşerir. Sözlü ve yazılı sanatta aynı durumdadır.