Muteber hadis kitaplarından Müslim’de, Ebu Davud’da ve Nesai’de geçen bir hadis-i şerifin meali:

“Ebu Zerr (ra) rivayet ediyor: ‘Allah’ın Resulüne ‘Ey Allah’ın Resulü, beni memur tayin etmez misin?’ dedim. Bu sözüm üzerine elini omuzuma vurdu ve şöyle buyurdu: ‘Ey Eba Zerr! Sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin takdirde) Kıyamet Günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim hakkederek alır ve onunla ilgili üzerine düşen vazifeleri eksiksiz yerine getirirse o kimse (rüsvaylık ve pişmanlığın dışındadır).”

Ebu Davud’da geçen diğer bir hadis-i şerifte Ashabdan Mikdam ibn Ma’dikerib rivayet ediyor: “Resulullah (as) omuzuma vurdu, ‘Ey Mikdamcık!.. Emir, kâtip arif olmadan ölürsen kurtuluşa erdin demektir.’ buyurdu.
İslam’da başkanlığa, memurluğa, valiliğe, amme hizmetlerine talip olmak yoktur.

Matlup olursa, yani o istemez, başkaları, halk olmasını isterse ehliyeti yoksa yine kabul etmemek gerekir.

Müslüman bir toplumda hiç kimsenin, ehil olmadığı başkanlığı, memurluğu, valiliği ve sair vazifeleri talep etmemesi gerekir.

Başkanlık isteyenlerin bu başkanlığı elde ettikten sonra çok sıkıntı ve rezillik çekeceklerine dair sahih hadis vardır.

Başkanlığın, memurluğun sorumluluklarını yerine getiremeyenlerin, hakkını veremeyenlerin ahirette rüsvay ve pişman olacakları bildirilmiştir.

Zayıf (liyakatsiz ve ehliyetsiz) olanlara memurluk verilmemelidir.

Memurluğa ehil olup vazifelerini hakkıyla yapanlar endişe etmemelidir.

Zamanımızda ehliyeti olsun veya olmasın, herkes başkanlıklara, memurluklara talip oluyor, idareciler ehil ve layık olanları değil, kendilerine yakın olanları, yaranları seçiyor. Sonunda bir sürü haksızlık, adaletsizlik, ihmal meydana geliyor.

Aşağıda sayacağım branşlardaki reislikler ve memuriyetler son derece hassas mevkilerdir:

(1) Din işleri ve hizmetleri… (2) Eğitim işleri, öğretmenlik… (3) Subaylık ve askerî hizmetler… (4) Hâkimlik, savcılık gibi yargı hizmetleri… (5) Emniyet, inzibat ve polislik hizmetleri…

Bazı dinî cemaatler, bu sektörlerde kadrolaşmak için ehliyetsiz, liyakatsiz, yetersiz adamlarını sızdırmaya çalışıyor. Böyle bir şey Kur’an’a, Sünnete, ahlâka, bilgeliğe aykırıdır.

İşine vaktinde gelip gitmeyen… Mesai saatinde vazifesini yapmayıp kaytaran… Sahte raporla işe gelmeyen… Devletin verdiği iş ve makam otomobilini iş dışında kullanan… İş telefonunu özel işi için kullanan… İşleri savsaklayan kimseler günah ve suç işlemektedir. Dünyada cezalarını görmeseler bile ahirette rezil, rüsvay, perişan olacaklardır.

Müslüman halkın ve bilhassa gençlerin başkanlık, memurluk, sorumluluk konusunda eğitilmesi şarttır.

Müslüman gençler teşebbüs-i şahsi (kişisel girişim) kültürüne sahip olmalıdır.

Müslümanlar memur olmasınlar mı? Olsunlar ama ehliyetli, liyakatli, çalışkan, başarılı, iş bitirir, iş becerir olsunlar… Asalak, ihmalkâr, savsaklayıcı olmasınlar.

Üniversite bitiren gençlerimizin hemen hepsi devlette veya özel sektörde memur olmak istiyor.

Bir yerin belediyesi birkaç çöpçü veya lağımcı mı alacak, yapılacak imtihanlara yüz, bazen bin misli adam müracaat ediyor.

Medenî, akıllı, kalkınmış, işini bilen ülkelerin halkları artık madencilik, çöpçülük, lağımcılık gibi süflî işler yapmıyor. Bunları dışarıdan ithal ettikleri yabancılara yaptırıyorlar.

Bizde iki bin liralık maaşlık bir memuriyet veya işçilik için yırtınan, parçalanan, kendini yerden yere atan milyonlar var.

Bunun sorumlusu devlettir. Çünkü devlet yeni nesilleri eğitemiyor, iyi yetiştiremiyor.

Zaten bu ülkedeki bütün (tekrar ediyorum BÜTÜN!) kötülüklerden devlet yahut düzen sorumludur.

Otomobilini hızla sürerken cep telefonu ile konuşan veya fıstık yiyen sürücü kaza yapıyor, devlet sorumludur. Çünkü kendi koyduğu kanunları ve tüzükleri uygulamıyor.

Vasıta sürerken cep telefonu ile konuşan vatandaş bilse ki, mutlaka yakalanacak ve ağır bir ceza yiyecek, böyle kural dışı bir iş yapmaz.
Trafik kazalarının yüzde doksanından devlet sorumludur.

Devlet kışın karlı buzlu havada kabak lastikle yola çıkılmayacak diye talimat veriyor, sonra gereken denetimleri yapmıyor ve feci kazalar oluyor, bunlardan hep devlet sorumludur.

Geçtiğimiz kış Kayseri’de kabak lastik yüzünden bir otobüs kazası olmuştu ve yirmiden fazla vatandaşımız can vermişti. Bunların dolaylı şekilde katili bozuk düzendir.

Devlet gıda maddeleri ve içecekler hakkında bir yığın talimatname çıkartıyor ve sonra gereken denetimleri yapmıyor. Suçlu kendisidir.

Son altmış yıl içinde on milyonlarca Türkiyeli Almanyada çalıştı ama oranın disiplinini, başarı sırlarını, dünya işlerini görmedeki üstünlüklerini öğrenip Türkiyeye taşıyamadı.

Japonya bizden niçin daha başarılı, daha üretken, daha zengin?.. Kitapçılara gidiniz, bu konuda tek ciddî kitap bulamazsınız. Yazılsa bile okuyan, merak eden çıkmaz.

Güney Kore cayır cayır millî ve yerli otomobil yapıp yüzlerce ülkeye ihraç ediyor da, bizim niçin hâlâ yüzde yüz millî ve yerli bir otomobilimiz yoktur?

Bizim Finlandiyalılar gibi niçin bir Nokiamız yoktur?

Korkunç dedikodular, entrikalar, iç çekişmeler içindeyiz.

Cemaat-İktidar savaşı dedikoduları iflahımız kesti, anamızı ağlattı.

Somadaki maden faciasından sonra birkaç hafta dövündük, ağladık… Sonra ne oldu? Unuttuk…

O hale geldik ki, sebze tohumlarını bile İsrailden alıyoruz. Yahudiler öyle akıllı ki, o tohumlarla yetiştirilen sebzeler tohum vermiyor, gelecek sene tekrar almak gerekiyor. Sonra cart curt, zart zurt, İsrail Gazzeyi katl ediyormuş…

Hollanda vaktiyle bizden aldığı lale soğanları ile dünyanın bir numaralı çiçek üreticisi ve ihracatçısı oldu. Bizim dünya çiçekçiliğindeki yerimiz nedir?.. Kenyanın bile gerisindeyiz.

600 küsur kilometre karelik mini Singapur devleti bile nice konuda ve sahada bizden üstün.

Singapurda bizde olduğu gibi Bonzai salgını olabilir mi? Alimallah işin başındakileri yakalarlar ve asıverirler.

Büyük şehirlerimizde bazen bin polisle Bonzai baskınları yapılıyor ama felaket sürüp duruyor. Uçan kuşu, geceleyin sokaktaki kediyi gören ve takip eden devlet niçin Bonzainin beyinlerine ulaşamıyor, onları kıskıvrak yakalayamıyor?
Yakalansalar ne olacak? Tutuksuz yargılanmak üzere…