İmza atılacak metin -V-
Bu gün ünlü konuşma metninin son bölümünü yayımlıyoruz. Kanaatimizce her Müslümanın defalarca okuyup üzerinde düşünmesi gereken bir metin. Evet Bu konuşa, Vatan Partisi Genel Başkanı ünlü Komünist Hikmet Kıvılcımlı’ya ait. Kıvılcımlı oldukça ilginç bir insan. Namaz kılan ve Müslüman olduğunu ikrar eden bir insan. Ve Konuşmasında gördüğünüz gibi bir Müslümanın itikat ve hedefi hakim. 1957 yılında Eyüp’te halka yaptığı açık hava konuşmasının tam metninin son bölümü:
“Bir milyon nüfuslu İsrail Penisilin bile yapıyor, en lüzumlu ilacını da yapıyor, radyosunu da yapıyor, her şeyini de yapıyor, otomobilini de yapıyor. Biz 77,5 millete verelim paramızı, canımızı, ırzımızı, ruhumuzu. Gelsin bozuk düzen arabalar, 77,5 çeşit makinalar. Kırılsın. Ondan sonra paramparça. Bu yedek parça ki, tamir edilsin de, ondan bir rızık çıkarasın.
Bizim de bir motor fabrikamız; onun yanında bir traktör, bir otomobil fabrikası olmaz mıydı? Milyonlarca altınımız gitti. Bunların 30 milyon, 40 milyona birisi çıkabilir. 30-40 milyon nedir ki, bugünkü para ile?.. Yüzlerce milyonumuz havaya gidiyor da, şu memleketin cancağızına faide edecek işler yapılmıyor.
Yaptın şeker fabrikası. Yapmaz olaydın, diyeceğim geliyor. Evet; yapılsın şeker fabrikası amma, bu memleketin köylüsü asırlarca tatlısını kendi pekmezinden yemedi mi, vatandaşlar? Bu memlekette ilk şeker fabrikası kurulduğu zaman,r eklam olsun diye, Halk partisi köylülere şeker getirmişti. Yani şeker satılsın diye.
Şeker lazım diyelim, her zaman, amma birinci ihtiyacımız değildir. Biz pekmezimizle de idare ederdik. Ne oldu üzümlerimiz? Bağlarımızı verelim inhisar'a: Çıksın alabildiğine tonlarca rakıyığsın milletin başına ispirto; zehirlesin halkımızı.
Sonra şeker fabrikası kursun. Alkışlayalım!
Bu mu? Bu memlekete şeker fabrikasından evvel, makina yapan fabrika lazım, vatandaşlarım. Ondan sonra, bir makine yapmağa başladık mı, iki sene içinde: Şeker fabrikasını da kurarız, çimento fabrikasını da kurarız, yollarımızı da kurarız, her şeyimizi yapana. Hem harice on paramız gitmez. Ve o kurulan fabrikalarda benim vatandaşım, benim milletim, benim işçim ekmek bulur.
Bugün ne oluyor? Yabancı memleketin işçileri şunları yapıp geçiniyorlar. Biz buna harç vererek, oradan mal getiriyoruz. O da ne demektir? Onu ödemek için ecnebi bizim kâğıt paramıza metelik vermiyor. Ecnebi altın istiyor, vatandaşlarım. Zaten bütün mesele bundan çıkıyor: Senin kağıt para yalnız sana geçer. Yeter altını ödedi mi; bugünkü hale gelir paramız işte. Ondan sonra da düşer de düşer. Bunun çaresi yok mu? Gayet açık var. Amma memlekette iktisat dediğimiz geçim işlerinin bütün zemberekleri, maalesef, Vatan Partisi'nin her zaman söylediği gibi, bezirganların elindedir. Bezirgan nedir? Buna tüccar diyorlar. Tüccar değil ,vatandaşlarım. Tüccar, kendi memleketinin fabrikasından çıkan malı ecnebiyesatmak için uğraşan adamdır.
Bizim tüccar dediklerimiz, ecnebi mallarının bin bir çeşidini Türkiye'ye sokup, Türk'ün kanını kurutan insandır. Demin arzettiğim gibi, oturduğu yerde bir işçinin bin senede kazanamıyacağı milyonları, bir haftada, bir kalemde, oradan oraya aktarmakla cebine atan insanlardır.Buna karşı nasıl tedbir bulunmaz? Kaç kişidir bunlar? Bu memlekette gene Başvekalet istatistikleri gayet açık sayıyor. Yalnız İşçi sigortalarına yazılı olan işçilerimiz 500 küsur bini geçmiştir. İşçi Sigortalarına yazılı işçilerimiz, diyorum. Ya yazılmayanlar? Ya işçiden sayılmayan fakir fukara? Buna mukabil işveren kaç kişidir, biliyor musunuz, vatandaşlarım? Resmen 16 bin kişidir. Bunun da 4-5 bini devlettir. Devlet işveren gibi görünüyor. O halde, 10-11 bin kişi, bu memleketin bütün kazancını, milyonların hayatı pahasına kendi kasasına indirirse, fukaralık kalkar mı? Fakat iş yalnız fukarılıkla bitse, gene bir derece razıyım. Daha feci tarafı bu bezirganlar bu memlekette yerli sanayiin kurulmasına da düşmandırlar. Neden düşman? Çünkü bütün bezirganlar (gidip Ticaret Odası'na: okuyun, listelere bakın, dosyalara bakın.) hepsi falan filan kefere memleketin buradaki acentesidir. Bütün ecnebi malların Türkiye'deki mümessilleri bezirganlar, o ecnebi malının kârını yapmak için, Türkiye'de ona benzer malın yapılmamasını isterler. Menfaatleri budur. Bu böyle bir lanet zümredir ki, memleketimize de, maalesef sanayiimize dahi kasteder.
Bunlar da, mamafih, insan olarak böyle görmüşler, böyle gidiyorlar. Belki onlara bizler, siyasetiyle, dürüstlüğü ile: Bu kaabil işleri bırakın; sermayenizi bu memlekete, vatandaşlara iş, ekmek temin edecek fabrikalara yatırın diye söylersek, o zaman onlar da daha hayırlı iş görürler belki.
Fakat bugünkü şartlar içinde, iş onların elinde kaldıkça, şu meşhur davulu dövülen bezirgan Partiler memleketin kaderine hakim oldukça, bu işin sonu gelmez. Bu bezirganlar bu memlekette sanayiye de yer vermezler. Sadece iki üç fabrika kurarlar. Bu kurdukları da, yalnız, gene bir keferenin, bir Amerikalı Tornburg isminde akıl hocalarının onlara tavsiye ettiği sanayi olur. Yani, o adam: Siz Türkler hafif sanayi kurun der.
Şeker fabrikası, çimento fabrikası, tamirhane. Ben size makine yollıyacağım, siz bunları tamir edecek yer açın. Bunu söylüyor ve biz de onu yapıyoruz.
Bu felakettir, vatandaşlarım. Bu memleket kendi makinasını kendi yapmazsa, demin bir kardeşimizin söylediği gibi, daima ecnebiye haraçgüzar oluruz, daima işsizlik bu memleketten en büyük afet olur.
Neden yüzlerimiz daima solgun? İşsizlikten. Neden her şey ateş pahası? Gene işsizlikten, vatandaşlarım. Bu meseleler o kadar at ve deve, müşkül meseleler değil. Eğer bizim fakir fukara halkımız, şu önümde gördüğüm, beni dinlemek zahmetine katılan sevgili vatandaşlarım oylarını kendi menfaatleri için hakkı ile kullanabilseler, oraya kendi içlerinden kasketli çarıklıları gönderebilseler, emin olun ki çarçabuk düzelir. Bu kadar basit. Karışık iş değil.
Söylediğim gibi 4 milyar bütçe! O 4 milyar bütçenin % 60’ını verin memurlar yesin. Peki, bu memurlar yiyor da rahat mı ediyorlar? Onlar da etmiyor, çünkü hayat boyuna pahalılaşıyor. O halde memurumuza da iş çıkacak fabrika kurarsak iyi olur. O memur masa başında otura otura... Gidin kendisine sorun, kimisinin midesi bozuktur, kimisi romatizma olmuştur, kimisi baş ağrısından kurtulamaz. Böyledir vatandaşlarım. Masa başında oturmak zannettiğimiz kadar sıhhat verici bir şey değildir. İnsanı kahreder. Yani, memur vatandaşımız da hayatla temasa geçmiş olursa, sanayimiz kurulursa, o da yaratıcı insan olur. Hem memleketin geçimi yükselir hem o vatandaşları o sahada iş bulunur. Daha dolgun para bulurlar. Hem de memleketimiz bu açlıktan ve yoksuzluktan kurtulur. İşte Vatan Partisi bütün bunlara kendi programında gayet açık, vazıh, bir çoban kardeşimizin dahi anlayacağı kadar besbelli hal çarelerini teklif etmiştir.”
Hikmet Kıvılcımlı'nın Eyüp Sultan'da 15.10.1957 Salı günü saat:13.00 - 17.00 arasında yaptığı tarihi konuşma.