FETÖ’ye gelen safha ve sonrası-2
Çok partili dönemin ilk genel seçimi 1946 yılında “baskın erken seçim“ şekilde yapıldı. Bu seçimlerde reyleri kullanan halktı fakat reyleri tasnif eden tek partili dönemin marjinal zümresi olduğundan netice değişmedi. Yakın tarihimizin meşhur “açık rey (şimdi “oy” diyorlar) kapalı tasnif” sistemiyle seçimler yapılmıştı. Yani vatandaşlarımız reylerini (“rey”, “ görüş” demektir) alenen kullandılar fakat sayımlar gizli olarak dönemin iktidarı tarafından yapıldı. Sonucu belli olan bir seçimdi ve iktidar değişmedi. Bu bakımdan 1946 genel seçimleri şaibeli seçim olarak tarihe geçmiştir.
Şaibeli seçimin ardından muhalefetin bastırmasıyla seçim kanunu çıkarıldı. Seçimler adlî teminat altına alındı. Bu kanuna göre 1950 genel seçimleri yapıldı. Gizli rey ve açık tasnif sistemine (günümüzde de böyledir) göre seçimler yapılan seçimler neticesinde tek parti döneminin marjinal zümresi iktidardan uzaklaştırıldı.
Yeni bir dönem başlamıştı. Milletin içinden çıkan sahih kanaat önderlerinin yardımlarıyla maşeri vicdanda dinî hassasiyetler güncellenmeye başlamıştı.
Sahih kanaat önderlerinin riyasetinde millet kapıya hamle yapmıştı.
Kapı zorlanıyordu.
Marjinal zümre milletin kapısını kapatmış ve kilitlemişti.
1950 GENEL SEÇİMLERİYLE KİLİT AÇILMIŞTI AMA KAPI HALA KAPALIYDI.
Demokrat Parti (DP) iktidara gelir-gelmez milletimiz ezan-ı Muhammedîye kavuşmuş, nice gözyaşları dökülmüş ve kurbanlar kesilmişti. Ezanla yoğrulmuş bu toprakların ezan hasretini yaşayanlar ve hissedenler bilir.
O günü yaşayanlara sorun nasıl bir bayramdır ezana kavuşmak. 15 Temmuz gecesi okunan ezanlar bana, daima 16 Haziran 1950’yi hatırlatır.
15 Temmuz gecesi müezzine saldıranlar (bunları milletimiz çok iyi biliyor) tek partili dönem özlemi içinde olanlardır. Bunları “özlemleriyle” baş başa bırakmak lazımdır.
Tek partili dönemin kodamanları, 1950 genel seçimini kaybedince çok şaşırmışlardı. Gasp ettikleri iktidarın ebediyen sahibi olacaklarını zannediyorlardı.
Necip Türk milleti tek partili dönemin zulmüne 1945’e kadar tahammül etti. Yukarıda da ifade edildiği gibi harici tazyiklerle demokrasiye geçildi.
Çok partili döneme geçildikten sonra tek partili dönemin mimarları, baskıcı politikalarını biraz esnetmek mecburiyetinde kaldılar. Birkaç tane türbe açmak, üç-beş tane imam-hatip kursu açmak ve ilkokullara din dersini koymakla milletimizin tek partili dönemde diline, dinine ve tarihine yapılan tahrif ve tahripleri unutturacaklarını zannediyorlardı.
1950 genel seçimlerinin sonuçlarının gazetelerde ilan edildiği günlerde “Altı ay sonra bu iktidar bize yönetimi devretmek mecburiyetinde kalacak” şeklinde beyanat veriyorlardı.
Öyle ya, bunlar ülkenin sahibiydiler (!).
Ülkeyi bunlar “kurtarmıştı” düşmandan (!).
Bu “kurtarıcılar” olmasaydı hepimizin adı “Dimitri” olacaktı (!).
Bu bakımdan 1923’den 1950’ye kadar yeni bir millet “yaratan” “halaskarlarımız” ülke yönetimini “hassolara ve memolara” teslim ederler miydi?
“Geri kalmış” bir milleti “çağdaş uygarlık düzeyine” çıkaran “halaskar-kurtarıcı” bir partinin dışında “köylü” bir partiye (DP) ülke teslim edilir miydi?
Merak edilmemeliydi altı aya kalmaz bunlar (DP) kendi elleriyle yönetimi tekrar “halaskar-kurtarıcı” partiye iade edeceklerdi (!).
“Halaskar” parti (CHP) altı ay bekledi. “Hasso ve Memolar” (DP) idareyi “halaskar” partiye teslim etmedi. Çarnaçar 1954 genel seçimleri beklendi. (devam edecek)