Kimilerine göre fazlaca iddialı ve hatta kimilerine göre küstahça ama kimilerine göre aşikar ya da gizli bir hakkın telimi olacaktır bu şehrin sesi ve vicdanı olduğumu iddia edişim.
Kimilerine göre fazlaca iddialı ve hatta kimilerine göre küstahça ama kimilerine göre aşikar ya da gizli bir hakkın telimi olacaktır bu şehrin sesi ve vicdanı olduğumu iddia edişim.
Ben, bu şehrin sesi ve vicdanıyım!
nice zamandır yazılar yazarım birçok mecrada. Bunların kimileri ulusal kimileri yerel mevzulardı ve kimileri yerel kimileri ulusal mecrada yayımlamdı.
Elbette hatalarım, yanlışlarım ve yanıgılarım oldu. Hissi davranıp, üç tokatlık kişilere beş tokat atıp içiten içe kıs kıs gülüşlerimde...
Ama hep bir ilke sahibi oldum, olmaya azami hassasiyet gosterdim. Adaletli oldum çoğu zaman. İyiye iyi, doğruya doğru, güzele güzel demekten hiç yüksünmedim. Evet, özgüven sahibi oluşum yazılarıma, satırlarım, sütunlarım ve bunlar arasında ki vurgularıma hep yansımıştır.
Zaten hepsini bile bile böyle işlemiş ve böyle yansımasını da özellikle istemişimdir.
Yazmak için yazmadım hiç. Belki eksik, hatalı, yetersiz ve hatta yanlış olmalarına karşın hep inandıklarımı yazdım. O sebeple üç kuruş olana dört demedim. Vurmam, kırmam, incitmem ve hatta aşağılamam gerektiğini kırdım ve aşağıladım. Yani bir başka deyişle hak sahibine hakkını verdim.
Kimselerin önünde el pençe divan durmadım. Herhangi bir şey için inancım, ilkelerim, değerlerim ve onurumdan taviz vermedim.
Hep dik, dimdik durdum ve böyle de öleceğim.
Bu ilkeler ve bu doğrular üzerine yazdığım her yazı muhatabının kalbine, yüreğine, akıl ve vicdanına dokundu. Hatta öyle ki, muhafazakar çevrenin dini, imanı ve vicdanı oldum. Utançları oldum örneğin. Her gün defalarca yüzlerine yüzlerine çarpıldım, yüzlerine yüzlerine vurdum ahlaksız ve ikircikli tutumlarını. Bol dumanlı çay sohbetlerinde dini nasihat eder gibi görünmenin, zalim karşısında oryantal tavır tanınmaya engel olmadığını, nice oryantellere taş çıkarttıklarını haykırdım yüzlerine.
Daha çarpıcı şekilde ifade edeyim mi !?
Kaça tekabül ettiklerini, sikletlerinin kaç bastığını yüzlerine yüzlerine vurdum !
Niteliksiz, ahlaksız, takiyyeci karaktersizlerin önünde el pençe divan durmanın, Allah katında ki devasa ahlaksızlığa, bühtan ve şirke denk düştüğünün hatırlatmasını yaptım herdaim.
Bu sebepledir ki ben bu şehrin vicdanı oldum !
Şehrin ve şehirlinin Kısılan / kıstırılan, susturulan sesi oldum. Ölmüş ve nasırlaşmaya yüz tutmuş vicdanı oldum. Hakkı yenilmiş, alınmış ve çalınmış malzumun, fakir fukaranın, zayıf ve güçsüzün sesi ve dili oldum.
Ben yazdıkça imamı, müezzini, kanaat önderi, falan makamın amiri filan caminin hocası, filan derneğin başkanı , falan kitabın yazarı ve bilmem neyin nesi utandı, sıkıldı ve vicdanı ile yaman kavgalar verdi. Ben yazdıkça utandı, rahatsız oldu, sağ ve sollarına istemsiz bakışlar atıp kendi kendilerini kınayan ve çeki düzen vermeye çalışan davranışlar içine girdiler.
Ben yazıyor ve yazdıkça söylemleri ile, iddiaları ile, imanları, kimlikleri ve ontolojik gerekçeleri ile düştükleri ayrılıkları, çelişki ve kabahatlari, günahları ve utançları ile karşı karşıya geldiler.
Ben, bu oryantalistlerin uykusunu kaçıran, rahatlarını bozan, huzurlarını sabote eden oldum. Ben, haram dünyalarının kendilerine kalmayacağını, er ya da geç her iki muhakeme de yargılanacaklarını ve sonrasında utanç vesikalarının boyunlarına takılacağını soyleyerek, bir saat huzurlu uyku çekmelerine engel oldum
Ben, bütün bunları yazarken, birkaç cami şöföründen çıkan çatlak seslere, sözüm ona itiraz ederken ortaya koydukları beş kuruş etmez argümanlarına bakarsanız, aslında nasıl köşeye sıkıştırmış, kur'an ve imanın sarsılmaz duvarına çarpmış ve kaçacak hiç bir alan bırakmadığımı rahatlıkla görebilirsiniz.
Evet, bin yıl ömrünüz de olsaydı rüyasını dahi göremeyeceğiniz büyük büyük makamları, mevkileri, maaşları, imkan ve olanakları elde ettiniz. Zerresini dahi hak etmediğinizi ikimizde biliyoruz. Biz ikimiz biliyoruz da verenler bilmez mi !?
Biliyorlar elbette ve bile bile verdiler ki hakkaniyetli kapıkulu kurşun asker olup ibadet seanslarınızı, takdim ve takdis ritüellerinizi vaktinde ve hakkını vere vere yapasınız istediler.
El hak ! tebrik ediyorum sizleri hakkını da verdiniz...!
Bilirim bu yazımı da okuyacak, kafanızı nereye vuracağınızı şaşıracak, Allah, akıl, vicdan ve imanınıza kulak vermek yerine ucuz ve kolay yola başvurup bana fatura çıkarma ahlaksızlığınıza devam edeceksiniz.
O kadar ciddiyetsiz, samimiyetsiz ve istismar odaklı zümre, topluluk ve kişilersiniz ki ; her türlü olumsuz, amorf ve menfi yakıştırmaların, ölçüsü alınmış kaftan misali üzerinize cuk oturacağına zerrece kuşku duymamaktayım.
Bir bakıma bulmuşsunuz birbirinizi tencere tava misali. Din satan sohbetleriniz, kitaplarınız, camia ve cemaatleriniz, dernek, ışık ve meşaleleriniz, üç kuruş peşin metayı görünce bir an da kalitenizin de cinsi, nüve ve derecesi de gün yüzüne çıkıvermişti.
Yıllarca sattığınız din ve değerler size materyal olarak dönmüş, etkili ve yetkili yerlere gelmiş, etkili, yetkili ve zengin kişiler olmuştunuz. Artık size sorulmadan pek bir iş yapılamaz olmuştu koca şehirde. Bir avuç zümre koca bir şehri ve yüzbinlerce insanı allıp aranıza, plastik top misali kocaktan kocağa atarak aşağılık kahkahalarınıza nasıl da meze yaptınız.
Hepsini, gücüm ve imkanlarım nispetinde yazmaya, deşifre etmeye ve karakter analizlerinizi ortaya koymaya ama en çokta maskelerinizi düşürmeye çok çaba sarf ettim. Şükürler olsun Allaha ki bu serzenişlerim, aldığım risk ve elbette ödediğim bedel bir ışık olmuş, umut olmuş, ses olmuş, güç olmuş serpilmeye başlamıştı. Şehir, içten içe homurdanıyor artık. Adeta nokta atışları yaptığım kişileri tespit etmiş, mesajı almış ve bana dualarıyla ' mesaj alındı ' diyorlardı.
Şimdi uzaklaşıyorum bu şehirden. Başka bir şehre yerleşiyorum.
Ama sanmasınlar ki meydan onlara kaldı ve yerleri genişledi.
Hayır !
Adım adım takip edecek ve nefesimi her an enselerinde hissettireceğim. Üstelik sadece yazılarımla değil bir de ekranlardan haykıracağım cüsselerinin silik hallerini.
Ama küçük bir şeyde içimde ukte kalmadı değil hani.
Kendilerine gazeteci süsü vermiş ve sağa sola yaltaklanarak cülüş bahşişleri ile iktifa eden kimi çapsızların, bana gazeteciliği öğretecekleri iddiası bir ukte olarak kalmıştır içimde.
Çok istedim, istediği kadar ağababasını da yanına alarak karşıma gelmesini ve bilmediğim gazeteciliği, sahip olduğu bütün bilgi ve birikimi ile benim üzerime yıkmasını!
Çok istedim karşıma gelerek sahip olduğu üç atımlık malzemesinin nasıl bir tahribata (!) karşılık geldiğini göstermeyi. Ne ki kısmet olmadı. Ancak, zaman zaman geleceğim buralara elbette. Eğer böyle bir cüret, cesaret, birikim, kültür, donanım sahibi olduğuna emin ise, her türlü teklifine açık olduğumu bildirmekle birlikte, yanına istediği kadar ağabeyini almasını da salık verdiğimi bir müjde kabilinden iletin kendisine.
Ez cümle !
Oğlum ben senin ağababalarını okuttum !
Ağababalarına okuttum...!