Tarihte Thalidomide Faciası, bir ilacın yeterli test olmaksızın kullanılması sonucu binlerce bebeğin ölümüne ve gelişim sorunlarıyla doğmasına neden olmasıyla anılmaktadır. Bu yazımda, bu sürecin nasıl geliştiğini ve Türkiye ile ABD gibi ülkelerin bu faciayı nasıl hasarsız atlatabildiklerini inceleyeceğiz.
Tıp tarihinin en kara lekesi Thalidomide Faciası;
Thalidomide, azot ve karbon omurgası üzerine inşa edilmiş döngüsel bir molekül. Bu molekül, 1952 yılında Basel Kimya Endüstrisi (CIBA) isimli bir kurum tarafından keşfedilmiştir. Thalidomide'i Chemie Grünenthal için geliştiren kişi, Heinrich Mückter’di. Bir Nazi olan Mückter, Nazi Almanyası'nda da yaptığı etik olmayan karahumma, yani tifus deneyleriyle biliniyordu. Sadece o da değildi: Sağ kolu olan Martin Staemmler, Nazilerin öjeni programını savunuyordu. Diğer yardımcısı Heinz Baumkötter, Sachsenhausen Toplama Kampı'nın başhekimiydi ve tutsaklar üzerinde deneyler yapıyordu. Onlarla çalışan Otto Ambros, Hitler'in kimyasal silah danışmanlarındandı.
İşte böyle(!)bir ekibin ürettiği thalidomide, 1957 yılında Contergan adıyla sakinleştirici, uyku getirici ve mide bulantısı ve kusmayı önleyici bir ilaç olarak pazarlanmaya başlandı. Etkilerinden dolayı İlacın ana müşterileri, gebelik bulantılarından ve hamilelik kaynaklı uyku sorunlarından muzdarip olan hamile kadınlardı. O dönemde thalidomide reçetesiz olarak alınabildiği ve tanıtım amaçlı olarak doktorlara bolca dağıtıldığı için, kısa sürede epey popüler oldu; hatta bir nevi "mucize ilaç" olarak görülmeye başlandı. Öyle ki ilaç Avustralya’ya kadar kıtalar arası bir dağıtım ağına ulaşmıştı.1957’den 1961 yılına kadar piyasada kaldı ve ilacın prospektüsünde ‘’hamile kadınlar, anne ve çocuklar tarafından güvenle kullanılabileceği’’ yazıyordu.
Oysa yeterli testler yapılmamış, hatta kimi denemelerde toksik durumlar fark edilmişti. İlaç yine de piyasaya sürüldü. Bunun ana sebebi, kadınlara yönelik ilaçların testlerinin genel olarak daha zayıf bir şekilde yapılması ve hatta 1950'lerde ilaç kullanımının gebeliğe etkileri pek de önemsenen bir konu olmamasıydı.
Sonuçlar ise çok ağırdı;
90.000’den fazla düşük, 10.000’den fazla sakat ve ölü doğumlar.
Zamanla sayılar artmaya başladı.
Bebeklerin elleri ve ayakları gelişemiyor, kasıktan ya da omuzdan kolsuz ve bacaksız çocuklar dünyaya geliyordu.
İlaç piyasaya çıktıktan 4 yıl sonra 1961 yılında Hamburg’lu bir çocuk doktoru olan Widukind Lenz tarafından mercek altına alındı. Lenz özellikle erken hamilelik dönemindeki Thalidomide kullanımı ve kusurlu doğumlar ile ilgili kanıtları ilaç firmasına sundu. Artık firmanın kaçacak deliği kalmamıştı ve ilaç piyasadan toplatılmaya başlandı. Davalar açıldı,ilk dava Nisan 1970’de karara bağlandı.Grünenthal firması, ilacın yıkıma uğrattığı ailelere toplam 100 milyon Mark ödemeye mahkum edildi.
Peki Türkiye bu olayın neresindeydi?
Thalidomide’nin mağduru olmayan sadece iki ülke vardı:Türkiye ve ABD…..
Kimi kaynaklarda olayın darbe dönemine denk gelmesi sebebiyle Türkiye’nin ilaca para ayıracak durumda olmadığının altını çiziyor, fakat gerçek çok farklı.
Vatansever ve ileri görüşlü Bilim insanlarımız…..
Bakteriyoloji üzerine uzmanlaşmış veteriner hekim Ord.Prof.Dr.Süreyya Tahsin Aygün ile Ankara Farmakoloji Kürsüsü’nün başkanı olan Prof.Dr.Şükrü Kaymakçalan,bu ilacın kullanımına itiraz ettiler.Prof.Kaymakçalan;ilacın toksikoloji test analizlerinin yeterli olmadığını,Prof. Aygün ise Thalidomide üzerinde yaptığı deneylerde tavuk embriyolarında gelişim problemleri olduğunu söylemişti.Sağlık bakanlığı bu görüşleri baz alarak ilaca ruhsat vermedi.
Böylelikle Dünya’ya ‘Mucize ilaç’ olarak pazarlanan Contergan,ülkemize uğramadan geçti.Hiç kimse etkilenmedi.Bunun için binlerce vatan evladının canını kurtaran bu iki değerli bilim insanımızı rahmetle anıyor ve Minnet duyuyoruz.
Mekanları cennet olsun….
Bugün Tarihte böyle bir facianın yaşanması, her yeni ilacın, aşının ve tıbbi teknolojinin yeni facialara neden olacağı anlamına gelmiyor elbette. Tam tersine! Bilim, hata yaptığında bunu kabullenip, bundan dersler çıkaran bir yapıya sahip olduğu için, her yaptığımız hata sonraki hata riskini bir o kadar azaltmaktadır.
Bize de en ufak bir şikâyette ilaca sarılmak yerine alternatif tıp çözümleri araştırıp bulmak düşüyor…
Sağlıkla kalmanız dileğiyle…