Türkiye’de milliyetçi oyların %22 gibi ciddi bir potansiyele sahip olduğu gerçeği, bu kitlenin ülkenin siyasi dengelerinde belirleyici bir unsur olduğunu ortaya koyuyor. Ancak, bu potansiyel, geçmişte olduğu gibi bugün de farklı stratejilerle hedef alınmak isteniyor. Özellikle 2028’e yönelik hesaplar doğrultusunda, milliyetçi oyları bölmeye yönelik bazı girişimlerin planlandığını gözlemliyoruz.
MHP ve Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, milliyetçi camianın en önemli temsilcisi olarak, Türk milletinin tarihi ve milli değerlerini koruma noktasında kararlı bir duruş sergilemiştir. Bahçeli’nin son dönemde yaptığı açıklamalar, DEM ve PKK’nın söylemlerini tamamen çürüten, onların argümanlarını etkisiz hale getiren güçlü bir mesaj taşımaktadır. Ancak, bu açıklamaların geniş halk kitlelerine doğru bir şekilde aktarılması için daha etkili bir iletişim stratejisi gerekmektedir. Yoksa malum kesimler tarafından nasıl yanlış yerlere çekilebildiğini hep birlikte gözlemliyoruz.
Son genel seçimlerde, Sinan Oğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oy oranı, milliyetçi seçmenin ne kadar etkili ve belirleyici bir güç olduğunu ortaya koydu. İkinci turda, seçim sonucunu doğrudan etkileyebilecek bir pozisyon aldı. Çünkü bu oylar, sadece bir partinin kaderini değil, bir ülkenin siyasi dengelerini değiştirme potansiyeline sahip.
Gectigimiz genel seçimler döneminde, İçişleri Bakanlığı gibi kritik bir makamın dahi tartışmaya açıldığı basında geniş yer buldu. Daha dikkat çekici olan ise, 7 göbekten solcu olanların özellikle 2. turda milliyetçi seçmenin ilgisini çekmek için geçmişlerine dair hikayeler uydurarak sempati kazanmaya çalışmaları oldu.
Milliyetçi oyların bölünmesi stratejilerinin bir diğer örneği, Yavuz Ağıralioğlu’nun yeni parti girişiminde görülebilir. Ağıralioğlu, İYİ Parti içinde, HDP ile ilişkiler nedeniyle rahatsızlık duyan seçmenin gazını almak için sık sık sahneye çıkarıldı. Örneğin, HDP ile yapılan işbirliklerine yönelik tartışmalarda yaptığı şu açıklama, seçmenin dikkatini çekti:
• “Biz milliyetçi bir partiyiz, HDP ile herhangi bir işbirliğini reddediyoruz.”
Bu açıklamaları seçmeni rahatlatmaya yönelik olsa da, İYİ Parti’nin gerçek politikalarını örtmek için bir araç olarak kullanıldığı eleştirileri aldı.
Daha önemlisi, 2018 yılında dört partinin bir araya gelerek oluşturduğu anayasa taslağında “Türklük” ifadesinin çıkarılması gündeme geldiğinde, Ağıralioğlu’nun bu konuda güçlü bir tepki vermemesi, iyi partili seçmen nezdinde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Yani ben Anahtar partisinin de şahsi hırslar ve %22’lik paydan makam kopartma isteği hissediyorum.
Son genel seçimlerden ve sonrasında Suriye zaferi ile MHP’den oy koparmak ve dizayn etmek için kurulan bazı milliyetçi görünümlü partilerin artık görevlerini tamamladığını açıkça gördük. Bu, aynı zamanda yeni milliyetçi partilerin MHP’yi dizayn etmek, bölmek ve zayıflatmak amacıyla ortaya çıkacağı anlamınada geliyor.
Geçmişte buna benzer girişimlerin sonuçlarını gördüğümüz için, MHP’nin bu tür planlara karşı proaktif bir duruş sergilemesi zorunludur. Bu tür yeni milliyetçi parti stratejileri, sadece milliyetçi oyları bölmekle kalmayacak, Türkiye’nin milli birliğini ve siyasi istikrarını da tehdit edecektir.
MHP’nin, bu süreçte yalnızca savunmada kalarak değil, aktif bir şekilde yeni politikalar üreterek hareket etmesi gerekiyor. Sosyal medyanın, genç seçmenlerin bilgiye ulaşma ve karar verme süreçlerinde oynadığı kritik rol göz önüne alındığında, bu platformlarda daha etkili bir varlık göstermek şarttır.
2028 seçimlerine doğru giderken:
Bahçeli’nin açıklamalarını doğru analiz ederek geniş kitlelere taşıyacak uzman ekipler oluşturulmalı. Hem sosyal medyada hem de televizyon ekranlarında bu mesajları etkili şekilde anlatacak lider isimlere ihtiyaç var.
Eğitim, istihdam ve teknoloji gibi genç seçmeni ilgilendiren konularda kapsamlı projeler sunulmalı. Bu projeler, milliyetçi değerlerle modern dünyanın beklentilerini birleştirmeli.
MHP’nin tabanı ile arasındaki bağı güçlendirmek için bölgesel toplantılar ve etkinlikler düzenlenmeli. Böylece, parti politikaları daha doğrudan bir şekilde halka ulaşabilir.
Milliyetçi oyların bölünmesi, yalnızca MHP’ye değil, Türkiye’nin birliğine ve bağımsızlığına zarar verecek bir stratejidir.
Sözüm şimdi MHP’ye oy vermemiş seçmene
Bak Milliyetçi Kardeşim,
MHP’ye kızgınlığınla Millet İttifakı’nda olan milliyetçi görünümlü partilere oy verdin. eğer Millet İttifakı kazansaydı, CHP’li Ünal Çeviköz Dışişleri Bakanı olacaktı. Peki, Çeviköz ne söylemişti? Hatırlayalım:
• “Türkiye, Suriyeli cihatçıları Azerbaycan’a taşıyor.”
• “S-400’lerden vazgeçmek zorundayız.”
• “Türkiye Libya’da çizgiyi aştı.”
• “Türkiye’nin Suriye’de bulunması meşru değil.”
• “Türkiye, Doğu Akdeniz’de gerginliği artıran unsur.”
Eğer bu söylemleri savunan bir zihniyet iktidar olsaydı, bugün Suriye zaferimizi değil, sınırımızın ötesinde YPG’li teröristlerin ilan edeceği bir devleti konuşuyor olacaktık. (Hani şu CHP liderinin “bize mi saldıracaklar” dediği YPG’li teröristler.) Türkiye’nin milli güvenliği, dış politikada bağımsızlık mücadelesi ve Doğu Akdeniz’deki haklı duruşumuz tamamen tehlikeye girecekti.
Bugün ise, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin ve MHP’nin Cumhur İttifakı’nda yer alarak ne kadar doğru bir karar verdiğini Karabağ, Libya, Somali, Kuzey Irak ve son olarak Suriye zaferiyle bir kez daha anlamış bulunuyoruz. Bu zaferler, Türkiye’nin milli duruşunu korumak adına atılan adımların ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Şunu da belirtmek istiyorum: Bugün Sayın Devlet Bahçeli’nin İmralı’daki bebek katili hakkındaki konuşmalarının derinliğini ve Türkiye’nin hayrına, terörün tamamen bitirilmesi adına ne gibi sonuçlara gebe olduğunu ileride daha net bir şekilde göreceğiz. Tıpkı geçmişte olduğu gibi yine hep birlikte diyeceğiz ki: “Devlet Bahçeli, Devlet aklıyla konuşmuş.”
Başbuğ Alparslan Türkeş’in şu mesajını bütün milliyetçiler bilmeli:
“Ülkücülük MHP’de olur.”
Bu söz, milliyetçi seçmenin yolunu çizmesi gereken pusuladır. Bugün yapılması gereken, bu çizgiyi kaybetmeden geleceğe güçlü adımlarla yürümektir.