21. yüzyılın başlarında faaliyete başlayan akıl hastanelerinin birinde bir deli, arkadaşlarının yardımıyla kendini ayaklarından tavana asmış, “ben ampulüm”, diye bağırarak sallanıp durmaya başlamış.
Ben Ampulüm
21. yüzyılın başlarında faaliyete başlayan akıl hastanelerinin birinde bir deli, arkadaşlarının yardımıyla kendini ayaklarından tavana asmış, 'ben ampulüm', diye bağırarak sallanıp durmaya başlamış. Bir başka deli, bir koşu varmış hastabakıcıların yanına: 'Yetişin, 2. Koğuşta bir deli, kendini tavana astı' diye bağırmaya başlamış. Hastabakıcılarda bir telaş... Hemen koşmuşlar 2. Koğuşa. Delinin ayaklarından tavana asıldığını görünce bir oh çekmişler. 'Yahu', demiş hastabakıcılardan biri 'niye kendini tavana astın? Deli: 'Ben ampulüm, görmüyor musunuz etrafımı aydınlatıyorum', diye karşılık vermiş. Hastabakıcılar, deliyi bir türlü ikna edip tavandan indirememişler. Tavana asılı deli, yanına yaklaşanlara yumrukla saldırıp küfrediyormuş. Hastabakıcılar, en iyisi başhekime gidelim, o çare bulsun demişler. Varmışlar Başhekime: 'Efendim, bir deli kendini ayaklarından tavana asmış, 'ben ampulüm', diyor, indiremiyoruz, ne yapalım?"
Başhekim; 'siz, gidin; ona eğer inmezsen elektrikleri keseceğiz, deyin o iner, demiş. Hastabakıcılar tekrar koğuşa dönmüşler ve başhekimin söylediklerini deliye aktarmışlar. Deli, 'tamam, indirin beni' deyince bu defa da delinin çevresine toplanan diğer deliler, hastabakıcılara: 'Hayır, indiremezsiniz; siz onu indirirseniz biz karanlıkta kalırız', diye isyan etmişler.
Adalet Öldü!
Çok eski zamanlarda İngiltere'de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalar, böylece bir vatandaşın öldüğü herkese duyurulurmuş. Asil biri veya kralın bir yakını öldüğünde kilisenin çanı iki defa çalarmış. Kral öldüğünde ise kilisenin çanı üç defa çalınırmış. Günün birinde kilisenin çanı dört defa çalmış. Ahali merak içinde koşmuş kiliseye. Papazı bulmuşlar. 'Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki çanı dört defa çalarsın?' ,diye sormuşlar. Papaz: 'Kraldan daha önemli bir şey var elbette 'adalet'' demiş. Sonra da 'bugün 'adalet' öldü.', demiş. Meğer o gün İngiltere'de mahkemenin biri, bir vatandaş hakkında haksız bir karar vererek onu suçlu saymış ve hapsetmiş.
Ne bizim mahallenin (it'i), ne de dış mahallenin (bit'i) biter!
Kaplumbağaya: "Buradan karşı köye ne kadar zamanda gidersin?", demişler.
Kaplumbağa: "Yağmuru, çamuru, rüzgarı, inişleri, yokuşları hesap ettim... Üç günlük yol ama ne olur ne olmaz ben altı günde giderim.'', demiş. Gidersin, gidemezsin bahse tutuşmuşlar. Derken yola koyulmuş kaplumbağa. Aradan altı gün geçmiş, yedi gün geçmiş; kaplumbağa görünürlerde yok. Öldü mü kaldı mı diye merak edenler başlamışlar kaplumbağayı aramaya. Bir de bakmışlar ki kaplumbağa yolu yarılamış tıslaya, tıslaya geliyor. 'Bahsi kaybettin' demişler. ' Hani üç günlük yoldu, bak, sekiz gün oldu sen daha yolun yarısındasın.'
"Sormayın', demiş kaplumbağa, 'yağmuru, çamuru, rüzgarı, inişi, yokuşu hesap ettim de, bizim mahallenin 'itleri' ile dış mahallelerin 'bitlerini' hesap edemedim. Ne zaman hızla ilerlemeye başlasam tutup ters çeviriyorlar beni.'
Ya işte! Bizim durumumuz da aynen böyle. 1699 yılından beri azıcık yenilenmeye, ilerlemeye çalışsak bizim mahallenin 'itleri' ile dış mahallenin kan emici 'bitleri' bir türlü yakamızı bırakmıyor.