Dünya'da sonsuz mucize var.
Çünkü hayatın kendisi başlı başına bir mucize.
Ancak şu dokuz mucize en çok bildiklerimiz ve her an yaşadıklarımızdır.
1-Düşünmek.
2-Görmek.
3-Duymak.
4-Konuşmak.
5-Uyumak-Uyanmak.
6-Yemek-İçmek
7-Koklamak.
8-Dokunmak.
9-Nefes alıp nefes vermek.
Her gün her gün, her saniye her saniye ve hatta her salise her salise yaşadığımız birer mucizelerdir bunlar.
Doğmak ile başlayan ve ölmekle sonuçlanan şu muhteşem hayatta her gün her an, biz bu mucizeleri hem bizzat yaşıyoruz, hem de onlara bizzat etrafımızda tanık oluyoruz.
Bütün bu dokuz hususun mucize olduğunu anlamak için akıl yetmez, izan ve idrak lazım.
Bu dokuz husus esasında her an, he gün tekrarlandığı için bize olağan gelse de esasında olağanüstüdür bunlar.
Gerçi hayattaki olağanüstülükler bunlarla bitmiyor. Kelebeğin kanatlarındaki eşsiz simetri, insanların parmak izlerindeki eşsiz benzersizlik, milyarlarca insanın konuşmasının hiçbirisinin birbirine benzememesi, Dünya döndüğü halde bizim o dönüşü hiç hissetmememiz, “Dünya dönerken okyanuslar neden baş aşağı olup da dökülmüyor”, yer çekimi olmasaydı en basitinden yemek dahi yiyemezdik, çünkü yediğimiz yiyecekler, yer çekimi kanunu olmasaydı nasıl mideye inecekti, gözlerimizdeki ince tasarım ve insanoğlunun yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin gözlerinin aynı kalması, insanoğlunun bir laboratuvar gibi tat alma, koku alma ve benzeri özelliklerle donatılması, (hatta bundan dolayı, “en donanımlı ve en kapsamlı laboratuvar her insanın kendisidir” diyorum), insan zaten kendisi bir mucize, bir de etrafta mucize arıyor, insandaki kan dolaşımına dikkat, insandaki kan dolaşımı yer çekimi kurallarını alt-üst edecek derecede harika bir şekilde tasarlanmış. Ve daha bunun gibi onlarca mucize bizzat bizde, ya da bizim etrafımızda mevcut.
Gökyüzüne bak, güneşe bak, aya bak, gezegenlere bak, ne bir düzensizlik ve ne de en ufak bir uyumsuzluk göremezsin. Her şey yerli yerinde ve muntazam. Gökyüzü ne kadar muazzam ve güneşin yaratışı başlı başına bir kudret göstergesidir. Bu mucizelere bak ve yetmedi ise dinle.
Gelelim hayvanlar dünyasına.
En vahşi, adeta canavar gibi yiyeceklere saldıran bir sırtlan kendi yavrusuna karşı inanılmaz derecede merhametli, sırf sırtlan değil, aslan, kaplan, diğer yırtıcı hayvanlar yavrularına karşı Allah’ın bahşettiği şefkat ile davranıyor. Bu müthiş bir mucize değil mi?
Bütün bu mucizeleri kendimizde görmek ve etrafımızda farketmek için akıl, izan, vicdan ve idrak şarttır.
Bundan dolayı “Dünya’da dokuz değil sonsuz mucize var” diyorum.
Şimdi ben bu yazıyı niye yazdım?
İki nedeni var.
Birincisi zaten çoktandır bu hususla ilgileniyorum ve hayatın ve insanın başlı başına bir mucize olduğuna inanıyorum.
İkinci neden de izlediğim bir videodur.
Geçen gün bir genç yabancı kişinin Müslüman oluşuna dair videoyu izliyordum. Çoktandır düşündüğüm hususu o videoda yeni Müslüman olmuş bir gencin ağzından da duyduğum için bu hususu yazıya dökeyim dedim.
Adeta hepimiz inancımız ve imanımız için mucizeler bekliyoruz ki inancımız ve imanımız güçlensin. Ya da gayrimüslim birisi de Müslümanlığı seçmek için bir mucize beklemiş durmuş.
O genç, yeni Müslüman videoda anlatıyor. Hep birlikte dinleyelim:
“Kuran-ı Kerim’den birkaç sahife okuyup ve duygu yoğunluğu yaşadığım bir anda bir mucize ya da kuvvetli bir işaret bekledim. “Bir ses, bir gök gürültüsü, bir hareket falan filan bekledim ki imana geleyim ve Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna tam ikna olayım.” O anda olağanüstü bir şey olmadı. Birden içime bir ilham düştü ve Kur’an’da kaldığım yerden devam etmek istedim. Ve karşıma çıkan ilk ayet şu idi: “Yakında biz onlara hem dış Dünya’da, hem de insanların kendi iç alemlerinde ayetlerimizi göstereceğiz; ta ki Kur’an’ın gerçeğin ta kendisi olduğu onlar için de gün gibi ortaya çıksın. Aslında, Rabbinin her şey üzerinde şahit olması ve her şeyin O’na işaret etmesi en büyük delil olarak yetmez mi?” (Fussilet Suresi, 53)
Ey sen de mucize arayan ve delil arayan bir kişi isen Ey İnsan Sen, dinle ve kendine gel, Fussilet Suresi 53. Ayet sana yetmez mi?
Vallahi de billahi de Fussilet Suresi 53. ayet, vicdan ve akıl sahibi, iyi niyetle ve şeytana ve nefsine uymadan doğrudan doğruya Allah’ı arayan bir insana, kesinlikle bir işaret ve bir delidir. Bu ayet-i kerime yeter ve delil olarak kafidir.
Sen Allah için bir adım at ve Allah’ı ara. İçinde bulacaksın. Allah sana ayetlerini hem dış Dünya’da ve hem de kendi iç Dünya’nda tek tek gösterecektir. Böylece Kur’an gerçeğin ta kendisi olarak ruhunda bir Nur olarak belirecektir.
Bir de, Allah’ın her şeyin üzerinde şahit olması sana yeterli değil mi? Allah sana şahit derken, Allah her şeyin üzerinde şahit derken, neyi kastediyorum.
Çok düşünme. Hemen soruma cevap veriyorum.
“Allah seninledir. Allah seninledir. Allah seninledir.” Sen Allah ile olduğunda kesinlikle ve kesinlikle Allah seninledir. İşte şahitlik budur.