BUNDAN kırk elli sene önce Almanya’dan Fransa’ya şu
anlatacağım iş için vazifeliler, uzmanlar gelmişti: İkinci dünya
savaşının sonlarında Fransa’da büyük sayıda Alman askeri ölmüş,
bunların her birine kabir yapılamamış, harbin hercümerci ve ateşi
içinde alelacele çukurlara doldurulup topluca gömülmüştü. Gelen
heyetler çukurları açmışlar, iskeletleri incelemişler, eski
kayıtlara vesikalık fotoğraflara bakarak, ilmî usullerle kimlere
ait olduklarını bulmuşlar ve onlara kabirler, askerî mezarlıklar
yapmışlardı. Bu, hiç de kolay bir iş değildi. Ama ilmin fennin
sabrın ışığında bunu becermişler ve başarmışlardı.
Edirne’de askerî hastahane şehitliğinin yıllar önce tarla olarak
kiraya verilmesi, kabir taşlarının kaldırılıp atılması, bir
kısmının başka yere taşınması, mezarların düzlenmesi, şehid
kemiklerinin etrafa saçılmasıyla ilgili haberi okuyunca devletimiz,
ülkemiz, halkımız adına çok üzüldüm, çok utandım, çok
hayıflandım.
İstanbul’da Haydarpaşa tren istasyonu civarında İngiliz mezarlığı
var. Orası Lozan andlaşmasına göre İngiliz toprağıdır ve titizlikle
korunmaktadır.
Çanakkale’deki İngiliz mezarlıkları da bakımlıdır.
Yakın tarihteki CHP tek parti devrinde tarihî mezarlıklarımızın
büyük kısmı tahrip edildi. Mezarlık arazileri kapanın elinde
kaldı.
Karacaahmet ve Eyüb Sultan Kabristanları kaldı ama ne hale
getirildiğini gidip görünüz.
Kemalist rejim bir tek, Üsküdar Bülbülderesi’ndeki Dönmeler
mezarlığına dokunmadı.
Nice tarihî şahsiyetin, din ve devlet büyüklerinin, ediblerin
mezarları yok edilmiştir.
Bir ara bazı soysuz eşkıya eski sanatlı mezar taşlarını çalıp yurt
dışına kaçırıp sattılar. Elleri kırılsın, boyları devrilsin!
Ehl-i Sünnet Müslümanlığında mezarlara taş dikmek, orada yatanın
ismini belirtmek, dua istemek meşrudur. Hattâ zimmî gayr-i
müslimlerin mezarlarına, mezarlıklarına bile dokunulamaz. Onlar
İslam devletinin, Muhammed (Salat ve selam olsun ona) Ümmetinin
koruması altındadır. Bu hususta fazla bilgi edinmek isteyenler,
merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’ndeki bilgileri
okuyabilir.
Ölülerimizin bizim üzerimizde hakları vardır. Mezarlarının,
mezarlıklarının korunması bunlardan biridir.
Şehitlerinin mezarlarını, kemiklerini koruyamayan Müslüman bir
toplum ayıplanmaya layıktır ve onun geleceği parlak değildir.
Atalarımız Osmanlılar, mezarlara, kabristanlara bile hüzünlü bir
sanat ve estetik verebilmiştir. Bir de yeni mezarlara ve
mezarlıklara bakınız. Rahmetli üstad Necip Fazıl ile birlikte
1960’lı yıllarda Doğan Nailin cenazesi için yeni bir kabristana
gittiğimizde kapıdan içeriye girince dehşet içinde feryat etmiş,
“Eyvah, İslam mezarlığı maşatlığa dönmüş!..” demişti.
Türkiye’de devlet yok mu ki, Edirne’deki şehitler mezarlığı tarla
olarak kiraya veriliyor, mezar taşları sökülüyor, ölülerimizin
kemikleri etrafa saçılıyor. Bunları yapanların, bunlara göz
yumanların, izin verenlerin yatacak yeri yoktur.
Ne günlere kaldık ey Gâzi Hünkâr!
(Geçen sene İngiltere’de bir garajın zemini kazılırken bir iskelet
bulunmuş, yapılan tedkikler sonunda bunun, savaşta ölen Kral Üçüncü
Rişar’a ait olduğu tesbit edilmişti. İngiltere devleti, beş yüz
küsur sene önce ölen o krala bir kilisede mezar yaptırdı ve dinî
askerî merasimle iskeleti oraya gömdü. İbret alalım, utanalım…)
(İkinci Yazı)
Fakirden Övgü İsteyen Birine
DOĞRUSU size yakıştıramadım. Her işim bitti de sizi övecekmişim,
pohpohlayacakmışım, medh ü senanızı yapacakmışım. Ne zorum, ne
mecburiyetim var?
Diriler övülmez.
Âdil bir Halife varsa ölçülü şekilde övülebilir.
Allah rızası için gerçekten şehid olmuş biri övülebilir.
Kur’an, Sünnet, Şeriat uğrunda zindana atılmış mazlum bir âlim veya
fazıl zat, övülebilir.
Merhum İskilipli Âtıf Hoca övülebilir.
Vefat etmiş gerçek ulema, süleha, evliya, Dine Şeriata hizmet etmiş
kimseler abartmamak şartıyla övülür, onlara hayır dua edilir.
Ruhbanları aşırı övmek, onları erbab haline getirip putlaştırmak
küfre götürebilir. Bundan çok hazer etmek gerekir. Ruhbanı öveyim
derken küfre düşmek var.
Bütün övgüler, hamdler, senalar, sipaslar Allahü Tealaya
mahsustur.
Resulullah Efendimize salat ü selam getiririz.
Ashabı, etbaı, yârânı, ehl-i Beyti için, Allah onlardan razı olsun
deriz.
Eimme-i müctehidin, müceddidîn, müfessirin, muhaddisin, ulema ve
fukaha efendilerimizi hep hayırla yâd ederiz.
Zat-ı aliniz zaten kendinizi öyle övüyorsunuz ki, başkalarının
övmesine lüzum kalmıyor.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Meddahların
(övücülerin) suratlarına toprak saçınız” buyurmuşlardır. Başka bir
hadîslerinde “Din kardeşini gıyabında öven kimse sanki onun boynuna
keskin bir bıçak çalmış gibi olur” demişlerdir.
Kâmil insanların övgüye ihtiyacı yoktur.
Müslüman’ın övgüye değil, duaya ihtiyacı vardır.
Duyduğuma göre sizin epey paranız, maddî imkânınız varmış, övgü
istiyorsanız parayla adam tutarsınız, kendinizi medh ettirirsiniz.
Hani eskiden, zenginler, ölülerinin ardında parayla tutulmuş
kiralık karıları ağlatırlarmış.
Bendeniz, kendimi kınayıp durmaktan sizi övecek vakit bulamadığım
için bağışlamanızı istirham eder, ellerinizden öperim.