“Elazığ ve Maradona” ne alakası var, diyebilirsiniz. Elazığ’daki benle azıcık alakası olsa da doğrusu Elazığ’la hiç alakası yok! Yukarıda ki başlığı Maradona’nın ölüm olayının dünyada yankı bulması ve yıllar önce yaşadığım küçük bir anı üzerine kurgulamadım, kullandım.
'Elazığ ve Maradona' ne alakası var, diyebilirsiniz. Elazığ'daki benle azıcık alakası olsa da doğrusu Elazığ'la hiç alakası yok!
Yukarıda ki başlığı Maradona'nın ölüm olayının dünyada yankı bulması ve yıllar önce yaşadığım küçük bir anı üzerine kurgulamadım, kullandım.
Ölüm her canlı için kaçınılmaz bir son iken insan için ayrıca yeni bir hayatın başlangıcıdır. İşte burası çok çok önemli olup burada derin derin düşünmeliyiz!
Dünyanın en ünlü futbolcusu, oyuncusu veya en zengini, en güzeli, en güçlüsü olsan da ölünce her şey bitiyor.
Sadece kişinin arkasından dünyadakiler överler veya yererler. Toprağın altına girince bunların hiçbir kıymeti yok, kıymetli olan sorulan sorulara verilecek cevaplardır.
Sorulara tam ve net cevap verilemezse Allah(cc) korusun, bunun düşüncesi bile düşünebilenler için çok ağır ve dayanılmazdır.
Maradona'nın ölümünü bu minvalde değerlendirdiğim için Maradona'nın futbolda dünyayı kasıp kavurduğu yıllardaki bir anımı mesaj amaçlı paylaşma ihtiyacı hissettim.
Ya değilse benim için esas olan bir kişinin enler içinde olmasından ziyade bu dünyadan imanlı gitmesidir.
Keşke, Maradona'da Müslüman olarak bu dünyadan öbür dünyaya göçebilseydi. Belki Müslüman olarak ölmüştür, sen nereden biliyorsun diyebilirsiniz.
Elbette ki bilemeyiz; ancak, biz zahire göre değerlendiririz. İnşallah, Müslüman olarak son nefesini vermiştir.
Şahsım adına söylüyorum; hiçbir insanın cehennemde hele hele ebedi yanmasını istemiyor herkesin Müslüman olmasını istiyorum.
Ayrıca, şuurlu tüm Müslümanlar, Müslümanlığının gereği olarak benim gibi düşünürler.
Neyse konumuza dönersek.
Elazığ İl Milli Eğitim Müdürlüğüne öğretmen olarak tayinim çıktı. Terörün en sıkıntılı olduğu yıllarda Elazığ'a tayinimin çıkması oldukça sevindirici bir durumdu.
Elazığ Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından atamamın Maden İlçesinin Çalkaya Köyünün Zuhurevleri Mezrası İlkokuluna çıktığını öğrendikten sonra Maden İlçesine gittim.
Maden İlçesi; Diyarbakır ile Elazığ arasında iki dağın yamacına kurulu, kendi nevi şahsına münhasır bir yerleşim yeri.
Adını Maden Dağı'nda çıkan Bakır Madeninden almaktadır. Maden İlçesi ile ilgili halk arasında 'Gündüz görme, gece gör' diye bir tabir kullanılır.
Maden'i gündüz gözüyle görünce biraz hayal kırıklığı yaşadım. Okulun bulunduğu bölgeyle ilgili bilgileri aldıkça hayal kırıklığı yerini endişe ve korkuya bıraktı.
İnsanlarının iyi olduğu bilgisini almama rağmen bölgenin güvenlik açısından sıkıntılı olması sebebiyle:
-'Ya istifa edeceğim ya da yerimi değiştirtmeliyim', diye düşündüm!
Karışık duygular içinde Elazığ'a geri dönüp Elazığ'ın tanınmış, saygın şahsiyetlerinden Emekli Müftü Mehmet Canatan abiyi ziyaret ettim. Kendimi tanıtarak atamamla ilgili bilgi verdim.
Çok sevimli, tatlı dilli, kibar bir şahsiyetti. İnsana huzur veren bir tarafı vardı. Ziyaretimden dolayı memnuniyetini ifade ederek, hayır duada bulundu.
'-Efendim, köyün bulunduğu bölgede bir takım terör olayları olmuş, güvenlik açısından sıkıntılı, yerimin değiştirilmesini istiyorum, değiştirilmezse göreve başlamayıp Konya'ya dönmeyi düşünüyorum', dedim.
O güzel, nazik insan biraz üzülerek birazda sitemle:
-'Sen ne diyorsun kardeşim ne istifası, istifa etmek olur mu; o dağlardaki çocukların senin gibi vatanını, milletini seven, imanlı öğretmenlere ihtiyacı var, o köye gideceksin!' dedi.
Bu sözler beni derinden etkiledi bir şey diyemedim. Oysa ki, Merhum Canatan abi bir telefonla yerimi değiştirtebilecek saygınlığa sahip hatırlı bir insandı.
Nefsime zor gelse de duygu karışıklığı içinde derin derin düşündüm!
Kendi kendime çok haklı, doğru söylüyor, sen gitme ben gitme, ne olacak o çocukların hali, diye düşündüm.
Öyle ya, bir Allah(cc) dostu gideceksin diyorsa bu işin akıbeti elbette hayır olur. Bunun aksi bir düşünce almış olduğum manevi terbiyeye göre saygısızlık olurdu.
Maden İlçesine giderek ilçede görevime başladım. İhtiyacım olan; döşek, battaniye kilim, tüp gibi eşyaları alarak Steyşın Renault bir arabaya doldurulup yirmi kilometre uzaklıktaki köye gitmek üzere yola çıktık.
Yol kısa olsa da yolculuk zor geçeceğe benziyordu. Maden Bakır İşletmesinin üstünden dağa doğru tırmanmaya başladık. Dik dağa tırmanan yükü dolu araba zorlanmaya başladı, bir müddet sonra gidemez oldu ve durdu. Şoför:
-Hocam, arabayı biraz iteklesen, dedi.
İteklememe rağmen arabayı yerinden kımıldatamadım. Şoför arabadan inip ne yapacağını düşünmeye, başladı.
O ara tepeden aşağılara doğru yorgun yorgun baktım. Aşağıda Bakır İşletmesine ait iki tane dev bacadan dumanlar dolana dolana yükseliyor, gökyüzünde kayboluyordu.
O yıllar çok dinlenen İzzet Altınmeşe'nin söylediği, 'Maden Dağı dumandır/Yolu dolandır' türküsü aklına geldi:
-Demek ki bu türkü burayı anlatıyor, deyip hayallere daldım ve şoförün sesiyle kendime geldim.
-Hocam, biraz daha iteklesen, dedi. İtekledim yine arabayı yerinden kımıldatamadım.
Meraklı gözlerle bakarken şoför arabanın yönünü ters çevirip arka arka giderek dik yamacı aştı.
Gerçekten de yolculuk zor geçti. Dere tepe aşarak mezraya ulaştık. Ulaştık ulaşmasına da Maradona ile ilgili kısma sayfa yetmedi.
Bundan sonraki yazımda kısmet olursa devam edeceğim.