Nu’mân bin Beşîr radıyallahu anhümâdan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar:

- Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler.

- Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar.” (Buhârî, Şirket 6)

Dünya hayatını bir gemiye, bütün insanları da bu geminin yolcularına benzetmemiz mümkündür. Bu gemide herkes yolcudur, kimsenin sonsuza kadar gemiye sahip olma hakkı yoktur. Yolcular, gidecekleri limana kadar gemide biletlidirler. Yolcuların, geminin seyrine müdahale etmeleri mümkün değildir. Esasen yolcular, kendi iradeleri ile de gemiye binmiş değildirler. Her yolcu kendisini o gemide bulmuştur. Geminin hangi saatte limana ulaşacağını da biliyor değildirler.

Gemideki kurallar, yolcuların yol selameti için konmuş kurallardır. Bu kurallar ihlal edilecek olursa bundan ilk zararı görecek olan yine o yolculardır. Eski yolcular üzerinde bu örnek defalarca izlenmiştir.

Gemiyi doldurmuş bulunan yolcuların, geminin selametini korumada ittifak durumunda olmaları gerekmektedir. Bir yolcunun veya yolcu grubunun gemi kurallarına uyarak yolculuk etmeleri, geminin selameti açısından yeterli değildir. Aynı gemiyi paylaştığı sürece bir yolcunun gemiye zarar verecek bir yanlış yapması bütün yolcuları zarara uğratır. Geminin su alması hâlinde, yolcular arasında ayrım yapmadan herkesi suya gömecektir. Bu nedenle yolcular, gemiye zarar verebileceklere karşı ittifak etmek zorundadırlar. Esasen böyle bir ittifak hâlinde olmaları da gemi ile yolculuk kurallarına dâhildir.

Her Haram Bir Deliktir

Yeryüzünde işlenen her haram, Allah’a karşı açılan her isyan bayrağı, insanlık gemisinde açılmış bir delik gibidir. Bu delik yüzünden de gemi su almaktadır. Gemi su alıyor olduktan sonra, yolculardan bir bölümünün kendilerini ‘delik açanlardan olmamakla’ savunmaları, onların içinde bulunduğu geminin batmasına engel olmaz. Bir binada Allah’ın haramlarından bir haram alenen işlenirken ona essiz kalmak böyle bir tutumu yansıtmaktadır. Gençleri genç oldukları için salıverenler, filancaları da onlardan olmadığı için müdahale edilemez görenler neticede buna benzer bir hatanın sahibi olmaktadırlar.

Yaşadığımız zamanda hak kavramının, abartılmış değerler arasında olduğunu söyleyebiliriz. Her insan hakkı ile doğar ama hiçbir insanın, insanlık gemisini batırma hakkı olamaz. Haramlara böyle bir gözle bakmamız imanımız açısından asla mümkün değildir. Alenen işlenen haramlara karşı gemimizi korumamız gerekmektedir.

Dinimizin ‘emribilmaruf ve nehyianilmünker’ olarak adlandırdığı, Kur’an se Sünnet’te yoğun bir şekilde vurgulanan vazife de bu görevi pekiştirmektedir. Bütün Müslümanlar dinlerinin tabii görevlileridirler. Bizim dinimizde ‘din görevlisi’ diye bir kadro yoktur. Herkes, üzerinde yolculuk ettiği geminin sahibi olmalı, kendisi ve gelecekteki kuşakları için gemisini korumalıdır. Dini korumayı bir kesimdeki maaşlı görevlilere havale etmenin anlamlı tarafı olamaz.

Önce Haram Temizliği

Allah’ın emirleri ve yasakları arasında bir sıralama yaparken, yasakların emirlere temiz bir zemin oluşturulması bakımından öncelikli tutulması gerekmektedir. Nasıl önce iman edip sonra ibadet yapılıyorsa yani küfür ve şirk varken ibadetin bir anlamı yoksa aynı şekilde alenen işlenen haramların yanı başında farzların edasının da anlamı zayıflamaktadır. Allah’a karşı isyan niteliğindeki haramlar kaldırılmalıdır ki farzların edasının bir anlamı bulunsun.

Pratikten Bakınca

Müslüman sorumluluğu altındakilerin Allah’ın asi kulları olmasına sessiz kalması yanlıştır. Henüz çocuk oldukları gerekçesi ile küçüklerin isyanına seyirci kalmak mümkün değildir. Kendi özel hayatlarıdır diye komşuların isyanlarına tepkisizlik yanlıştır. Ölçülü ve kurallı bir şekilde bütün baş kaldırılara karşı Müslümanca bir tavır muhakkak gösterilmelidir. Namaz ve oruç fıkhını öğrenmeye gösterilen hassasiyet ya da ilmihal bilgisi merakımız güzel olmasına elbette güzeldir.

Bir de fesat gemisi hâline gelen dünyamızı, camilerimizin kapılarına kadar sokulan haramları nasıl düzelteceğimizi, çocuklarımızı nasıl haramsız bir hayatla yaşatacağımızı, mü’min kimliğimiz nasıl göstereceğimizi de öğrenmeliyiz. Bu bir cihattır. Belki de bu zamanın en önemli cihadıdır. Harama ulaşmanın bu kolay olduğu bir zaman dilimi insanlık yaşamamıştır. Haramlar bir yandan sudan ucuz duruma gelirken bir yandan da kanunlarla himaye altına alınmaktadır. Haramlar, en üst düzeyde devlet ricali arasında teşvik görmektedir.

Bu durumda Müslümanların gemilerini kurtarma hususunda acil bir bilgi ihtiyacı vardır. Aksi takdirde su alan gemide huzurlu bir yolculuk masalı ile yol almaya devam edeceğiz. Çocuklarımızın eğitim göreceği okullarının haramlara karşı korunmuşluğunu araştırmalıyız. Çalışacağımız iş alanlarının haramlarla bağlantısını çözmeliyiz. Böyle bir meselede Müslüman şahsi menfaatlerini, mal zararını öne sürerek gemiyi muhafazadan geri kalamaz.