Bilecik ve Şeyh Edebali
Yeşil dağların arasında sıcak bir ana kucağı sarıp sarmalayınca
sizi, anlarsınız o zaman Ertuğrul Gazi’nin otağı Bilecik’te
olduğunuzu. Huzurun ve güvenin kentidir Bilecik… Osmanlı
medeniyetinin doğuşuna ev sahipliği yapmış; kuruluş ve kurtuluşun
beşiğidir, Bilecik. Marmara Bölgesi'nin güney doğusunda dört
bölgenin; Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgeleri,
kesiminde yer alır. Sakarya ırmağının etrafındaki göletleri ve
zengin mermer yatakları ile tanınır. Bu şehre asıl değer kazandıran
şüphesiz ki tarihidir. Cihanşümul Osmanlı Devleti’nin tohumunun
atıldığı, filizlendiği, boy vererek serpildiği Bilecik ile
ilçeleri; Bozüyük, Söğüt, İnhisar, Gölpazarı, Osmaneli, Pazaryeri
ve Yenipazar'ın hemen her karış toprağında Osmanlı ruhu hâlâ bütün
ihtişamı ve canlılığı ile yaşamaktadır.
Hey gidi Hayme Ana; “boyundan, soyundan olsun olmasın insanlara
âdil davran. Adaletten ayrılma ki, insanlar birlik ve dirlik
kazansın.”, diyen bu Türk anası, öğüdü ile birlikte oğlu Ertuğrul
Gazi’den buraları yurt tutmasını isterken kim bilir neler hissetmiş
neler düşünmüştü.
Bilecik’in güneyinde kayalık ve dik yamaçlı vadideki bir alana
kurulmuş olan Orhan Gazi Cami’si, Osmanlı tarihinin ilk kubbeli
dini mimari örneğidir. Cami I. Beyazıt tarafından dedesi Orhan Gazi
hatırasına yaptırılmış. Duvarları kesme taş ve tuğla olan caminin
kubbesi sekizgen kasnak görünümünde ve mekânın ortasında yer
alıyor. Orhan Gazi Cami’sini bu güne kadar sayısız camilerden
ayrılan yönü ilk ve asıl minaresinin camiden ayrı bir mekânda
oluşudur. Minare, ana binanın 30 metre uzaklığında bir kayanın
üzerine inşa edilmiş. Caminin büyük çapta onarımını 1905 tarihinde
II. Abdülhamit yaptırmış. Yunan işgalinde ağır hasar gören Orhan
Gazi Camisi daha sonraları yeniden onarılmış. Kubbesi kurşunla
kaplı olduğundan halk arasında bu camiye kurşunlu cami de
denmektedir.
Orhan Gazi Camisinin doğusundaki dik basamaklar, Şeyh Edabali
Türbesine uzanır. Şeyh Edebali, üç kıtaya İslam’ın adaletini,
nurunu ve huzurunu taşıyan Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda hemen
akla gelen isimlerin başında yer alır. Küçük bir külliye durumunda
olan Şeyh Edebali türbesi; bir avlunun çevrelediği biri büyük iki
ayrı oda ve bir makamdan oluşmaktadır. Avludan türbeye giden yol
üzerinde Ertuğrul Gazi’nin oğullarına vasiyetini bildiren bir levha
vardır.
“Bak oğul! Beni kır, Şeyh Edebali'yi kırma. O, bizim boynumuzun
ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel ona gelme... Bana
karşı gelirsen üzülür, incinirim; ona karşı gelirsen gözlerim sana
bakmaz. Baksa da görmez olur. Bu dediklerimi vasiyetim say!”
“Beni kır; ama Edebali’yi kırma; çünkü o, boyumuzun bilgesi.” İşte
Ertuğrul Gazi, işte bir obadan imparatorluğa yürüyecek olan bir
devletin temel taşlarını döşeyen bir babanın ilme, ilim adamına
verdiği değer…
Şeyh Edebali ne demiş damadı Osmanlı imparatorluğunun kurucusu
Osman Gazi’ye; “Ey oğul, artık Bey’sin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, hoş görmek sana.
Anlaşmazlıklar bize, adalet sana.
Haksızlık bize, bağışlamak sana...
Ey oğul,
Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.
Ey oğul,
İşin ağır, işin çetin, gücün kula bağlı…
Allah yardımcın olsun...
Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın!
Ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında
savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın!
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi değildir.
Bütün bilinmeyenler, fethedilmeyenler, görünmeyenler, ancak sen
faziletli ve ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.
Ey oğul!
Ananı, atanı say! Bereket büyüklerle beraberdir.
İnancını kaybedersen, yeşilken çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma!
Gördüğünü görme! Bildiğini bilme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme!
Ey oğul!
Üç kişiye acı:
Cahil arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken
itibarını kaybedene…
Ey oğul!
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette
değildir.
Haklıysan mücadeleden korkma!”
…
Şeyh Edebali’nin nasihatlerini okurken Osmanlının neden asırlara
hükmettiği daha iyi anlaşılıyor, değil mi? Gerçekten de yönetenler
ile yönetime talip olanlar bu vasiyetin her cümlesi üzerinde kafa
yormalı, düşünmeli, yorumlamalı ve o doğrultuda hareket
etmeli...