Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için gerçekleştirdiği Amerika Birleşik Devletleri ziyareti yıllardır yapımının tamamlanması beklenen Türk Evi’nin açılışı ile gerçek anlamda taçlandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için gerçekleştirdiği Amerika Birleşik Devletleri ziyareti yıllardır yapımının tamamlanması beklenen Türk Evi'nin açılışı ile gerçek anlamda taçlandı.
Yıkık dökük olsada eski Türk Evi de bölgedeki Türkler için, BM ziyaretleri sırasında eşlik eden ekipler için her zaman özeldi.
New York'ta Türk Evi'ni bilenler binanın yenilenmeye ihtiyacı olduğunu da bilirler. Belki bu bir tadilat da olabilirdi.
Fakat…
"Türkiye hiçbir konuda hemfikir değil artık; her konu ülkeyi en az ikiye bölüyor ve her konuda taraf olma zorunluluğu adeta çılgınca dayatılıyor."
Binanın eski halini eleştirenler de olurdu. Benim için o haliyle de Türk Evi'ydi, şimdi de Türk Evi. Evimiz.
Peki bu binada ne olacak? Ne işe yarayacak? Şimdiye kadar ne işe yarıyorduysa biraz daha fazlası olacak.
Erbakan ve Türk Evi
Binayla ilgili geçmişe gidelim.
Kıbrıs harbi ardından ABD ambargosu yaşanırken rahmetli Erbakan'ın öncülüğünde ABD üslerinin kapatılması için çaba sarf edilen günlere…
Ardından Adalet Partisi koalisyonu dönemi…
ABD'den o zaman da silah alınıyor…
AP silah alınması için üslerin açılmasından yana ağırlık koyuyor.
Erbakan Hoca karşı koşullar sunuyor…
Dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil müzakerelere gidiyor. Türkevi'nin Türkiye Devleti'nin olmasında rahmetli hocanın payı var.
Her ne kadar gömlek değişse de, (gömlek terminolojisinin kullanılmış olması bile aslında çıkarmamaktı belki ) bugün o binanın Türk Devletine ait olmasında, Erdoğan'ın geldiği geleneğin katkısını bilmeyenlere bir hatırlatalım.
Binayla ilgili eleştiriler ve tepkiler
Türkiye'deki "yurt krizi" ile yurtdışına okumaya gelen Türklerin durumu kıyaslanıyor. Bu binada yurt olacağına dair bir açıklama yok. Lojmandan bahsediliyor. Yani diplomatik ikametgahlar.
Ayrıca ABD'de yurt olması Türkiye'de olmayacağı anlamına gelmiyor.
İkisi de olabilir. Kaynaklar doğru kullanılırsa Türkiye içinde de yurt dışında da yurtlara yatırım yapılması güzel olur.
35 katlı binanın yapımını İbrahim Çeçen'in YK başkanı olduğu İC İçtaş İnşaat, ABD'li Tishman'la birlikte üstlendi. Türkiye devletinin yurtdışında en büyük gayrimenkul yatırımlarından biri.
Finansmanı ile ilgili 'vergilerimizle yapıldığı' konuşuluyor...
Bu binada bağışların da finans sağladığı konuşuldu. Bu bağış belki karsız şekilde inşa edilmesi şeklinde olmuş olabilir. IC'nin bir de vakfı bulunuyor. Ak Parti bağış işlerini organize etmekte çeşitli metodlardan oluşan bir tecrübeye sahip. Metrekare başına maliyet olarak ve binaya harcananla bugünki gayrımenkul ederine bakarsak ortada bir açık yok.
Sonuç itibariyle devletin malı…
Burada Devlet Başkanı da ağırlanacak. Lojman veya misafirhane için çerçeve belli.
Ama yurt bulunacaksa, ayrım gözetilmeksizin her ideoloji ve aile yapısından insana eşit şans verilmesi gerekir.
Bu ideali. Hangi kesimde bu varsa o iyidir.
Ak Parti öncesi fırsat eşitliği verilmeyenler bunun acısını çekti. Aynı hataya bu deneyimi yaşamış olanların düşmemesi gerekiyor…
Şanslı bir azınlık değil, çeşitlilik arz eder şekilde bu imkanların kullandırılması lazım.
Yurt için aslında TÜRKEN'in bina inşaatı sürüyor. Kurumun New York'ta kız öğrenci evinde misafir olma şansı edindim. Şimdilik çok az sayıda öğrencileri var. Çeşitlilik kısmi olarak var. Bu bir vakıf.
Kalanlar içinde "eşraftan" olanların çocukları da ihtiyaç sahibi olanlar da var.
Fiyat indirimi torpile göre yapılmıyor.
Bununla birlikte Türkevi'nde olacaksa yurt herkese açık olmalıdır… TÜRKEN zaten vakıf.
Tepki gösterenlerin çoğu, buna inanmıyor... Türk Evi binası sadece bir kesime hizmet edecek gibi görülüyor. Ülkede yurt yok, orada bu bina fuzuli diyenler var. Ancak yurt haberlerine nereden olduğu belli olmayan oda fotoğrafları koyarak haber yapanların duruşu politik.
Bir diğer eleştiri prestijin bina ile olmayacağı...
Bina değil ihtiyaçlar zaviyesinden bakılabilir. Ebette sadece parayı veren herkesin yapabileceği bir bina değil burası. Eşsiz bir konumu var.
Türkiye; bilim, sanat ve eğitim alanında katma değere dönüşecek yatırımlara da ağırlık vermek zorunda. Şu dönemde insanlar ancak geçimini sürdürecek bir iş bulmakla meşgul. Ancak ilerlemek adaleti, hakları, temel özgürlükleri taahhüt etmekle olacak.
BDS; TASC, OJS ve Ermeni Olayları: Türkiye Tahvilleri
Gelelim Erdoğan'ın Manhattan çıkarmasına. Erdoğan uçaktan iner inemez ilk olarak Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi'nin (TASC) toplantısına katılacaktı. Ancak son anda bir gün sonra açacağı binayı görmek istedi. Türk Evi'ne uğradı, içeride 40 dakika kadar kaldı.
Bu sırada TASC etkinliğindeki konuşmasına yaklaşık bir saat vardı.
Bu plansız ziyaret nedeniyle BM'nin olduğu caddeye çıkan yollar kilitlendi. Onu takip eden basın mensuplarından buraya gideceğini öğrenerek geçenler, çıkıp TASC etkinliğine yetişmekte zorlandı.
Vardıklarındaysa Gizli Servis kapıları kapattığı için, (konuşmasına yarım saat kala kapıların kapatılması normal, salon büyük ve kapılar üç saat öncesinden açıldı), içeri alınamayanlar oldu. Bendeniz de dahil. Bu tamamen ABD güvenliğinin uygulaması. Nuh dediler peygamber demediler.
Erdoğan burada Türk kökenli Amerikalılara ve Müslüman Amerikalılara, bulundukları ülkelerde siyasette yer almalarının önemini anlattı.
Bu aslında lobi faaliyeti denilen şeyin özü.
Türklerin birlik olup Türk Amerikan ilişkilerinde ortak bir duruşla tek ses halinde, seçtikleri siyasetçilere baskı grubu oluşturmaları. Bu herhangi bir grup için de geçerli.
Efendim işte bu organizasyonda TASC ile Orthodox Jewish Chamber of Commerce (OJC), Türkiye'de Filistin konusunda duyarlı anti-İsrail kesimlerden -çoğunlukla Ak Partili olduklarını düşünebiliriz- tepki alan bir ortaklık anlaşması imzalandı.
Peki neden?
Bu anlaşma şirinlik olsun diye İsrail'i boykot hareketine karşı olmak için yapılmadı… İsrail'e gözen kırpmak için hiç yapılmadı…
Amerika'da BDS, (Boykot-Tasfiye-Yaptırımlar) boykot hareketleri önemli bir ekonomik silah. Amerika çok büyük bir pazar.
İsrail'e karşı boykotu antisemitik göstermek isteyenler olmakla birlikte ciddi bir katılım da var boykota. BDS hareketi İsrail ile bağı olan ticari girişimleri zayıflatmak için ciddi çaba sarf ediyor.
Bunun karşısında kim var? OJC gibi organizasyonlar…
Boykotlara karşı ciddi mücadele ediyorlar. Ve Yahudi lobisi de her iki partide de güçlü olduğundan etkin sonuçlar alabiliyorlar.
Örneğin BDS'ye destek veren öğretmenlerin kamu görevine son verme kararı alınabiliyor… Sonra iş yargıya gidiyor filan.
Peki bize ne?
ABD Başkanı Joe Biden'in 1915 Ermeni Olayları'na getirdiği nitelendirmenin ardından bazı ekonomik riskler var Türkiye için. Her ne kadar konu uluslararası mahkemede sonuçlanmasa da direk bir yaptırım taşıyacak hiçbir gelişmeye tekabül eden tarafı olmasada, bazı adımlar atılabiliyor.
Mesela California gibi büyük önemli eyaletlerde emeklilik fonlarının Türkiye Devlet Tahvillerine yatırılmasının yasaklanması bunlardan biri…
Eyaletler bu fonların büyük oranını güvenli tahvillere yatıyor. Yani risksiz ülkelere. Bir kısmını da TR gibi çok kar umudu olan daha riskli yerlere yatırıyorlar.
California ve New York gibi eyaletler eğilimi belirlemede önemli. Yani diğer eyaletleri peşinden getirebilir.
İşte TASC bunu engellemek için bu alanda etkin mücadele sağlamış olan OJC ile işbirliği gerçekleştirmeyi düşündü.
Ancak bu ekonomik artı yerine; Filistin ile ilgili insani ve dini de olan hassasiyet ağır bastı, siyasi olarakta önemli bir karşılığa tekabül edebilen eksiler göz önüne alındı ve geri adım atıldı.
Nasıl mı?
Öneclikle, bu etkinlik sonrası bir imza töreni olacağını öğrendiğimde ve ne imzalanacak diye sorduğumda Erdoğan'ın kitabının imzalanacağı cevabını aldım.
İkisi de imza töreni sonuçta…
Zaten çoğumuz da içeriye giremediğimiz için bu haberleri herkes gibi Metin Gürcan'dan, Osmanlı dönemi Filistin calışan akademisyen Louis Fishman'dan, ve elbette Twitter'dan öğrendik…
Yani yine muhalif bir rüzgarla bu iş 'Ak Parti'nin bir yanlışı' olarak ittirildi ve 'bu yanlıştan dönülmesi' sağlandı…
Ya da "ikiyüzlülüğü...".
Samimi olarak bu konuda tepki veren herkes haklıdır, kendi görüşleridir.
Ancak bu duyarlılıkta olmadığı halde, her fırsatta ekonomik durumdan yakınırken (israf ve başka hususular ayrı bir konu), artılara bakmak yerine sadece siyasi bir gedik bulduğu için ilerlemeyi seçmek anlamsız.
Erdoğan'ın konvoyu ve kitap tanıtımı
Erdoğan'ın yazdığı "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" kitabının Times Meydanı'ndaki led ekranlarda ve mobil kamyonlarda Manhattan sokaklarında tanıtılacağını ilk duyduğumda iyi bir fikir olup olmadığından emin olamadım.
Sonra Ak Parti'li sağduyulu ve her kesimin hassasiyetini hisseden, benim de yargılarıma itimadı olduğunu düşündüğüm bir vekil kardeşimiz mesaj attı.
Arabaları soruyor. Meşgul olduğum için önce konvoyu soruyor zannettim. 'Sadece ilk gün biraz trafik oldu, o da ekip topluca geldiği için' dedim.
Meğerse billboardları soruyormuş. 'Nasıl oldu?' dedi.
Neden olmasın? Erdoğan'ı tanıyan çok. Kitabı da tanıtılabilir.
Kitap devlet başkanının, iletişim stratejisi de kamusal yürüyebilir. Finansı içinse bence Turkuaz üstlenmiş olmalı. Bunu formüle ettiklerini duydum.
Ayrıca Emine Erdoğan Hanımefendi kendi kitabı, 'Afrika Seyahatlarım'i çok güzel şekilde bir etkinlikle tanıttı.
Kendisi bir de NY'da sürdürülebilir çevre etkinliğine katıldı. Türkiye'de de bu konuda projeler başlattı ve takip etti. Bu dijital ilanlar ise hem elektrik tüketiyor hem de yakıt...
Erdoğan'ın kitabı, sürdürülebilir küresel barış adına BM için yeni bir model önerisi getirirken, 'adaletsizlik, mülteci krizi, uluslararası terörizm ve İslam karşıtlığı başta olmak üzere küresel siyasetin açmazlarına yer veriyor'.
Konvoya gelirsek ilk günki trafik dışında Erdoğan'ın konvoyu bir soruna yol açmadı.
İlk gün Manhattan'a geldip Türk Evi'e uğradığında, bir arka sokakta NYPD ve FBI mensubu iki kişinin konuşmalarıyla bitireyim:
-Turkish President bomba gibi iniş yaptı
-Uzun adam değil mi?
Erdoğan Türk Evi'nde 17 liderle görüştü ve buradan çıkarak havaalanına gitti.
Global konular ve BM mesajları gelecek yazıda.