Gerçek Başarı Nedir?
Şampiyon olmuş bir sporcu veya takım, sınavda ipi göğüslemiş bir öğrenci, satış rekorları kıran bir kitap, her yıl katlanarak büyüyen bir şirket ya da yüksek teknoloji ürünü yeni bir icat… Böyle bir duruma şahitlik ettiğimizde, elimizde olmadan içimizde hayranlık ve takdir duygusu gelişir. Çünkü başarı parlar, ışıltısı göz kamaştırır. Sesi kulakları çınlatır, yankısı her yerden duyulabilir. Verdiği heyecan yürekleri hoplatır ve tarifsiz duygular yaşatabilir. Bazen baş döndürür, bazen imrendirir, bazen de biraz kıskandırabilir.
Başarı nerede?
İşin gerçeği bizim şu anda karşımızda duran ve hayranlık duyduğumuz başarı, sadece “elde edilen nihai netice” den ibarettir. Özel bir ifadeyle söylemek gerekirse gördüğümüz, başarının kendisi değil, onun vücut bulmuş son halidir. Asıl başarı görünende değil, kişi ya da kuruluşu elde edilen sonuca götüren süreçte gizlidir. Buraya gelene kadar hangi aşamalardan geçildiği; ne tür kararlar alındığı, nasıl bir planlama yapıldığı, hangi usullerin uygulandığı, kaç deneme yanılma sürecinin yaşandığı ve icra aşamasında neler yapıldığıdır başarıyı getiren…
Hayal etmekle başlayan, tasavvurla devam eden ve ulaşılan netice ile tamamlanan bu süreç yaşanmasaydı, bizim hayranlığımızı kazanan başarının ete kemiğe bürünmüş hali, belki de hiç olmayacaktı… Öyleyse gerçek manada başarı, elde edilen netice ya da varılan son nokta değil, onun öncesinde yaşanan sürecin bizatihi kendisidir.
İyi analistler, elde edilen başarıdan ziyade, bu noktaya “nasıl” gelindiği ile ilgilenirler. Çünkü aynı şeyler yapıldığında, benzer neticelerin elde edilebilmesi de mümkündür. Zaten kopyalanabilir ya da modellenebilir olan da, “bunlar yapılmasaydı başarı da olmazdı” denilebilen hususlardır. Bu sebeple yanılgıya düşmemek için, başarıyı getiren sürece odaklanmak gerekir.
Başarıyı yakaladım sananlar…
Dünyanın tanıdığı ünlü biri olmak maksadıyla, kendini yırtarcasına akademik kariyere saldıran ve bunun için her şeyini feda eden, gerçekten başarılı mıdır? Ya da çok büyük holdinglere CEO olmak için hayatını buna adayan, birçok şey gibi çocuklarını da ihmal eden bir baba, başarıyı yakalayabilmiş midir?
Siyasi ya da bürokratik başarı için bütün sosyal hayatını öteleyen, arkadaşlarını unutan, daha da ileri gidip bir zamanlar inandığı, sahip olduğu; “ben sadece bunlar için yaşarım” dediği “inançlarını” ve “değerlerini” bir bir kaybeden kişi, başarının neresindedir? Bulunduğu şehrin veya ülkenin en zengin insanı olmak arzusu ile yanıp tutuşan, lakin sosyal hayattan uzaklaşmış; misal Everest dağına tırmanmak, yelkenli ile dünya çevresini dolanmak gibi hayallerini kuma gömmüş bir sanayici ne kadar başarılıdır?
Örneklerde yer alan profiller, gerçekte başarıyı mı, yoksa başarısızlığı mı temsil ediyor? Bir alanda ileri gitmiş kimsenin, diğer alanlarda tamamen dipte olması neyle açıklanabilir? Başarısız bir baba, başarısız bir eş; sosyal hayatı olmayan ve inandığı gibi yaşayamayan bir insan… Öyleyse başarıyı yeniden tanımlamak en doğru seçenek olarak öne çıkabilir. İşe de “denge” kelimesinin, bizi sarmalayan bütün hususlar bakımından ne anlam ifade ettiği ile başlamak gerekir belki de…