Kürt politik hareketi 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde TBMM'ne 80
Milletvekili gönderdi. Buna rağmen KCK/ PKK terör örgütü, 7
Haziran’dan sonra evinde uyuyan iki polisimizi katletmekten
başlayarak bilinen suikast, cinayet ve terör eylemlerine başladı.
Böylece Barış Sürecini baltaladı. Vaziyet o ki mezkür örgüt, istese
de silah bırakacak iradeye sahip değildir. Onun arkasında tarih
boyunca Türkiye düşmanı olmuş veya bugün dost gibi görünen ama
perde gerisinde düşmanlıklar tezgâhlayan devletlerle türlü
istihbarat birimleri mevcut. KCK/PKK onların emrinde. Malum parti
de KCK/PKK vesayeti altında.
80 vekil çıkartma fırsatını yakaladıkları, ana dilde savunma
imkânına kavuştukları, istedikleri ismi alabildikleri, Kürtçe
dersane, tv yayını ve bütün sosyal, kültürel, ticari, bayındırlık,
ulaşım, iletişim iyileştirmelerini elde ettikleri halde KCK/PKK
örgütünün asker, polis, korucu, doktor, hemşire, şoför katletmesi,
askeri birliklere, polis noktalarına saldırması, "öz yönetim" diye
başına buyrukluklara tevessül etmesi, şehirlerde hendekler kazıp
buraları siper edinmesi, kamyonları, tırları ateşe vermesi üzerine,
meşru müdafaa hakkı doğan devlet, her devletin yapması gerekeni
yapmaya başladı. Bu örgütle 30 yıldır mücadele edilmekte. Ancak
geçmiş mücadelelerin hiçbiri bu kadar kararlı ve bu kadar zayiat
verici olmadı. Bugün Devlet, terörle mücadele ederken KCK/PKK
örgütü içerden ve dışardan destek görmekte. Paralel örgüt, köksüz
Türkler, bir kısım medya sırf AK Parti ve Tayyip Erdoğan
düşmanlığından dolayı teröristlerin yanında, devletin ve milletin
karşısında yer almaktalar. Halbuki adı geçen örgüt, ilk defa yol
kesip, köy basıp adam öldürdüğünde ne Tayyip Erdoğan, icranın
başındaydı ve ne de AK Parti diye bir parti vardı. Örgüt, sadece
içerden de destek görmüyor. Türkiye düşmanı bir kısım batı medyası
da yanında. Ancak dikkat etmeli ki Cumhurbaşkanlığı makamında başka
bir isim, iktidarda da başka bir parti olsaydı bu kavga, yine var
olacaktı. Çünkü; bu kavga Türkiye'nin haritasına, jeopolitik
yapısına, enerji havzası olmasına, dirilişine, büyük hedeflere
yönelmesine, büyük devlet olma idealine karşı yapılmaktadır. Bu
kavga, Sevr'i unutamayanların eseridir. Hedef, Türkiye'yi
parçalamak, petrol oyununda taraf olmaktan çıkartmaktır. Onun için
terör örgütünün dağdan inmesine izin vermezler. İstikrarsız bir
Türkiye onları hedeflerine yaklaştırır. Bu yüzden seçimlere
giderken Türkiye karıştırılmakta. Türkiye, Suriye imajıyla
eşitlenmek istenmekte. Doğu ve Güneydoğu yaşanmaz kentlere
dönüştürülmeye çalışılmakta, sandığa korku salınmaktadır.
Kavga büyüktür ve esas itibariyle taşeron örgütten ziyade sömürgeci
devletlerle yapılmaktadır. Bu yüzden devletin atması gereken yeni
adımlar, yapması gereken yeni teknolojiler var. Devlet, öncelikli
olarak varlığımıza, birliğimize, dirliğimize, istikbalimize ve
istiklalimize kasdeden bu örgütün lider kadrolarıyla hesap
görmelidir. Ayrıca bu örgütü silah, para ve mühimmatla besleyen
sömürgeci devletlerle mütekabiliyet esaslarına göre mücadele
etmelidir. Bu silahların adreslerini sorgulamalıdır.
Yapılması gereken bir iş de teknolojiktir. Fatih Sultan Mehmed,
havan topunu İstanbul kuşatması devam ederken bulmuştur. Birçok
askerî araç-gereç, mecburiyetler doğunca keşfedilmiştir. İnsansız
hava araçlarının yer küreyi taraması gibi belli bir derinliğe kadar
yer altını okuyup mayınları, dinamitleri tesbit ederek tesirsiz
hale getirecek elektronik cihazların yapılması şart olmuştur.
Meclise 80 vekil göndermekten de güç alan şer odağı örgüt, 9
Haziran’dan bu yana hemen her gün bir kaç şehit vermemize, mal-mülk
kaybımıza yol açtı ve açmakta. Ne var ki bu defa ona misliyle bedel
ödettirilmektedir
Dağlıca ilk değildir.
Herhalde son da değil.
Şehadete inanmışları hiç kimse yıldıramaz.
"Mehmetçik " unvanlı askerimiz ve "Ahmetçik" unvanı verdiğimiz
polisimiz, her biri halis Kürt olan Korucumuz, şehadete inanmıştır.
Çünkü onlar, Allah'a, Kur'an’a, Sevgili Peygamberimize
-aleyhisselam- inanırlar. Şehadete inanmışların Stalin yolunun
yolcuları karşısında zaferleri mutlaktır. Dağlıca saldırısı,
KCK/PKK kanlı örgütünde mağlubiyet korkusunun, tükeniş endişesinin
neticesidir.
Dağlıca'da böylece şehitler verdik.
Ne mutlu onlara.
Ne mutlu onların ebeveynine, eşine, evlâdına ve milletimize. Bugün
Teselya Şehîdleri gibi, Balkan Şehîdleri gibi, Çanakkale Şehîdleri
gibi, Kut'ül Ammare Şehîdleri gibi, Pusan Şehîdleri gibi, Kıbrıs
Şehîdleri gibi bir de Dağlıca Şehîdlerimiz var. Zaten önceki
şehidler, Dağlıca Şehîdlerimizin dedesi, büyük dedesi, büyük büyük
dedesidir. Vahiy Medeniyeti'nde şehîdlikten kaçılmaz, şehîdliğe
koşulur.
Günümüzden tâ Bedr'e kadar bütün şehîdlerimizi rahmetle yâd
ediyoruz. Dereceleri yüksek, kabirleri cennet bahçesi olsun.