Kim kimi ne hallere düşürdü ve neden? Cevapsız sorular kümesine giren binlerce sorudan bir tanesi daha benim için. Bilenler cahilleri idare etmiştir, ancak cahiller genellikle idarede olmuştur diye bir cevap geliyor o an cevapsız kalmış sorular kümesinde ki bütün suallere. 

Kim kimi ne hallere düşürdü ve neden? Cevapsız sorular kümesine giren binlerce sorudan bir tanesi daha benim için. Bilenler cahilleri idare etmiştir, ancak cahiller genellikle idarede olmuştur diye bir cevap geliyor o an cevapsız kalmış sorular kümesinde ki bütün suallere.

Evet, oyuncumuzdan söz edelim biraz; cahil sarmalının başrol oyuncusu olan cahil'us, devlet işçisi olsa nasıl olurdu diye düşünüyorum. Aklı başında, duruşu ve kendini bilenlerin dışında, onların arasında yok muydu cahil'us? Vardı elbette. Cehalet her yerde, her makamda her rütbede aynı.

Şöyle ki;

Devletin işini görmekten ziyade kendi işlerini görmeyi önceler. İşlemeli isimlikler, adının yazdığı gösterişli bardaklar, özen ve itinayla yontulmuş odunlardan oluşan masa ve sandalyelerle karşımıza çıkar. 'Yahu ne gerek var bu kadar lüzumsuzluklara' dediğinde, aynı cevabı burada da duyarsın; 'Canım herkes yapıyor'. Dedik ya onun için meşruluk kazanması gereken meselelerde toplumcu oluverir hemen.

Odasını, sandalyesini, kaşesini, isimliğini, oda kapısının kolunu bile mübalağa etmeye yer arar. O kurum devletin değil onundur adeta ve orası evreni, galaksileri ve yıldızları kontrol ettiğini düşündüğü yerdir. İşi olsa da olmasa da hep işi vardır hep yoğundur ve bitmek bilmez iş tempoları vardır. Ayda bir denk gelse de çok yoğundur. Şayet amiri de varsa, olanlar oluverir. Amir nasıl kaşe vuruyorsa o da öyle vurur evraklara, amir nasıl giyiniyorsa o da onun gibi giyinir. Belli bir süre içinde amirleri tarafından geçici bir bölgede yetkili kişi olarak atanmasın hiç. Amirlerini sollayacak bir poz içinde geçici yöneticilik yapmaya çalışır. Çakılları kenara iterken karşısına çıkan bir kaya da afallar, şaşırır. 'Bozguncu bu' der, 'kırıp parçalamak lazım bu sert kayayı' der.

Soluğu amirinin yanında alır gururu kırılmış cahil'us. Amirine nezaket saltoları atarken, dengi ya da rakip gördüğüne kabalaşır. Herkes böyle yaptığı için normaldir onun için. Herkes yapmıyorsa da yapmalılardır. Hz. Ömer' in (r.a) adaletini anlatsa da kavrayamaz yaşantısındaki sadeliği ve şeffaflığı.

Öyle ki; cahil'us, malayani olan ne varsa yüceltir gözünde mübalağa eder. Takım tutar gibi tutar ve bırakmaz kendisini. O ve yüce kendisi vardır evrende. Besin kaynağı ne süttür ne de ekmek.

Övgü, iltifat, geçici melankoli ve ufak tefek hileler olmadan o bir hiçtir. Toplumsal benliğini haksız kıyaslamaların, sebepsiz ön yargıların, bildimci cümleleri oluşturur. Yasak, baskı ve sorduğuna doğru dürüst cevap alamayacağın kurallar ile tanırsın onu. Böyle yerlerde kurnazlık, refahın olduğu yerde ise akıl ön plandadır. Bu ikisinin ayırımı ise çok mühimdir. Yapılamayan bu ayırımın neticesi ise üzüntüdür. Çünkü yaşamı bilgece deneyimlemek varken, cahillerin dünyasında hapis gibi yaşarsın. Tuhaf bir şekilde yorumladıklarını görürüsün hayatı. Dinlersin, izlersin sonra düşünüp şu sözler geçer içinden 'varsanım bu anlattıkları' ambalaja kapılmış insan, klasik romantik tipler gibidir. Aydınlıktan ve akıldan uzaktır. Karanlık ve içgüdüseldir.​

Onlarla uğraşmak arkeolojik araştırma yapmak gibidir. Eşeledikçe ya büyük bir hayal kırıklığı ya da büyük bir heyecan sizi bekler. Bazen de şaşkınlık. Tam manasıyla ne konuşabilir ne de susabiliriz ve her ikisi de acı vericidir. Akort edilmemiş bir enstrümanın sesi nasıl kulak tırmalıyorsa, cahilin sohbeti de öyledir. Düşmekten korkar. Bunun sebebi akıllıca yaşamaktan korkması ve aklın getirdiği sorumluluklarla yüzleşmemek. Yaşamı boyu konfor içinde kalan cahil, kendisinin kim olduğunu hiçbir zaman bilemeyecek ve böyle bir derdi de hiç olmayacak. 'Boş ver, zamanla her şey olur bu kadar karamsar olma' cümleleri kuruyorlar ama bilmedikleri bir şey vardı. 'İnsanlar zamanla olur dediği birçok şeyi zaman içinde kaybetmişlerdi.

Bu basiretsizlikti. 'Basiretsizlik demek; kendi yaşam anlayışında dahi gözlerini sımsıkı kapatmak ve olan bitene büsbütün yummaktı'.