FETÖ’ye gelen safha ve sonrası
15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün milletimize ihtar ettiği en büyük ders, İslamî hassasiyet meselesidir. Tanzimat’tan sonra başlamış olan köklerden uzaklaşmak, Jöntürk ve İttihatçıların “önderliğinde” artarak devam etmiş, Milli mücadele döneminde geçici olarak ara verilmiş daha sonra Cumhuriyet’in ilk yıllarında, orduyu arkasına alan marjinal zümre tarafından en yüksek noktaya getirilmiştir. Tek partili dönemde bir taraftan Türk milletinin İslami hassasiyeti yok sayılmış ve Türkçe ibadet, Türkçe ezan, yüzlerce yıl kullanmakta olduğumuz ve Türkçeye kazanılmış kelimelerin (fethedilmiş kelimeler) yasaklanması ve Türk-İslam tarihine şifa bulmaz saldırılar gibi uygulamalar tatbik edilirken diğer taraftan ve eş zamanlı olarak toplumun manevi ihtiyacını karşılayacak merciler itibarsızlaştırılarak toplum vicdanında uzun süre etkisini gösterecek derin tahribatlar meydana gelmiştir. Bu son derece enfeksiyonel vasat otuz sene sonra Türk milletinin başına bela olacak FETÖ’nün ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
15 Temmuz hain darbe teşebbüsü, Tanzimat sonrası ortaya çıkan ehl-i sünnet İslam anlayışına taarruzun tabii bir uzantısıdır. Tarih boyunca ehl-i sünnet anlayışının müdafii olan Türk milleti, Müslüman görünümlü bir örgüt olan FETÖ tarafından sırtından hançerlenmeye teşebbüs edilmiştir. Yüzyıllarca hilafetin merkezi olmanın getirmiş olduğu asalet ve vakarlı duruşun bir gereği olarak, İslamiyet’i iliklerine kadar benimsemiş olan Türk milleti, 15 Temmuz direnişiyle bu müstesna vasfını bir defa daha hatırlamıştır.
15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden çıkarılacak en büyük ders; sevgili peygamberimizden aldığımız İslamî anlayışı, nesiller boyu devam etmesini temin etmektir. Amerika’yı yeniden keşfetmeye hacet yoktur. İslam’ı temsil mevkiinde olan Türk milletinin formüle ettiği İslam anlayışı, hulefa-i raşidinden intikal eden ehl-i sünnet itikadıdır. Bu sağlam temelleri hatırlamak ve tahribe maruz kalmış itikadî hususları kaynaklarından temin ederek Türk gençliğine takdim etmek FETÖ’ye karşı en büyük panzehir olacaktır.
15 Temmuz hain darbe teşebbüslerinin tekrarını istemiyoruz.
Devletimiz FETÖ ile alakalı yapılması gereken adlî ve idarî tedbirleri almaktadır ve alacaktır. Bunlar kısa vadeli yapılması gerekenlerdir ve yapılmaktadır.
Bir de uzun vadede yapılması gerekenler vardır. Biz, toplumun bir ferdiyiz ve gelişmelerden tabii olarak etkileniyoruz. Maşeri vicdanda yankı bulması ve umumî bir direnç oluşması bakımından bulması Sosyo-kültürel sahada yapılması gerekenler maddeler halinde şöyle ifade edilebilir;
- Önce doğru bir teşhis koymak lazımdır ki, FETÖ meselesi bir sonuçtur. Malumdur ki, hiçbir sonuç, sebepler olmadan meydana gelmez. Öyleyse FETÖ’nün ortaya çıkmasına zemin hazırlayan hususlar nelerdir bunu özetle ifade edelim;
1.1.Cumhuriyetin ilk yıllarında dine (İslamiyet) karşı ortaya konulan düşmanca tavır sosyal yapıyı zedeledi. Devlet kadrolarına yerleşen ve milletin temel değerlerine karşı şifa bulmaz düşmanlık besleyen bu marjinal zümre devleti temsil mevkiinde olunca, toplum kendi kendine çözüm üretmeye çalıştı. Fakat devleti temsil ettiği iddiasında olan marjinal zümre, devletin yetkilerini de kullanarak, milletin bu çözüm arayışına engel oldu. Mesela dinî tedrisatı devlet 1924 yılından itibaren Tevhid-i Tedrisat kanunuyla kontrolü altına alırken, okullarda bu tarihten itibaren tedricen dinî dersler kaldırıldı. Okullardan dinî (burada kast edilen İslamiyet’tir. Diğer dinlerle alakalı bu kadar düşmanca tavır olmamıştır) dersler kaldırıldıktan sonra gerek matbuatta ve gerekse sosyal hayatta İslamiyet’e hatırlatacak bütün İşaretler yok edildi. Ayasofya müze haline getirildi, ezan Türkçeleştirildi, ibadetlerin Türkçe yapılması yönünde çalışmalar yapıldı, camilerin bir kısmı kapatıldı veya maksadı dışında kullanıldı, gazetelerde İslamiyet’i hatırlatacak yazı ve haberlere sansür konuldu, din hurafe olarak lanse edildi.
1.2.Bin yıldır İslamiyet’i kılcal damarlarına kadar hissetmiş olan Türk milleti, 1923-1945 yılları arasında marjinal bir zümre tarafından dinini öğrenmek ve yaşamak hususunda tarihte misli görülmemiş tarzda sert bir baskı altında tutuldu. 1945 yılında, haricî konjonktürün tazyikiyle çok partili sisteme geçildi. İkinci ve üçüncü partilerin kurulmasıyla meydana gelen siyasi rekabet ikliminde, önce, göstermelik de olsa, tek partili dönemde vaki olan amansız baskı biraz gevşedi.
Tek partili dönemde Türk milletine, tarihte misli görülmemiş baskı tatbik eden marjinal zümre, çok partili döneme geçildikten iki sene sonra tertip ettiği 1947 yılındaki kongresinde laiklik anlayışını biraz yumuşatmak mecburiyetinde kaldı. Bu çerçevede olmak üzere İmam-hatip kursları, ilkokullara din dersleri ve bazı türbelerin açılması gibi kararların alınması cihetine gidildi. Bu bir mecburiyetti ve toplum yönetimi zorluyordu. Toplumun zorlamasıyla kapının kilidine hamle yapılmıştı. Ama kapı hala kapalıydı ve kapının kilidi tek partili dönemin marjinal idareci zümresindeydi. (Devam edecek)