a-Bugün-
Türkiye'nin başkanlık sistemine geçmesi mes'elesi eskiden beri
tartışılır.
Meselâ bizim tâ lise yıllarımızda sosyoloji derslerimizdeki
münazaralarda başkanlık rejimini müdafaa ettiğimizi bugün gibi
hatırlıyoruz. Demek ki en azından 30 yıldır bu münakaşa
sürmektedir. Ki daha eski olduğunu sanırız. Parlamenter sistemde
kalmaya devam mı etmeli; yoksa başkanlık rejimine mi
geçmeliyiz?
Arayış bu; soru da konu da...
Parlamenter yönetim şeklinden rücû ederek başkanlıkla idare edilen
bir siyaset modelini benimseme teklifini en son 8. Cumhurbaşkanı
merhum Turgut Özal yapmış ve bu teklif etrafında hayli hararetli
fikir teatileri olmuştu. Daha açıkçası kopan gürültüde aklı başında
görüşler, dikkat çekme imkânından mahrum kalmışdı. Bizde siyasetçi,
kendini diğer siyasetçiyi sadece karalamakla mükellef gördüğünden
Turgut Özal'dan gelen teklifler yaylım ateşine tutulmuştu. Bu hal,
politikamızın yok edilmesi gereken veba tehlikesinde bir
hastalığıdır. Fikir ve sözü kim söylerse söylesin onun doğruluğu
veya yanlışlığı esas alınmak icap ederken söyleyenin hüviyetine
göre tavır konuyor. Fikir yerine söyleyeni tartışma hastalığı
Turgut Özal'ın açmak istediği ilmî ve siyâsî müzakere ortamının
hakkıyle gerçekleşmesine mani oldu.
Yanlış yaptığımızı; zaman israfına uğradığımızı şimdi anlıyor
olmalıyız.
Yazık!..
O günlerde başkanlık sistemi araştırma enstitüsü gibi bazı
müesseseler kurmuş olsaydık belki de bugün Türkiye şartlarına göre
geliştirilmiş müşahhas bir başkanlık modeli üzerinde imali fikr
ediyor olabilirdik. Şimdi önümüzü daha aydınlık görme imkânına
malik olurduk. Böylece başkanlık rejimine geçmenin avantaj ve
dezavantajları tesbit edilmiş olurdu.
Buradan çıkartılabilecek ders şudur. Türk siyasetine hükmedenler,
seçmenini figüran gibi kullanmaktadır. Onlara göre önce ben;
sonra yine ben ısrarı en vaz geçilmez üsluptur. Bu üslup, siyasetin
baş ağrısıdır. Halbuki seçmen, siyasetçinin veli nimetidir.
Siyasetçi izlediği bu yolla veli nimetine kötülük etmektedir.
Bunlara hayıflanabiliriz...ama; hukuk fakültelerinin anayasa ve
idare hukuku kürsüleri ne işe yarar? Siyaset kaygan zeminlerde
cereyan ederken üniversite olanca objektifliği ile üst üste
eserler vererek tartışma dosyaları açamaz mıydı? Açılmıyor veya
açamıyorlar. Yapısal değişiklik mevzularında meslek odaları,
üniversitelerden daha velüd. Akademik hayatta varılan son nokta
ürkeklik ve nemelazımcılıktır...
Şimdi gündemin önemli maddelerinden biri yine başkanlık sistemi.
Sistem tartışmaya açılıyor. Fakat herhangi bir hazırlık
olmadığından ortaya istifadesi mümkün pek bir şey konamıyor.
Teklifin “son cumhurbaşkanı ve ilk başkan" unvanlarına mazhar olmak
maksadıyla yapılıp yapılmadığını bilemeyiz. Çünkü kalpleri
bilemeyiz. Bildiğimiz o ki bu teklif zarurete binaen yapılmıştır.
Tıkanıklığı aşma arayışına dönük bir tekliftir.
Meşru başkanlık tatbikatı olmayınca de facto olarak yarı başkanlık
işlemektedir.
Ki icradakilerin de bundan rahatsız oldukları anlaşılıyor.
Başkanlığın tekrar konuşulması da bu sebeple.
Konuşan Türkiye'de istisnasız her şey konuşulabilmeli.
.....
(*) Bu yazı, ilk defa 23 Eylül 1997 tarihinde Türkiye gazetesinde
yayınlanmıştır.