“ÇAĞDAŞ”(!) Haber bültenlerinde kadınların yüzde 80’i sokakta güvende olmadıklarını söylüyorlar.
18. asırda İngiltere’nin Osmanlı elçisi Madam Montague Türk kadını hakkında şunları söylüyor: Sokakta kadınlar asla taciz edilmezler”.
Ne kadar “çağdaşlaşmışız” değil mi?
Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin tedris/tahsil müfredatı nev’i şahsına münhasırdır.
Yüksek seviyeye gelmiş talebelere okuttuğu derslerden biri belağalattır.
Belağata ait tercih buyurduğu eser Mahmûd b. Abdullah el-Antâkî’nin (öl. 1748) Metnü’l-‘Alâka isimli risalesidir.
Bu eserde hakikat, mecaz ve kinaye, mecâz-i mürsel alakaları ve istiare hakkında daha geniş bilgiler verilir.
Antakî anne duası almış bir alimdir.
Annesi yün eğirmekle elde ettiği kazançtan gönderdiği altı kuruş ile Antaki’nin tahsil hayatını temin etmiştir.
Antaki’nin muhtereme annesi yün eğirerek evladını okutmuştur.
Kirmeni her döndürdüğünde “Allah’ım Mahmûd’un ilmini artır” diye dua edermiş.
Anne duasını almayı unutmayın, dostlar!
Olursan hiç olursun hep.
Olursan hep olursun hiç.
Ahlaklı olmayı bazen ahlaksızlardan öğrenmek gerek…
Mesele yaşarken omuz vermektir.
Öldükten sonra herkes cenazeye omuz verir.
Doğrular mevsimlik değildir ve olamaz.
Doğru her zaman doğrudur fakat her mekân ve muhatap müsait olmayabilir.
Zira doğru, yanlış mekânda eğri durur.
Cam kırıkları gibidir kelimeler bazen.
İnsanın ağzına dolar.
Konuşsa kanatır.
Sussa acıtır.
Şöyle bir Sümer atasözü varmış:
“Kasapların kendi aralarındaki tartışmalarda koyunların taraf tutması, koyunlar açısından değişen bir şey olmaz”.
Tanzimat sonrası Türkiye tarihini telhis etmesi/özetlemesi açısından bu Sümer atasözü dikkate değer.
Bilmem anlatabildim mi?
150 sene önce binalarımızın çatısı ve duvarlarında “kuş evleri” vardı.
Zira merhametliydik.
Kaybettik asırlarla birlikte merhametimizi.
Bugün geldiğimiz “seviye” yeni doğan çocuklar para için katlediliyor.
Bilmem anlatabildim mi?
Geçtiğimiz aylarda “Sağlık Çetesi” meşgul etmişti gündemimizi.
“Sağlık Çetesi’ne” mensup olanların arasındaki bir konuşma yansımıştı haberlere.
Yoğun bakım hemşiresi "doktora" "bebeğin kalp atışını almıyorum ne yapayım?" diye soruyor.
"Doktorun" tavsiyesi şöyle:
"Ölecekse şimdi ölsün. Maçım var".
Bunların istisna olmasını temenni ediyoruz.
Babasının ve atasının mektubunu okumayan veya okuyamamakta inat eden bir “tahsilliye” sormak lazım:
“Sen kimin çocuğusun?”
KAHRAMANA BAK HİZAYA GEL!
Bizim memleketin yakın tarihi bazı kısımlarıyla bir muammadır.
Devler ile cüceler birbirine karışmıştır.
Gerçi günümüzde farklı mıdır, zannetmiyorum
Aşağıda takdim edeceğim yüzlerce örnekten sadece biridir.
Mesela Şevket Süreyya Aydemir diye bir meşhur yazarımız vardır.
Aydemir, devletin resmi görevlisi Şemsi Paşa’yı katleden Atıf Kamçıl için şu değerlendirmeyi yapmaktadır; “Atıf Bey, Şemsi Paşa’yı öldürmekle, kanaatimce 1908 ihtilalinin en aktif kahraman teğmenidir”. (Aydemir, Tek Adam, s. 126)
Tasavvur ediniz ki Kamçıl bir katil.
Katledilen kişi devletin resmi görevlisi ordu komutanı Şemsi Paşa.
Bu meşhur “yazarımız” bir katili “kahraman” olarak ilan ediyor.
Ve biz böyle bir yakın tarihe “sahibiz”.
Büyük bir milletiz vesselam.