Sabah erkenden yola koyuldum. Ökkeş Emmi’min Kahramanmaraş Pazarcık İlçesindeki evine gittim. Hem geçmiş bayramını kutlayayım ve hem de bazı güncel meseleler hakkında, kafama takılan bazı sorular hakkında bilgi alayım dedim.
Bilge Adam Ökkeş Emmi, sabah namazını kılmış ve ondan sonra hiç uyumamış vaziyette evinde sanki bayramın ilk günü gibi, bayramlık elbiseler içerisinde bekliyordu. Bayramın bittiği bir günde Ökkeş Emmimin evine gitmiştim.
Beni kapıdan görünce “gel Ahmedim gel, geçmiş bayramın mübarek ola. En kötü, en zor bayramın bu bayram ola. Bundan sonraki bayramların gerçek bayram ola” diye hitap etti.
-Ökkeş Emmi, bu nasıl söz, şimdi bu bayram, gerçek bayram değil mi? Bak Ramazan Ayında 30 gün oruç tuttuk, teravih kıldık, sadaka-i fıtır (fitre) verdik. Bu ibadetlerin sevinci ile bayram yapıyoruz.
-Oğlum onlar doğru da, şu terörist Siyonist İsrail bizde bayram sevinci mi bıraktı. Bak Bayramın birinci günü, mücahid kahramanlar ordusu HAMAS’ın liderlerinden İsmail Heniye’nin üç oğlunu ve torunlarını şehid ettiler. Allah cümlesine rahmet eylesin.
-Evet, evet maalesef öyle. Zaten 6-7 aydır her gün Filistin’de Gazze’de de terör estiriyorlar ve 30 binden fazla Filistinli’yi katlettiler. Bu 30 bin Filistinli içerisinde belki 15 bini bebek, çocuk ve gençlerden oluşuyor. İsrail katil bir oluşum, Devlet değildir.
-İsrail’e Devlet diyenin ve onu muhatap alanın vebali büyüktür.
-Diline sağlık Ökkeş Emmi.
-Senin de diline sağlık Ökkeş Emmi. Bir soru sorabilir miyim, tam da bu mevzu ile ilgili olarak.
-Sor Oğlum.
-İsrail bundan 10-15 gün önce Suriye’nin başkenti Şam’da, İran konsolosluğuna bombalı saldırı yaptı ve bombalar ile oradaki İranlı diplomatları öldürdü. İran da 14.04.2024 günü gece yarısı terörist siyonist İsrail’e saldırdı. İHA’lar ve füzelerle İsrail’e saldıran İran’ın bu hareketi bazı mahfillerde alay konusu oldu ve adeta İran’ı küçümsediler ve hatta, saldırısını da bir tiyatro ve oyun gibi görmeye kalktılar.
-Evet, evet Oğlum ben de takip ettim. İran’ın İsrail ile olan son birkaç gündür cedelleşmesi ve İran’ın İsrail’e füze atması ve İHA ile saldırması bir danışıklı döğüş ve hatta bir tiyatro gibi görüldü.
-Aynen öyle görüldü Muhterem Hocam. İran’a niye güvenmiyoruz? Ya da İran neden güvenilmez bir Ülke?
-Anlatayım Oğlum. Önce İran’ın terörist siyonist İsrail’e saldırması ve misilleme yapması üzerinde durmayalım. Önce şu İran nedir? İran nasıl bir Ülkedir? Bunları anlatalım.
-Anlat Hocam. Çok merak ediyorum.
-Oğlum, şunu ilk başta belirteyim. İran denildiğinde ilk akla Şiilik gelir.
-Şiilik nedir Hocam?
-Anlatayım Ahmedim. İran’ın mezhebi olan Şiiliği anlatayım. Şiiliği anlatmadan önce bir temsil yani teşbih yapmak istiyorum. Vücudunuzda bir yara, bere ya da bir ur olur da sizi rahatsız eder ya, aynı onun gibi Şiilik İslam içerisinde olsa da, rahatsızlık veren ve devamlı şekilde dikkat çeken bir mezheptir. Mezhep derken Hak mezhep midir? Bu tartışma ayrıdır. Ehl-i kıble olarak görülürler. Ancak Ehl-i sünnet değildirler. Yani, bir Hanefilik, bir Şafilik, bir Hanbelilik ve bir Malikilik gibi değildir.
-Yani bizim bildiğimiz ve esasta fark görmediğimiz, ancak ibadet şekillerinde fark gördüğümüz 4 Ehl-i Sünnet mezhebinden değildir Şiilik.
-Aynen Oğlum.
-Peki, Hocam, Şiilik, esasta hangi açılardan Ehl-i sünnetten ayrılır.
-Güzel soru. Hemen cevaplayayım. Esasta Ehl-i sünnet alimleri içtihatta bulunarak Müslümanların saygı ve duyması gereken kuralları tespit eylemişlerdir. Mesela, tüm sahabelerin hepsine saygı ve sevgi göstermek şarttır. Allah’ın Resulünün (asm) arkadaşlarına ve özellikle de Hanımlarına kim dil uzatırsa samimi Müslüman olamaz. Bu açıdan bakıldığında Şiiler samimi sayılmazlar. Çünkü Hazreti Ayşe (ra) Annemize ve sahabelerden de özellikle Hazreti Ömer (ra) Efendimize saygısızca dil uzatıyorlar. Şimdi zayıf bir Hadis-i Şerif var: “Sahabelerim gökteki yıldızlar gibidir, onların hangisine uyarsanız, doğru yolu bulmuş olursunuz” şeklindeki bir tavsiyenin Sevgili Peygamberimizin bir sözü olmadığını düşünseniz bile aklın ve imanın gereği olarak sahabelere ve özellikle Peygamberimizin Hanımlarına (kaldı ki Annelerimizdir) saygı duyulması imanın bir gereğidir. Bu saygısızlığı yapanların imanları tehlikede olabilir.
-Çok haklısınız Hocam. Şiiliği başka hangi esaslarda tenkit ediyorsunuz.
-Bir de tarihin sayfalarında kalmış ve o tartışmaları günümüze taşımanın hiçbir faydası olmadığı halde sürekli gündemde tutmak da hem akılcı değil, hem de bir Müslümana yakışmaz. Müslümanlar arasında ihtilafa neden olacak, Hazreti Ali (ra) ve Muaviye meselesini diri ve gündemde tutmak zararlıdır. Şiirler bunu maalesef yapıyor. Hiçbir Müslüman Yezid’i sevmez. Ancak Yezid’ten dolayı Hazreti Muaviye’yi sorumlu tutmak da hatalıdır. Dikkat ederseniz, Hazreti Ali (ra) ile Muaviye’yi birlikte anarken, “Hazreti” sıfatını kullanmadım. Ancak Muaviye’nin bir sahabe olduğunu düşündüğümde “Hazreti” sıfatını kullandım. Çünkü ben sahabeler arasında fark görmem ve hepsini severim. İşte bu imanın ve İslam’ın bir esasıdır. Yezid, Muaviye’nin oğludur ve iki Cihan serveri Sevgili Peygamberimizin torunu, gözbebeği Hazreti Hüseyin’in katilidir. Yezid kahrolsun ve kahrolmuştur da. Bu nokta itibariyle Sünniler ile Şiiler farksızdır. Yani Hazreti Ali ve oğulları Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin sevgisi açısından Sünniler ve Şiiler aynıdır. Ancak Şiiler, faydasız işler ve Sahabelerin bir kısmına saygısızlıklar bakımından biz Sünnilerden ayrılırlar.
-Şiilerde bu saygıyı görmüyoruz ve faydasız işleri görüyoruz. Kısır tartışmaların kime faydası var ki? Müslümanlar arasındaki kısır tartışmalar ancak gayrimüslimlere fayda sağlar.
-Aynen öyle Ahmed Oğlum. Zaten bu kısır tartışmalar ve faydasız işlerden dolayı Şiilik güvenilmez bir mezheptir.
-Bir de Ökkeş Hocam, şu husus çok gündeme getiriliyor. İran, tarih boyunca hep Müslüman Ülkeler ile savaşmıştır. “Tarihinde bir kez olsun İran, gayrimüslim bir Ülkeye karşı cihat etmemiştir, savaşmamıştır” deniliyor.
-Diline sağlık Oğlum. Çok güzel hatırlattın. Bu da ayrı bir gerçek. Yakın tarihte İran ve Irak Savaşını hatırlıyorum. Daha uzak tarihte zaten meşhur bir savaş var. Ulu Hakan Yavuz Sultan Selim Han ve Şah İsmail arasındaki savaş da, iki Müslüman Ülke arasındaki bir savaştır ve temelinde o zaman ki İran’ın Anadolu’da kendi mezhebini yayma şeklindeki nifak planı vardır. Şah İsmail, Şiiliği Anadolu’ya hakim kılmak istemiş ve bu sinsi niyetini gerçekleştirmek isterken karşısında Ulu Hakan Yavuz Sultan Selim Han’ı bulmuştur.
-Evet, Hocam benim en hayran olduğum Padişah Yavuz Sultan Selim Han’dır ki, 8 yıllık hükümranlığında Osmanlı’yı bir cihan Devleti haline getirmiştir. Kendisi Kudüs Fatihidir.
-Allah (cc) bizleri inşallah Ahirette Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerine komşu eylesin.
-Amin Hocam.
-Ahmedim, bu arada şunu da hassaten belirteyim. İran’ın mezhebini, yani Şiiliği yayma hedefi halen de geçerlidir. İran, bölgesinde mezhebini yaymak için yeri geliyor Hizbullah’ı, yeri geliyor başka örgütleri kullanıyor. O nedenle de İran tehlikelidir.
-Muhterem Ökkeş Hocam konuyu artık günümüze getirebiliriz. Ve İran ve İsrail arasındaki özellikle bir aydır yaşanan gerilime ve sıcak çatışmaya gelelim ve İran’ın attığı füzeler ile İHA’lar hakkında konuşalım.
-Olur Ahmedim.
(Ökkeş Emmi ile Ahmet Sandal arasındaki sohbet devam edecektir. Yazımızın ikinci kısmında şu meşhur güncel konuyu, İran’ın İsrail’e misilleme olarak attığı füzeler ve İHA’lar konusunu anlatacağız, inşallah)