Yoluna mensup olmakla şeref duyduğumuz İmam Azam hazretleri şöyle diyor.
“Aşı helal olmayanın işi helal olmaz”.
Sözde değil özde benimsedik biz O’nu.
Her mahallede milyarder peydah edenlerin kulakları çınlasın.
EŞYA
“Eşya” kelimesi Arapçadır ve “şey” kelimesinin çoğuludur.
“Eşyaya teslim olmayan ahlak” demiştim ya;
Satın aldığı eşyaya satılmış insanlar gördüm.
İNSAN
Mesele insan doğmak değildir, zaten öyle doğuyoruz.
Mesele insan olarak devam edebilmektir ve daima insan olduğumuzu her daim hatırlamaktır.
Ve başkalarının insan olduğunu unutmamaktır.
LİYAKAT
Devletle organik bağı olanlara memur denir.
Mesela Sadrazam memurdur.
Osmanlı Klasik döneminde memur olmanın üç temel şartı vardı.
1)Türkçe bilmek
2)Müslüman olmak
3)Liyakat sahibi olmak.
Islahat Fermanı ile başlayan ve Batılılaşmayla tavan yapan dönemde bu şartlar sulandırıldı.
KALABALIK
Kalabalık iki kısımdır;
Kuru kalabalık ve özgül ağırlığı olan topluluk.
Özgül ağırlığı olan topluluk basiretli fertlerden (birey değil) meydana gelir.
Ve özgül ağırlığı olan topluluklar “sürdürülebilir” olurlar ve milleti oluştururlar.
Kuru kalabalık demek “yığın” demektir ve bunlar mide merkezli yahut uçkur eksenlidirler.
NASİHAT
Bizim psikologlar niye nasihat veya öğüt verenlere alerji duyarlar bilmiyorum.
Yani nasihat çok kötü bir şey midir?
Merhametten kaynaklanan ve zararı önleyici olan bir davranışın bu kadar istiskal edilmesi hayra alamet değil.
Bazı nasihat verenlerin üslubunun itici olması bu faydalı olan/olacak olan davranıştan faydalanmayı niye engellesin?
Daime hatırlanması gereken husus şudur:
Nasihat koruyucu hekimlik gibidir.
MÜNEVVER
“Aydın” ile “münevver” arasında ne fark var, desem ne dersiniz?
Bir örnekle anlatayım;
Dün akşam bir tv programında “aydının” biri şöyle diyor:
“ABD’de baloya girmek ücretlidir. ABD başkanının oğluyla birlikte fotoğraf çektirmek 15 bin dolar”.
Bunun reklamını yapmak “aşağılık kompleksi” ile izah edilir ve “darülfünun” üniversite olduğundan beri böyledir.
Hatta Tanzimat’a kadar gidebilirsiniz.
Münevver böyle değildir.
Şimdilerde manasını unuttuğumuz “vakar” sahibidir münevver.
Gerekiyorsa ABD’ye gider ama “Amerikalılaşmaz” münevver.
Yabancı lisan öğrenir ama “yabancılaşmaz”.
TÜRKÇE
“Osmanlı Türkçesi” olarak ifade edilen ve esasen Türkçe olan dili anlayamayan kendini “aydın” olarak görmesin.
Buradaki “aydın” münevver anlamındadır.
Elbette anlayabilmek için o yazıyı “okuyabilmek” lazımdır.
Atalarımızın bin sene kullandığı alfabeyi okuyamayan da kendini “aydın” olarak görmemelidir.
İslam alfabesini öğrenmek için vakit bulamamış ama öğrenmeye istekli olan kıymetli dostlarımızı tenzih ediyoruz.
Her üniversite öğrencisi (sahası ne olursa olsun) kültürümüzün kaynağı ve anahtarı olan Osmanlı Türkçesini okuyabilmelidir.
Önce “okumak” sonra anlamak.
ANLAMAK
Hayatta hiç bir şey elbette tesadüf değil!
Şayet bunu 30-40 yaşına geldikten sonra anlıyorsak;
"Eğitim" sistemimizi yerle bir ederek yeniden kök değerlerimizi esas alan terbiye usulünü inşa etmemiz lazım!
Bu kadar başıboşluk hayra alamet değil!
Bilmem anlatabildim mi?
TERBİYE
“Eğitim" denilen şey terbiyedir ve mekteple sınırlı değildir.
Terbiye; sokaktır, ailedir, medyadır, internettir, dolmuştur, amele pazarıdır, inşaat mahallidir, parktır, camidir, düğün yeridir, toplantı mahallidir, ahırdır, dağ başıdır ve kısaca hayatın her safhasıdır.
Tabii bu sözünü ettiğim sahalar size aitse.
Siz de biz de kendimize aitsek
OKUMAK
“Osmanlıca” olarak ifade edilen ayrı lisan değildir ve Türkçedir.
Fakat bu, yakın tarihimizdeki talihsiz redd-i miras anlayışının tuhaf yansımalarından biridir maalesef.
İki kısımdan meydana gelir;
Birincisi yazılanı “okuyabilmek” ikincisi “anlayabilmektir”.
İslam hurufu/harfleri ile atalarımızın yazdıklarını okumak bir meziyettir.
Okuyamayana hiçbir sözümüz olamaz öğrenmesini arzu ederiz.
Şiddetle karşı olan ile münakaşa etmeyi tercih etmeyiz, herkes nasibi kadar faydalanır.
İkincisi “anlamaktır” ve bu dün ile bugün arasında köprüdür.
Köprülerin berhava olduğu sosyal yapı sömürgeleşmeye teşnedir.
Tarihimiz bir bütündür, asla unutmayalım.
ÂLİM
Akademisyen ile âlim farklıdır.
Her âlim akademisyendir ama her akademisyen âlim değildir.
AKIL
Bilgi zihin işidir.
İrfan gönülle alakalıdır.
İnanç ise her ikisini içine alır.
Akıl bu üç adreste gider-gelir.
Aklı olmayanın dini yoktur.
İnancımızı akıl ile öğreniriz.
Akıllı kişi, aklının yetmediği yerde inancından yardım ister.
DÜNYA MALI
Önce şunu kafamıza yerleştirmemiz lazım:
Bizim medeniyetimiz din-dünya ayırımı yapmaz.
İnsanı şak diye ikiye bölmez.
İnsan maddesiyle ve manasıyla bir bütündür.
Yaptığımız ve yapacağımız her eylemden sorumluyuz/mesulüz.
Dünya malı dünyada kalmaz.
Hesap vardır, hesap.
“Dünya ahiretin tarlasıdır” anlayışıdır bizim medeniyetimiz.