HDP her ne kadar erken seçime hazır olduğunu beyan ediyorsa da gerçek hiç de öyle değil. Korku bacayı sarmakta. Türkiye partisi olması için onca tavsiyeler yaptığımız mezkür politik hareket, seçimlerden şaibeli bir sonuçla çıktığı gibi Suruç olaylarından bu yana da sürekli kayıpta.

HDP Kandil'e karşı bağımsızlığını isbat edemedi, bir manda idaresinden, ceberrut bir vesayetten kurtulamadı. Attığı her adımda söyleyeceği her sözde önce dağın, Kandil'in ne diyeceğini düşündü.

Hemen her gün asker, polis, korucu ve devlet memuru ölürken hiç birinde teröristleri ve terörü bırakınız tel'in etmeyi kınayamadı bile. Suruç'ta daha sisler dağılmadan, adli hiç bir gelişme olmadan alelacele bir çıkışla Kürtçü hareketi organize olmaya, kendilerini ve kurumlarını korumaya çağıran Selahattin Demirtaş, bu kadar sabotaj, suikast ve tuzak olur, 20'li 30'lu yaşlarda aslan parçası yiğitler toprağa düşerken en nihayet günler sonra ve şiddetlenen kamuoyu baskısı karşısında ancak, "devlet silah bıraksın demiyoruz, fakat taraflar parmaklarını tetikten çeksinler, diyoruz" diyebildi.

Taraflar ne demek?

Taraflar mı varmış?

"Taraflar" denince eşit taraflar anlaşılır. Burada bir 5 bin yıllık köklü bir devlet ve o devlete isyan etmiş, eline silah almış, elini kana bulamış, dağa çıkmış, bugün artık hangi Türkiye düşmanı hilebaz merkezlerle iş tuttuğu meçhul yahut çok malûm bir terör örgütü var. Kaldı ki sn Demirtaş ve öbür HDP yetkililerinden istenen bu değil. Onlardan o âsilere dönerek "silahlarınızı bırakın ve bu toprakları terk edin!" demeleri beklenmekte. Ayrıca gür, hakiki ve samimi bir sesle "askere, polise, korucuya sıktığınız her kurşun, aynı zamanda biz HDP'lilere sıkılmıştır!" ihtarını yapmaları da beklenmekte.

HDP'lilerden bu ve benzeri sözler işitilmedi. Yüzlerinde bir acı hissi okunmadı. Hiç bir HDP'li bir şehidin cenaze namazında yer almadı. Yürekleri yanan aileleri aramadı, taziye bildirmedi. Aksine 3 yıl aradan sonra Türk ve Kürt analar yine geceler ve gündüzler boyu ağlarken HDP vitrininden vekiller Küçüksu Kasrı'nda âlemli, halaylı düğünler yaptılar.

Ortada son derecede sinsi bir plân var. Seçimlerin hemen öncesinde eylemler başladı. Suruç bahane edilerek gece evlerinde uyurken iki polisin şehit edilmesiyle devlete meydan okundu. Türkiye Cumhuriyeti de bunun üzerine meşru müdafaa hakkını kullanmaya başladı. Bugün devlet, hem vatandaşlar tarafından ve hem de dünya tarafından haklı görülmektedir.

Şimdilerde HDP'ye oy vermiş büyük çoğunluk pişman. Her ölümden kendilerini de sorumlu tutuyorlar ki bu doğrudur. Girilecek bir seçimde Kürt partisinin bir daha bu oyu alması imkânsızdır. Bu defa emanet oy, maceracı oy, yüzer-gezer oy olmayacağı gibi tek tek her sandık en emin şekilde korunacaktır.

HDP bir şekilde altın tepsi içinde kendisine sunulan ikramı her cephesiyle algılayamadı. O şüpheci tavrını, küçük parti ruh halini, reaksiyoner olma huyunu ve uzaktan kumandayla idare edilme uysallığını terk edemedi. Erken seçimin olması kesine yakındır. Olsa da olmasa da HDP kendini sorgulamalıdır. Hem hür bir parti olmalı, hem Türkiye partisi olmalı ve hem de şu eş başkan abesliğinden kurtulmalıdır. Eş başkanlık da itimatsızlığın bir mahsulü.

Bunları yapamazsa 10 yıl sonra adı bile hatırlanmaz. Ya seçmen sandıkta bitirir veya Abdullah Öcalan'ın işaretiyle gelişen Türkiye doğrularıyla uyumlu yeni bir Kürt partisi kurulur.