Bir musibet bin nasihatten evlâdır… Birileri ne nasihat dinliyor,
ne de musibetlerden ibret alıp kendilerini ıslah ediyor.
Halk iradesi deyip duruyorlar. Olup bitenler ilahî
mukadderattır.
Sebepler ile neticeler arasındaki farkı ayırt edemeyenler,
hadiselerin içyüzünü ve mahiyetini doğru dürüst anlayamazlar.
Türkiye’de birtakım işler niçin yolunda gitmiyor? Bu sorunun iki
cevabı vardır. Biri İslam tefekkürünün, diğeri İslam karşıtlarının
veya dinden uzaklaşmışların cevaplarıdır ki, birbirleriyle
bağdaşmazlar.
İslamî düşünce der ki:
1.Müslüman bir toplum Kur’an’ın emirlerini yerine getirmez,
yasaklarını işlerse onun başına belalar gelir.
2.Müslüman bir toplumda para, mal, zenginlik birinci ana değer
olursa o toplum beladan ve musibetten kurtulmaz.
3.Müslüman bir toplumun çok süslü camileri olur, fakat bilhassa
sabah namazlarında bu camilerde cemaat olmazsa, onun durumu kötü
demektir ve başına bir sürü musibet gelir.
4.Zinanın ve ribanın yaygın olduğu Müslüman bir toplum iflah
olmaz.
5.Mü’minler birbirlerini sevmez, desteklemez, güç birliği
yapmazlarsa kafirlerin münafıkların ve fasıkların maskarası ve
esiri olurlar.
6.Kadın ve kızlarını Kur’anî, Nebevî, Şer’î tesettüre sokmayan,
sokamayan, bu konuda yeterli iradesi olmayan Müslüman bir toplum
dejenere olmaya mahkûmdur.
7.Müslüman bir toplumun, kendisini kurtaracak kadar ilmihal
bilmemesi, günah ayıp ve noksan olarak ona yeter de artar.
8. Teşkilatlı bir Ümmet olamayan, birbirinden kopuk sürüler
durumuna düşen Müslümanlar zillet ve esaretten, küfür kurtlarının
keskin dişlerinden kurtulamaz,
9.Efendimiz, “Zamanındaki İmam’a biat etmeden ölen kimse sanki
cahiliyet ölümü ile ölmüş” buyuruyor. Râşid bir İmam seçip veya
bulup ona biat ve itaat etmeyen bir İslam toplumu insî ve cinnî
şeytanların maskarası olmaya, rezillik ve rüsvaylık içinde
sürünmeye mahkûmdur.
10.Çocuklarını gerçek İslam mekteplerinde okutmayıp, deccalî ve
süfyanî eğitim kurumlarında yetiştiren Müslümanlar necat
bulamaz.
11.Büyük ve küçük cihad yapmayan Müslümanlar muzaffer ve galip
olmaz, yenik ve muzmahil olur.
12.Lüks, israf, aşırı tüketim, aşırı konfor mübtelası, statü delisi
Müslümanlar beyinsizlik çukurlarında debelenip durur.
13.Seçtikleri iktidarları denetlemeyen, onlara hatalarını
söylemeyen, onları etkili şekilde uyarmayan, toparlanıp kendinizi
ıslah etmezseniz size bir daha oy vermeyiz diyerek tehdit etmeyen,
özeleştiri yapmayan Müslümanlar dinsiz egemen azınlıkların
maskarası olur.
14.Kur’an ve Sünnet Müslümanlığını beğenmeyip kâfirlerin ve
münafıkların light ve ılımlı İslam, dinde reform yenilik değişim,
Şeriatsız İslam tuzaklarına düşen Müslüman bir toplum sürünmeye
mahkûmdur.
15.Yazılı kültür sahibi olmayan, şifahî kültür zevzeklikleri
gevezelikleri dedikoduları ile vakit öldüren Müslüman bir toplumun
iki yakası bir araya gelmez.
(İkinci yazı)
Geleneksel Millî Sanat ve Zanaatlerimiz Teşvik Edilmelidir
Kütahya nasıl bir çini sanatı şehri olabilmişse gibi nice büyük
orta veya küçük şehrimiz de birer sanat merkezi olabilir. Avanos’ta
toprak sanatıyla ilgili ürünler veriliyor. Bilecik’in Kınık köyünün
çömlekleri meşhurdur. Eskişehir’in lüle taşı…
Henüz gidip görmedim, Beykoz civarındaki köylerde cam atölyeleri
sanat merkezleri açılmış, harika objeler üretiliyormuş.
Türkiye’yi uçak sanayinin merkezi yapamayız ama geleneksel millî
sanatlar konusunda dünya birincisi olabiliriz. Lakin bu iş bugünkü
kafayla, zihniyetle, ahlakla yürümez.
Bu işi devlet yapamaz.
Belediyeler yapabilir.
Büyük holdingler yapabilir.
Güçlü sivil toplum kuruluşları yapabilir.
Geleneksel sanatları canlandırmak için başlangıçta dışarıdan
elemanlar, ustalar, sanatkârlar getirtmemiz şarttır.
Çin’den yüz usta getirilecek, onlar için atölyeler kurulacak ve
porselen sanatı hamlesi yapılacak. Yüz usta senede on adam
yetiştirecek…
Porselenlerin kalitesi Çin porseleni ayarında olacak. Üretilen
objelerin sanat değeri ve boyutu olacak. Bunları, her yıl ülkemizi
ziyaret eden otuz milyon turistin bir kısmı satın alacak.
Porselen sanatının yanında toprak ve çömlek sanatı da
geliştirilecek. Müzelerdeki antik objelerin replikaları
yapılacak.
Bizim üç yüze yakın millî sanatımız ve zanaatimiz vardır. Birkaç
yüz sanat da dışarıdan alınacak. Böyle bir sanat ve zanaat
seferberliği başlatılırsa birkaç sene içinde bir milyon insanımıza
doğrudan doğruya veya dolaylı olarak iş temin edilmiş olur.
Evlerde, bodrumlarda, küçük garajlarda depolarda mütevazı atölyeler
açılacak. Sanat veya zanaat eseri üretenler bunları doğrudan
doğruya ucuza turistlere satabilecek.
Bizdeki sanat eserleri çok pahalı. İranda, başka ülkelerde ucuz. Bu
pahalılık, bazılarındaki sanatla kısa zamanda köşeyi dönme hırsı
sanata ve kültüre öldürücü bir darbe vuruyor.
Japonya, hem sanayide, hem de sanatta çok ileri bir ülke. Türkiye
de böyle olmalıdır.
Halkımız birbirine yakınlarına, yenip biten tatlıları veya kitch
eşya hediye edeceğine geleneksel sanat eserleri hediye
etmelidir.
Ülkemizi ziyaret eden turistlere yüzlerce çeşit ucuz sanat eseri
sunmalıyız.
Mesela Sultanahmet meydanında iyi havalarda en az birkaç yüz sanat
sergisi olmalıdır. Katlanan bir masa, güneşe ve yağmura karşı bir
şemsiye, masanın üzerinde turistlerin ilgisini çekecek, İstanbul
hatırası çeşit çeşit eserler. (Bu sergilerde kesinlikle ithal
eserler satılmayacaktır. Satanın ruhsatı iptal edilecektir.)
Bu iş rasgele insanlarla yapılmaz. Sanatı seven, sanatla
uğraşmaktan zevk alan, tabir caizse sanat delileri ile yapılır.
Bundan on yıl kadar önce Kültür Bakanlığı İznik’te çini sanatını
teşvik edip geliştirmek için bir fon ayırmıştı. Bu fonu tırtıklamak
için çini atölye sayısı hemen iki misline çıkmıştı. Böyle
fırsatçılara imkân verilmemelidir.
İsteğim şudur: Büyük, küçük, orta hangi şehre gidersem, orada
üretilmiş bir sanat eserini hatıra olarak alabilmeliyim. Bu el
yapımı bir bıçak olabilir, el dokuması bir kumaş, porselen seramik
veya toprak bir eşya, ağaç işlemesi olabilir. Fiyatları astronomik
olmayacak, İranlılar benzerlerini kaça satıyorsa bizde de öyle
olacak.
İran’da yapılmış bir çeşmibülbül 100 liraya satılırken, bizim yerli
çeşmibülbülün 450 satılması ayıptır.
Orta halli halk evlerini millî sanat ve zanaat eserleriyle
süsleyebilmelidir.
Bizde akıl olsaydı, Suriye’den kaçıp gelen sanatkârlara ülkemizde
atölye açmak, talebe yetiştirmek imkânını sağlardık.