Doğa, boşluk kabul etmez. Doğa boşluk kabul etmediği gibi, zihnimizde boşluk kabul etmez. Zihnin, beynin işleyişi değirmen taşına benzetilir. Değirmen taşında eğer arada buğday ya da öğütülecek herhangi tahıl türü bir nesne yoksa, taşlar birbirlerine sürtünürken birbirlerini eksiltir ve yok ederler.
Doğa, boşluk kabul etmez. Doğa boşluk kabul etmediği gibi, zihnimizde boşluk kabul etmez. Zihnin, beynin işleyişi değirmen taşına benzetilir. Değirmen taşında eğer arada buğday ya da öğütülecek herhangi tahıl türü bir nesne yoksa, taşlar birbirlerine sürtünürken birbirlerini eksiltir ve yok ederler. Eğer bir insanın zihninde hiçbir şey yoksa, o beyin, o zihin kendi kendisini tüketir ve bitirir.
İşlemeyen uzuvların gün geçtikçe kabiliyetsizleşmesi bilinen bir gerçektir. Örneğin, devamlı surette sol elle yemek yiyen kişi sağ elle yemek yemekte zorlanır, sağ elle yemek yemeye odaklanmış kişi sol elle yemek yerken zorlanır. Bunun nedeni ilgili uzuvların çok kullanılması ya da hiç kullanılmamasıdır. Aynı bunun gibi bir insanın beyninin kullanılmaması, beyin hücrelerinin zamanla yok olmasına neden olur.
Bu açıklamalardan sonra gelelim alzheimer hastalığının tıptaki tanım ve açıklamalarına.
Tıp literatüründe alzheimer (alzaymır) hastalığının tanımı şu şekilde yapılmaktadır: 'Alzheimer, yaygın görülen bir demans türü olup beyin hücrelerinin yok olmasına neden olan ilerleyici bir nörolojik hastalıktır. Düşünce, hafıza ve davranış fonksiyonlarında azalmaya neden olan bu hastalıkta belirtiler yaşla birlikte yavaş yavaş ortaya çıkar. Hastalığın ileri evrelere gelmesi yıllar sürebilir. İlerleyici bir hastalık olması nedeniyle alzheimer'da erken belirtiler genellikle son yaşanan olayların unutulması şeklinde görülürken birkaç yıl içerisinde bireyler günlük aktivitelerini tek başlarına gerçekleştirmekte zorlanacak hale gelebilirler. Sosyal beceriler, davranışlar ve mantıklı düşünme yeteneği de zamanla olumsuz etkilenir. İleri evre alzheimer hastaları çoğunlukla bir kişiyle karşılıklı olarak sohbet edebilme yeteneğini kaybeder, kendilerine yöneltilen sorulara ve çevrelerinde gelişen olaylara yanıt vermekte güçlük çekmeye başlar. Hastalık çoğunlukla 65 yaş ve üzerindeki bireyleri etkilese de daha genç başlangıçlı örneklerine de sıklıkla rastlanması nedeniyle bir yaşlılık dönemi hastalığı olarak nitelendirilemez. Alzheimer daha çok kadınlarda rastlanılan bir hastalık olsa da erkeklerde de bu hastalık sıklıkla görülmektedir. Ailesinde Alzheimer öyküsü bulunan fakat henüz hastalığa ilişkin bir teşhis almamış bireylerde hastalığın kesin oluşum nedeni bilinemediğinden yalnızca risk faktörlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemler alınabilir. Alzheimer, uzun yıllardır bilimsel araştırmalara sıklıkla konu olan bir hastalık olsa da hastalığın gelişim nedeni henüz kesin olarak belirlenebilmiş değildir. Alzheimer hastalığının bilinen kesin bir tedavi yöntemi yoktur. Fakat bazı uygulamalar ile hastalığın hastada oluşturduğu semptomların azaltılması veya ortadan kaldırılması ve hastalığın ilerleyişinin yavaşlatılması mümkündür.' (Bu açıklamalar Medicalpark Hastaneleri internet sitesinden alınmıştır)
Evet, tıp ilmi alzheimer (alzaymır) hastalığının tanımını yapmış olsa da oluşma sebebini ve beyindeki yayılımı hakkında çok da fazla bilgi ve bulgu yoktur. Zaten tedavisinde de tıp ilmi başarısızdır.
Biz de zaten açıklamalarımızı tıbbi değil, içtimai açıdan yapacağız.
Bir toplumda ne kadar az sosyalleşme varsa ve ne kadar çok TV izleniyorsa o toplumda alzheimer hastalığı o kadar fazla yaygındır?
Bu iddiama inanmıyorsanız, buyrun araştırma yapın ve öğrenin. Nasreddin Hoca iddia etmiş ya, 'Dünya'nın orta yeri burasıdır.' Ardından da 'inanmıyorsanız, buyrun ölçün de öğrenin' demiş. Ben de iddia ediyorum. O anda imkan olsaydı ölçselerdi, Dünya'nın orta yeri, Nasreddin Hoca'nın gösterdiği o yer çıkacaktı. Çünkü Nasreddin Hoca, boş konuşmaz. O bir Evliya'dır. Tabi, bu topluma birçok kişi yanlış tanıtıldığı gibi, Nasreddin Hoca da yanlış tanıtılmıştır. Fıkralarına gülüp de geçiyoruz. Halbuki Pirim Nasreddin Hoca'nın fıkralarının her biri düşünmek ve düşündürmek içindir.
Bu toplumda TV denilen aptal kutusu ne zaman yaygınlaştıysa, sosyalleşme ve komşuluklar o tarihte azaldı ve insanlar bireyselleşti, insanlar kabuğuna çekildi. Şimdi, 'kabuğuna çekilmek' deyiminden hareket ederek alzheimer hastalığının çözümü noktasındaki görüşlerimizi açıklamaya devam edelim.
İnsanlar, sosyalleşmekten ve komşuluk ilişkilerinden uzaklaştıkça, tabir caizse, kabuğuna çekildikçe beyin de kabuğuna çekilir. Kabuğuna çekilen beyni bekleyen tehlike işte o zaman alzheimerdir. (Alzheimer hastalarının beyin resmi çekildiğinde küçülmüş, adeta bir elin avucuna sığacak kadar buruşmuş olduğu görülmektedir)
Zihnin, beynin kabuğuna çekilmesi demek, zihinde, beyinde hiçbir düşünce olmaması, hayata ve olaylara boş boş bakmasıdır. Beynince, zihninde hiçbir düşünce olmayan kişiyi bekleyen son, hüsrandır. O hüsran alzheimerdir.
Alzheimera düşmemek için insanlara bulmaca çözmesi, sudoku doldurması falan filan öneriyor. Bunlar boş şeylerdir. Ve bunların Alzheimer hastalığına düşmemek için hiçbir faydası yoktur. Çünkü bulmaca, sudoku birer şablondur. Beyni şablonculuktan kurtarmak gerekir. Beynin şablonculuktan kurtarılması için toplumsal işlerle iştigal etmesi gerekir. Zihni şablonculuktan ve tembellikten kurtarmak gerekir.
Günümüzde maalesef, zihinler bomboş ve tembel vaziyettedir. Aptal kutusu denilen TV'lere bakarak ve zihnimizi doğru ve güzel şeyler için çalıştırmayıp aylak aylak oturuyoruz. TV karşısında vakit geçiren ve hayat üzerinde fikri olmayan, insanlığın kurtuluşu için kafa yormayan her insanı alzheimer hastalığı bekler.
Günümüzde zihinler şabloncu, 'şu olursa mutluyum, şu olursa mutsuzum.' Bu şablonculuk beyni, hastalığa sürükler.
Şablonculuk beyni çalıştırmaz ve aynı bir dikiş makinasının, aynı bir robotun belirlenmiş aynı yönde, aynı çizgide hareket ettiği gibi, bu hareketler beyni geliştirmez. Hatta aynı şeyleri tekrarlamak beyin hücrelerinin gelişimini engeller.
İçtimai hayattan kopmak ve kabuğuna çekilmek günümüzün insanı bencil ve tembel, yalnız kendi rahatını düşünen ve yalnız zavallı bedeni için yaşayan bir mahluk haline getirir. Yalnız kendi bedeni için yaşayan, toplumdan uzaklaşan çağımızın bencil insanını alzheimer hastalığı yakalar ve onu can evinden vurur. O çok sevdiği bedenini unutur, bedenini unuttuğu gibi çevresini unutur ve adeta bilinçsiz bir et-kemik yığına döner.
Öyleyse bencil olmayacağız ve zihnimizi devamlı halkın ve insanlığın sorunları ile meşgul edeceğiz ki, şablonculuktan kurtulacağız ki, toplum sorunları ile ilgileneceğiz ki, Allah bizi hem bu Dünya'da hem de Ahirette huzura ve selamete kavuştursun.
Bir metni ve bir konuyu ezberlemeye çalışmak beyni ve zihni zorlamaktır ve tembellikten kurtarmaktır ki, bu noktada Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifleri tefekkür eylemek, ezberlemek, İslam'ın esas kaynaklarını hayatımıza mihenk eylemek, alimlerin yazılarını okumak ve tavsiyelerini dinlemek de Alzheimer hastalığın meydana gelmesini önlemektedir. Bir sonraki yazımda işte bu hususu ayrı başlıkta ele alacağım, inşallah.