Diş kirası deyince insanın aklına birçok şey gelebilir. Ben ilk duyduğumda çocukların düşen dişleri için verilen bir şey sanmıştım..
Eminim sizin de bunları okurken aklınızdan alakasız birçok şey geçmiştir.
O zaman bakalım neymiş bu diş kirası….
Katıldığınız bir iftar yemeğinde pilavınızdan altın çıksa tepkiniz ne olurdu?
Küçük çaplı bir şok yaşayacağınız kesin.
Osmanlı Devleti’nde zenginler ve Devlet erkanının saray ve konaklarında her akşam iftar yemeği verilmesi yerleşmiş bir gelenekti. Bu iftarlarda misafirlere ve özellikle fakirlere yemekten sonra diş kirası adıyla para ve çeşitli hediyeler dağıtılırdı. Bazı kaynaklarda, Fâtih Sultan Mehmed’in vezîriâzamı Mahmud Paşa’nın tertip ettiği ziyafetlerde pilâv içine altın paralar koydurduğu ve bu paralara yemek sırasında onları bulanların sahip olduğu belirtilmektedir. Bu uygulamanın, vezirlerin zenginlik ve cömertliklerinin derecesini etraflarındakilere ve halka gösterme amacı taşıdığı da söylenebilir.
Eski Ramazanlarda Osmanlı saraylarını ve eşrafını iftara yakın tatlı bir telaş sarardı. Bin bir özenle hazırlanan sofralarda Medine hurmalarından, reçel ve peynir çeşitlerine, iştah kabartan yemeklerden çeşit çeşit tatlılara kadar her şey bulunurdu.
Misafirlerin mekâna teşrif etmesiyle artan telaş, yerini birlik ve beraberliğin güzelliğine bırakırdı. Büyük bir iştahla ve afiyetle yenen yemeklerin ardından akşam namazı kılınır, sohbetler edilir ve kahveler içilirdi.
Ardından belki de davetin en güzel safhasına geçilirdi. Misafirler Teravih namazına gitmez üzere kalktıklarında gümüş tabaklar, yüzükler ve akçeler; kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar veya altın paralar bir kadife kese içerisinde hane sahibi tarafından misafirlerine hediye olarak verilirdi.
İşte eski Ramazanlarda iftara gidilen saray ve konaklarda, misafirlere verilen bu hediyeler “Diş Kirası” olarak adlandırılırdı.
Bir diş kirası hikâyesiyle devam edelim.
Sultan Abdülaziz’in Sadrazamlarından Yusuf Kamil Paşa ve eşi Zeynep Hanım Ramazanda verdikleri dillere destan iftar davetleri ve diş kiralarıyla ünlerini herkese duyurmuşlardı. Bu hayırsever çift ramazan boyunca kapılarını yoksullardan devlet eşrafına kadar herkese açık tutardı.
Yine bir ramazan günü Yusuf Kamil Paşa ve eşi Zeynep Hanım Vezneciler’ deki konaklarına devrin padişahı Sultan Abdülaziz’i davet ederler. Konaktaki mükellef iftardan sonra, herkes padişaha verilecek diş kirasını merakla bekler. Ve beklenen an gelir. Yusuf Kamil Paşa ve eşi Zeynep Hanım bir tepsi içerisinde mücevherler, konağa ait senet ve diğer değerli eşyalarını padişaha sunar. Çift “Dünyada sahip olduğumuz ne varsa sayenizde elde ettik, dolayısıyla hepsini size arz ediyoruz” diyerek tepsiyi padişaha takdim ederler. Çok duygulanan padişah ise “Bunlar makbulüm oldu, yine sizlere veriyorum” der ve sadece takdim edilenlerin arasından Kuran-ı Kerim’i kabul eder.
Yusuf Kamil Paşa ve eşi Zeynep Hanım’ın padişaha sunduğu bu hediyeler, tarihte verilen en yüksek diş kirası olarak kayıtlara geçer.
DİŞ KİRASININ AMACI NEYDİ?
Ev sahibi verdiği diş kirasıyla “Misafirimiz oldunuz, benim sevap kazanmam için oruçlu halde iken yol yürüdünüz, dişlerinizi yordunuz bu da sizin diş kiranız olsun” demek istermiş.
Daha geniş çerçeveden baktığınızda asıl amacın toplumdaki yardımlaşmayı nezaket diliyle oluşturmak ve yaygınlaştırmak olduğunu anlıyorsunuz.
Osmanlı’nın unutulan geleneği diş kirası sadece zenginlere has bir gelenek gibi görünse de, aslında toplumun bütün katmanlarına yayılmıştı. Çoğu zaman sadakalar da diş kirası olarak verilmiştir ki hiçbir yoksulun gururunun zedelenmemesi amaçlanmıştı. Ancak Osmanlı döneminin sonlarına doğru 2. Meşrutiyet’le birlikte gerek sarayın eski durumunu kaybetmesi, gerekse âdeti uygulayacak konak sahiplerinin kalmaması gibi sebeplerle diş kirası âdeti de ortadan kalkmış ve günümüzde de tekrar hatırlanan adetlerden birisi olmuştur.
Sağlıcakla Kalın…..