İslâm cemaati. “Cemaat” kelimesinin aslı, toplamak, bir araya
getirmek anlamındaki cem’ fiilidir.
“Cemaat” sözlükte, insan topluluğu, bir araya gelen insan grubu
demektir. Geniş anlamıyla cemaat; bir fikir ve inanç etrafında bir
araya toplanan insan topluluğuna verilen addır.
İslam açısında cemaat ne anlama gelir önce ona bakalım. İslam’a
göre cemaat cami etrafında şekil almış topluluk olmalıdır. İslam’ın
doğuşu yıllarında Müslümanlar yüce peygamberin ve mescit etrafında
İslam’ı öğrenmek ve öğrendiklerini uygulamak için Allah rızası için
birlikte oldular. Onların cemaati Allah rızasını kazanmak ve
ibadetlerini düzgün yapmak için ilk eğitim öğretim kurumları olarak
görmek mümkündür.
İslam’a girenlerin sayısı artıkça cemaat büyüdü ve İslam devletine
dönüşmüş oldu. Yüce peygamberimizin döneminde derli toplu ve
düzenli Müslümanlardan oluşmuştur. Peygamberimizin vefatıyla
birlikte 4 halife döneminde İslam’ın devlet sınırları büyüdü ilk
önceleri Ortadoğu coğrafyasını ve Asya coğrafyasına yayıldı. Daha
sonraki dönemlerde kıtaları aştı dünyaya son din olarak yayıldı.
Mescit ve cami etrafında çoğalan o cemaat daha sonraları asırlarca
dünyanın birçok ülke ve kıtasında İslam devletleri kurdular.
Bu kurulan İslam devletleri asırlarca devam eti ve dünyaya nizam ve
intizam verdiler. En güçlü dönemlerde Müslümanlığa ve insanlığa
büyük hizmetler sundular. Bu kurulan İslam devletlerin arasında
İslam mezhepleri, cemaatleri, sofi örgütleri, tarikatlar adı
altında farklı zamanlarda farklı ülkelerde oluşumlar oldu. Bu
oluşumlar kimi zaman sivil toplum örgütleri ve kimi zaman öncü
kuvvetler ve Alperler olarak Ortadoğu ve Asya coğrafyasında ön
fetih görevleri üstlendiler ve yöre halkın takdirini kazanarak
onların İslam dinini kabul etmeleri için emek ve çaba içinde
oldular. Bu Alperler grupları dünya coğrafyasının değişik
bölgelerinde en zor görev ve sorumlulukları üstlendiler. Onlar
İslam dinin öncü kuvvetleri olduğunu bir önceki ifadelerimde
belirtmiştim.
BU öncü kuvvetler, Çok temiz ve saf duygu ve düşüncelerle
insanların gönlünde taht kurdular. İslam orduları bir yeri fetih
hareketi başlatmadan önce bu Alperen gruplarını seferber ettiler.
Bu Alperen gruplarını en çok Türk İslam hâkimiyeti olan bölge ve
coğrafyada görmek mümkündür. Bunlar kimi zaman kılıçsız ve silahsız
yöre halkına zarar vermeden İslam’a girişini sağlamıştır. Bunlar
davranış ve kazanımları itibariyle örnek ve model insanlar olduğu
için girdikleri yerlerde hak, hukuk, adalet savunucusu olmuştur.
İnsanı değerleri ön planda tutarak insanlara huzur ve güven
vermiştir.
Bunların örnek davranış, tutumları, insanüstü gayret ve çabaları
gittikleri yörelerin halklarını İslam dinini zorlanmadan kabulünü
sağlamıştır. Bunların samimi duygu, fikir ve düşünceleri sayesinde
kan dökülmeden İslam’a girişleri hızlandırmıştır. Kimi zamanda
İslam devletin fetih ile gerçekleştiği yerlerde İslam’ın
öğretilmesinde büyük görev üstlenmişlerdir. Bunlar İslam
düşüncesinin yayılması için her şeyiyle hizmet sunmuştur. Bunlar
için maddenden çok mananın anlamı büyük olmuştur. İnsanlar arasında
helal rızık kazanmak ve kazanılan rızıktan fakir, fukara ve dar
gelirli insanlara yardım etmeyi sağlamışlardır. Sosyal yardım
kurumları kurmuşlar, bu kurular olarak sosyal görev ve
sorumluluklar üstelenmişlerdir. Bunlar daha sonra vakıflar kurarak
insanlığa ve tüm canlı ve cansız varlıklara hizmet sunmuşlardır.
Dünyanın ve insanlığın yaşanabilir bir dünya olması için büyük han,
saray, kervansaraylar kurmuş ve asırlarsa insanlığa hizmet
sunmuşlardır. Kimi zaman eğitim öğretim kurumu ve kimi zaman
şifahane, kimi zaman barınma, kimi zaman giyinme ve kuşanma yerleri
olarak görev yapmışlardır.
Birçok zamanlar ölmez İslam eserleri ortaya koymuşlardır. Bu
eserler günümüze kadar ayakta kalmıştır. Doğaya ve doğa içinde
bulunan canlı ve cansızlara hizmet etmek için yarış haline
girmişlerdir. Bu cemaatler Müslümanlar arasında o kadar güzel
organize olmuşlar ki maddi yönde de en güçlü hal almışlardır. Bu
kuruluşlar o kadar geniş yelpazede hizmet sunmuşlar ki kimi zaman
hayvanlara ve kuşlara hizmet sunmuşlar. Kimi zaman doğada ağaç
dikmeden tutunuzdan her türlü doğa yeşillendirmesinden su
kaynakların kullanılmasına kadar geniş bir yelpazede hizmet
etmişler.
Hizmet sunarken Müslüman gayri Müslüman ayrımı yapmadan hizmet
sunmuşlar ve karşılığını yüce yaratandan beklemişler. Gösterişten
uzak ve karşılık beklemeden yapmış olmaları işi özüne ve ruhuna
uygun düştüğü için çok bereketli ve bolluk içinde yüzen kurumlar
olmuşlar. Bu kurumlardan hizmet alanlar ise ihtiyacı kadar
yararlanmışlar ve hizmet alanların gönülleri fetih edilmiştir. Bir
anlamda bu kurum kuruluşlar sosyal adaleti, sosyal dengeyi ve orta
sınıfı kurumak için çaba içinde olmuşlardır. Bunların samimi, güzel
ve verimli çalışmaları İslam’ın dışında kalan tüm insanlığında odak
noktası olmuştur. Her yaptıkları çalışma insan odaklı ve insanlığa
hizmet için yapılmıştır. Bu durum yüce yaratanın hoşuna gittiği
için yüce Allah onların bu gayret ve samimi çalışmalarına bolluk,
bereket ve zenginlik katarak tüm insanlığın derdine çare olmuştur.
Bir işte Allah rızası ve memnuniyeti varsa o işin çok bereketli ve
bolluk olacağını bildikleri için karşılığını insanlardan değil yüce
yaratandan beklemişlerdir. İşin en önemli tarafı ve cephesi
bunların her şeyi Allah rızası için yapması idi.
İslam’ın doğuşundan günümüze kadar böyle çalışan sosyal ve sivil
toplum örgütleri, cemaatler ve vakıflar olmuştur ve olmaktadır.
İnsanlık var oldukça bunların var olması bir gerçektir.
Bütün iyi çaba ve gayretlere rağmen bu günkü meselemize gelirsek
günümüzde de cemaat ve vakıf adı altında örgütlenen birçok cemiyet,
cemaat son dönelerde bu yukarı da sayılan işleri yapmasına rağmen
insanların nazarında biraz fazla egoist, materyalist ve bencillik
içine girerek asıl var oluş sebep ve nedenlerini ikinci plana
atarak topladıkları maddi kaynakları amaç dışı kullanmaya başlamış
olmaları toplumu rahatsız noktasına getirmiştir. En azından içinde
hizmet sundukları insanların bu konudaki rahatsızlık bildiren fikir
ve düşüncüleriyle karşılaşıyoruz. Toplum tarafından sızlamalara
rastlamaktayız. Özel sohbet ve konuşmalarda her birimiz bunlara
şahit olmaktayız. Rahatsızlık şu bu cemaat ve vakıfların insanlığa
hizmet sunma noktasında samimi davranmalarında sıkıntıların
olduğudur.
Günümüz dünyasında bu cemaat ve cemiyetlerin sayısı o kadar arttı
ki bu ülkede saymak ve takip etmek bile zor oldu. Bu konuyu
istismar edenler her geçen gün sayısı artmaktadır. Bazılarının
geçmişte yapmakta oldukları sivil toplum ve sosyal kuruluş
görevlerini ihmal etmesi toplumda rahatsızlık yaratmaktadır. En
azından böyle anlaşılmaktadır. Bu da bu sivil toplum ve sosyal
yapıların asıl amacının dışına çıkması demektir. Amaç dışına
çıkınca farklı ortamlar ve farklı işler ortaya çıkmaktadır
Bu elde ettikleri para ve maddi kaynaklarla lüks arabalar, lüks
yaşam tarzı ve lüks binalar inşa etmeye başlamış olmaları insanları
rahatsız etmeye başlamıştır. Bu yapılan binalarda insanlara hizmet
sunma azalmış olmakla insanlara rahatsızlıklar vermeye başlamıştır.
İnsanların derdine çare olmaktan çıkmışlardır. İnsanların
aydınlanması için değil kendi rahat ve huzurlarını sağlamak için
çaba içine girmeleri insanların sevgisi yerine nefretini kazanma
noktasına gelmeleri birçok çelişkinin yaşanmasına neden
olmaktadır.
Peki, bu kurum ve kuruluşlar tarihte böyle olmadığı halde bu gün bu
hale gelmesinin nedeni ne olabilir diye düşündüğümüzde bu cemiyet
ve cemaatlerde hizmet sunanların bakış açılarının sıkıntılı
olmasındandır. Tarihte bu hizmetler insanlığa hizmet için
sunulurken bu gün kendilerine hizmet sumaları çelişki doğurmuştur.
Bu insanlar bu çelişkilerini ortadan yok edecek çalışmalara
girmezse bu sosyal, sivil, cemaat ve cemiyetler çok büyük yara
alacak ve bu durumda topyekûn bu cemaatlerin çok büyük zarar
görmesine neden olacaktır. Sivil toplum, sivil kurum kuruluş,
cemiyet, cemaatlerini eski çizgilerine çekmeleri gerekir. En kısa
sürede bunlar aslı görev ve sorumluluklarına dönmeleri işin
telafisini sağlayacak ve insanlığa hizmet etmeyi ve yüce yaratanın
rahmet ve rahmanına ereceklerdir.
Bunların sayısı çoğaldıkça daha çok çelişki olacaktır. Önemli olan
bunların sayısı değil yapmakta oldukları işlerin ne kadarı doğru ve
ne kadarı Allah’ın rızasına uygunluğu önemlidir. Çoğaldıkça
kontrolden çıkmaları daha kolay olmakta ve kontrol edilemez durum
almaktadırlar. Bu konu da yapılacak çok büyük eleştiriler var fakat
her şeye rağmen bu cemaat ve cemiyetler bir görev ve sorumluluk ifa
ediyorlar. Önemli olan aslı görevlerine dönmek için düşünmeleri
gerektiğidir. Yoksa onları yok saymak kimseye yarar getirmez ve
çarede değildir.
Bu durum ülkemizde böyle de başka ülkelerde özellikle İslam
ülkelerinde farklımı? hayır onlarda daha çok büyük handikaplar ve
çelişkiler daha büyüktür. Bu çelişkiler öylesine büyümüştür ki
birbirlerini boğazlamaya kadar varmaktadır. En kötüsü bu kötü
işleri İslam adına yapmış olmaları biz inanları üzmektedir. Üzmekle
kalmamakta insanı çileden çıkarırcasına insanın psikolojisini bozma
noktasına getirmiştir. Sosyal medya da ve günlük haberlerde bazı
şeylere kulak misafiri oldukça insan insanlığından utanır duruma
gelmektedir. En kötüsü bunların İslam’ı alet ederek yapmış olmaları
İslam camiası için büyük bir problemdir. İslam dinini bilmeyenlere
çok kötü örnek ve model sunmuş olmaları Müslümanlar açısından
üzücüdür.
Bence bunlar bu davranış ve tutumlarını ya değiştirmeli veya gerçek
yüz ve gayelerini İslam toplumuna göstermelidirler. Yoksa İslam
dışı insanlar bunların yüzünden İslam Camiasını vurucu, kırıcı,
onur kırıcı, adaletsiz, zalim ve zülüm adı altında düşüncesine ve
fikrine kapılırsa çok kötü bir sonuçla karşı karşıya
kalınacaktır.
Bu günkü İslam dünyasının kendi arasındaki rahatsızlıkları artarak
devam ettikçe İslam toplumu tamamen zarar görmektedir. İslam
toplumu çözülmeye ve çürümeye terke edilmeye sebep olmaktadır.
İslam toplumların dışındaki bazı güç dengeleri İslam toplumlarını
anarşiye, teröre çekmeye gayret etmektedir. İslam’ım, Müslüman’ım
diyen insanlar, cemaatler ve cemiyetiler kin ve nefretle hareket
edemezler. Kin ve nefretle insanlığa zarar vermeye yetkimizin
olmadığına inanıyorum. Bu tutum ve davranışlarıyla yüce İslam
dinine zarar vermekle yüce yaratanın gazabına uğrayacağımıza
inanıyorum. Onun için İslam dünyası kendi arasında kavgalı ve savaş
halini bir an önce bırakmalıdır. İslam dünyası önce yüce yaratana
dönmeli ve onun mesajlarına kulak vermelidir. O zaman yüce Allah
hepimize rahmet kanatlarıyla ve rahman bereketiyle bize müalemele
edecektir. İnsanlığın ve Müslümanların huzur ve güven içinde olması
için biz inanlara büyük sorumluluk ve görev düşmektedir. Yüce
yaratan yüce kitabında biz Müslümanlar ve inanlara birçok ayetinde
bize her gün ikaz vermektedir.
Bu ikazlardan bir iki ayetle yazımı tamamlamak istiyorum; Kuran’da
“ Ey iman edenler, iman ediniz”( Nisa 4-136) Bu ayet ve benzeri
ayetlerde insan olarak nasıl olmamız gerektiğine işaret vardır.
Kurmuş olduğumuz Sivil toplum, kurum, kuruluş, cemiyet,
cemaatlerini eski çizgilerine çekmemiz gerektiği ikazları almamız
gerekiyor.
Bu ikazı müslümanlar ve inananlar olarak almak ve kendilmizi
düzeltmek durumundayızdır. Her şeye ragmen cemaat ve cemiyet içinde
yaşamaya devam edeceğizdır.
Cemaat ve cemiyetlerimizin, düzgün olması için üzerimize düşeni
yapmakla mükelleffizdir. Her şeye ragmen cemiyet ve camaatlerimizi
desteklemeye devam edeceğiz. Bu konuya derin bir bakış yapmak
istedim. Toplumdaki cemaat ve cemiyetlerin faydasına inanan bir
insan olarak bu konuyu dert edinmek istedim.
Bu derdin tüm müslümanların derdi olduğunu bir hatırlatmak istedim.