Son dönemde bana en çok sorulan sorulardan biri giyimim ile
yaşam tarzımın birbirine uyumlu olup olmadığı...
İlk başta şunu söylemek istiyorum ben dindar, milliyetçi, Atatürkçü
bir Allah aşığıyım. Allah’ı çok seviyorum ve Allah için yaşıyorum.
Allah’ın da bizleri çok sevdiğini ve Kendisini sevenlerin cennet
özlemini arttırmak için dünyada bir çok güzellik yarattığını
düşünüyorum. Allah’ın çok sevildiği, bilimin, sanatın ve estetiğin
hakim olduğu bakımlı, neşeli, dindar, kültürlü ve kaliteli
bireylerden özellikle bu vasıflara sahip hanımlardan oluşan bir
toplum modelinin oluşması en önemli taleplerimden biri...
Giyim konusuna gelince; Ülkemiz 3 tarafı denizlerle çevrili,
özellikle de Batı ve Güney sahil kentlerinde hanımların diledikleri
gibi giyinip yaşam sürdükleri bir ülke. Ülkemizdeki hanımların en
az %80’i özellikle yaz aylarında rahat giyinmeyi tercih eder,
güneşlenmekten, denize girmekten, eğlenmekten, dans etmekten
hoşlanır. Bu hanımların üzerinde onları inançsız olarak göstermeye
çalışan bir baskı olduğunu görmemek mümkün değil. Kadınlar kahkaha
atmasın, hamile kadınlar sokağa çıkmasın, kadınlar dans etmesin,
bakımlı olmasın gibi ardı arkası gelmeyen bu tür psikolojik
baskıların hanımların üzerinden tamamen kalkması gerektiğini
düşünüyorum. Bütün bu sayılan fiillerin özgürce yapılmasının,
kişinin dinini yaşamasının önünde engel oluşturmayacağının fiilen
de görülmesini istiyorum. Bu görüldüğünde ve doğru anlaşıldığında,
sadece hanımların değil tüm Türkiye’nin üzerindeki gerilimin
azalacağını düşünüyorum. Bu gerilimin azalmaması ise ciddi bir
fitneye sebebiyet verir.
Benim gibi bikini giyen, denize giren, neşeyi eğlenceyi seven diğer
hanımların da Allah’ı dilediği gibi anabileceklerini, namaz
kılabileceklerini, Allah’la dost olabileceklerini, samimi dua
edebileceklerini görmelerini istiyorum. Bu gerçeğin görülmesiyle
toplumda hem İslam’a yönelik hem de hanımlara yönelik yaygın yanlış
algının ortadan kalkacağına inanıyorum.
Aksi takdirde yazın sahilde mayosuyla, bikinisiyle güneşlenen,
denize giren, arkadaşlarıyla klüpte müzik dinleyen, dans eden,
makyaj yapan, sinemaya, tiyatroya giden yani ülkemizin hanımlarının
yüzde %80’i güya inançsız sıfatıyla dinsizliğe doğru itilmiş olur.
Bu da Türkiye’mizin ruhen bölünmesi, parçalara ayrılması anlamına
gelir ki, böyle bir risk ülkemiz için çok büyük bir tehlikedir.
İnsanların dini yorumlamaları farklı olabilir. Kimi insan kendi
inancına göre müzik dinlememeyi, dekolte kıyafet giymemeyi, dans
etmemeyi, makyaj yapmamayı, kahkaha atmamayı, evinde tablo asmamayı
doğru bulur ve buna göre yaşar. Ben buna saygı duyarım. Benim
arkadaşlarımın çoğu Ortodoks Müslüman’dır hatta aralarında ultra
Ortodoks olanlar, çarşaf giyip sadece gözlerini açıkta bırakanlar
bile var ben hepsini canım gibi seviyorum onlar da beni çok
seviyorlar aramızda hiçbir ayırım yok. Hiçbirimiz diğerine “bunu
yapamazsın, Müslüman bunu yapmaz” demiyoruz. Birbirimizin aklına ve
vicdanına güveniyoruz.
Benim İslam anlayışıma, kendi şahsi inancıma göre, bir hanımın
gülmesinde, eğlenmesinde, deniz girmesinde, dans etmesinde, bakımlı
olmasında hiçbir mahsur yoktur. Sanat, güzellik, müzik Allah’ın çok
güzel nimetleridir, cennette ağaçlar bile dans eder. Allah cennette
bir güzellik olarak yarattığı müziği dünyada neden haram kılsın?
Cennette sonsuza kadar neşe, sonsuza kadar eğlence, dans ve müzik
varken neden Allah dostu Müslümanlar dünyada neşesiz, hüzünlü olup
ağlasın?
Hiç kimsenin birbirini dininden, dilinden, ırkından, kıyafetinden,
dünyaya bakışından, geleneklerinden, yaşam tarzından dolayı
yadırgamadığı bir atmosfer güçlü bir ülkenin en önemli ihtiyacıdır.
Eğer insanlara ötekileştirme mantığı ile yaklaşıp mezhebine,
inancına, kıyafetine göre ayrımlar yapılmaya başlanırsa, o zaman
toplumu bir arada tutan anlayış ruhu zedelenmeye başlar. Anlayış
ruhunun zedelenmesi ise toplumu hızla kutuplaşmaya, birbirinden
kopmaya, hatta Allah korusun birinin diğerinden nefret etmesine
sebep olur. Herkesin dilediği gibi özgürce yaşayabildiğinin
görülmesi ise hem böyle bir fitnenin oluşmaması için hem kalplerin
rahat olması için gereklidir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçimleri
sonrasındaki kutlamalarda Tayyip Erdoğan’ı destekleyen açık,
modern, bakımlı hanımların fotoğraflarının basına yansıması ve
Sayın Erdoğan’ın balkon konuşmasında defalarca toplumsal uzlaşmanın
gerekliliğine vurgu yapması bu açıdan önemlidir.
Bikini giyip denize giren de dekolte olan da çarşaflı olan da cübbe
giyen de sakalını kesen de tertemiz Müslümandır ve bu ülkenin
birinci sınıf insanıdır. İnsanların bir diğerini kalıplara sokmak
hakkı yoktur. Özellikle din adına bunu yapmak yetkisi hiç yoktur.
Dinin özü insanların vicdanlarının özgür bırakılmasıdır.
Tarihe baktığımızda ülkelerin bölünmelerinin ana sebeplerinden
birinin aynı millet, aynı dil olduğu halde farklı din anlayışından
kaynaklanan kavgalar olduğunu görürüz. Farklı yorumlar arasındaki
anlaşmazlıklar ülkelerin büyük çatışmalardan geçmesine sebep
olmuştur.
Örneğin, 1700’lü yıllarda İngiltere, Avrupa’nın tek demokrasisi
idi. Ancak 1780’de meydana gelen “Gordon Ayaklanması”nda,
parlamentoyu kuşatıp içeri giremeyen Anglikan ve Protestan
mezheplerine mensup kişiler, öfkelerini Katoliklere ait evleri,
fabrikaları yakarak çıkardılar. Katolik kadınlara tecavüz edip 300
kişiyi öldürdüler. Kuzey İrlanda’da mezhep savaşı 1945’ten sonra
bile çok kanlı bir şekilde devam etti. İngiltere’den kopan Kuzey
İrlanda sorununda ve ayrılıkçı IRA örgütünün hareketinin temelinde
de mezhepçilik anlayışını görürüz.
Mezhep savaşlarında Avrupa nüfusunun üçte birinin hayatını
kaybettiği bilinen bir gerçektir. Örneğin 1618-1648 yılları
arasında gerçekleşen Otuz Yıl Savaşlarının temelinde bir
Protestan-Katolik mücadelesi yatar. Savaşta hayatını kaybedenlerin
yanı sıra savaşla beraber gelen kıtlık ve salgın hastalıklarda
yüzbinlerce insan ölmüştür.
Şu an Ortadoğu’nun ve İslam aleminin içinde bulunduğu durumu göz
önüne aldığımızda ülkemizin birlik ve beraberliğe çok ihtiyacı
olduğu ortadadır. Dinimizin temeli olan sevgi, anlayış ve dostluk
söylemleri ile toplumdaki her kesimin hoşnut olacağı birleştirici
ve kaynaştırıcı bir politika izlenmelidir.
Bir ülkenin kültür mozaiği olarak görülmesi gereken farklılıklar,
asla ve asla insanlar arasında kin, öfke, nefret sebebi
yapılmamalıdır.