Düşünsene, birisi çıkıyor, öyle güzel konuşuyor ki... Cümleleri akıyor, sesi karizmatik, kelimeleri etkileyici. Dinlerken “Vay be!” diyorsun. Ama sonra durup bir düşünüyorsun: “Eee, bu adam ne dedi şimdi?” İşte burada karşımıza çıkan kelime: Demagoji.

Demagoji, aslında halkı etkilemek, yönlendirmek için duygulara oynayarak yapılan manipülatif konuşmaların genel adı. Yani mantıktan çok duyguya hitap eden, bolca süslenmiş ama içi boş cümleler dizisi… Ve çoğu zaman gerçekleri çarpıtan, konuyu saptıran bir dil.

Örnek mi? Mesela biri sana ekonomi hakkında konuşurken şunu söylüyor:

“Bizim milletimiz güçlüdür, her zorluğun üstesinden gelir. Tarihte nice krizler gördük ama hiçbirine boyun eğmedik!”

Baktığında ne kadar da coşkulu değil mi? Ama... ekonominin ne durumda olduğu hakkında tek kelime yok. Ne enflasyondan bahsedildi, ne işsizlikten, ne de alım gücünden. İşte tam bu: Demagoji.

Demagoji, özellikle siyasetçilerin en sevdiği araçlardan biridir. Çünkü insan doğası gereği duygulara çok kolay kapılırız. Mantık bazen karmaşıktır, rakamlar sıkıcı gelir. Ama duygu… Ah, o hemen içimize işler. Bir lider çıkar, kürsüye vurur, sesini yükseltir, “Biz halkız!” der… ve o an salonda alkış kıyamet kopar. Ama aslında ne dediği değil, nasıl söylediği akıllarda kalır.

Sadece siyasette mi olur bu? Hayır, günlük hayatta da pek çok insan farkında olmadan (ya da bilerek) demagoji yapar. Tartışmalarda, ilişkilerde, sosyal medyada...
Sen diyorsun ki:
– “Bugün söz verdiğin gibi gelmedin.”
Karşındaki cevap veriyor:
– “Seninle geçirdiğim zamanın kıymetini hiç bilmiyorsun. Hep eksik tarafı görüyorsun!”

Hop, konu bir anda duygusala bağlanıyor. Geliş nedenini konuşacağımıza seni suçlamaya başlıyor. İşte demagojinin minik bir versiyonu.

Çünkü demagoji, doğruyla yanlışı birbirine karıştırır. İnsanları düşünmekten çok hissetmeye iter. Olaylara objektif bakmamıza engel olur. Ve en kötüsü, çoğu zaman bizi yanlış kararlar almaya sürükler. Hele ki bunu yapan kişi güç sahibiyse, etkisi katlanarak büyür.

Her güzel konuşana, her duygusal nutka hemen kapılmamalı. Dinlerken kendimize şu soruları sormalıyız:

·      Bu kişi ne söylüyor? Gerçek bilgi veriyor mu?

·      Rakamlarla, kanıtlarla konuşuyor mu?

·      Duygularımı mı oynuyor, mantığıma mı hitap ediyor?

Ve belki de en önemlisi: “Bu sözlerin amacı ne?”

Demagoji güzel bir ambalajdır. Parlak ve cezbedicidir. Ama içi çoğu zaman boştur. Gerçek düşünmek, sorgulamak ve bilgiyle hareket etmektir. Laf kalabalığına değil, içeriğe odaklandığımızda; sadece söylenene değil, söylenmeyene de kulak verdiğimizde... işte o zaman kandırılmadan yürürüz bu yolculukta.

Bir daha birini konuşurken dinlediğinde, kendine sor:

“Gerçekten bir şey söylüyor mu, yoksa sadece kulağa hoş mu geliyor?”