İstanbul Türk'ün eline geçeli 526 seneyi bulmasına rağmen Elen
topluluğu'nun içinde O, hâlâ unutulmaz bir rüyadır. Ve ebediyen
Bizans'ın malıdır. Aradan bin sene de geçse Elen milliyetçiliği
için bir yas günüdür.
O çağ açma, zamana yeni bir renk katma gününü biz de sükût
geçirmekle sanki o yası haklı görüyoruz.
İstanbul'un fethini mahalli kutlama sınırları içinde bırakmak
bütün ısrarlara rağmen bunda inat etmek!.. İstanbul'un fethi sadece
Türk milleti için değil topyekûn İslâm milleti için bir bayram
günüdür. Çünkü o gün, hilal'le salip'in mücadelesinde zaferi
kesinlikle hilal'in kazanması şanlı günüdür.
Türk milleti adına hareket edenler, bir nice zamandır 29 Mayıs
1453'ü de onun büyük kumandanını da inkâr içindedir. Millet Fatih
Sultan Mehmet'i gönlünde nesilden nesile aktararak yaşatırken
-birçok gencimizin ismi nedir?- millet’in bağlı olduğu değerlerden
kopmuş olanlar bu gönlü çürütme çabası içindedirler.
Bu yanlış gayret, Fatih'in asil nesline o korkunç kötülükle
başlamıştır. İstiklâl Harbi bitince bütün suçlar bir el çabukluğu
ile Osmanlı Hanedanına yüklenmiş ve tarihin o büyük ailesi
kundaktaki çocuktan yürüyemeyecek haldeki ihtiyara kadar sürgün
edilmiştir. Özbe öz Türk ve gerçek Müslüman olan bu sürgün
insanların çektiklerini aslında başımıza ne gelse kefaret olarak
ödeyemeyiz. Bu ailenin çilesini öğrenmek isteyenler K.
Mısıroğlu'nun "Osmanoğullarının Dramı" adlı kitabını
okumalıdırlar.
Arkadan Ayasofya ibadete kapatıldı. Bu ibadet hakkına ve Müslümanın
hürriyetine kelepçe takılması, Müslüman Türk'ün haysiyeti ile
oynanması hıristiyan batı dünyasına prim verilmesi idi. Bu primle
yola çıkan bir yeni idare istikbalde elbette muvaffakiyetsizlikle
karşılaşacaktı.
Nitekim öyle oldu. Ayasofya'nın üstünden Peygamber’in sancağını
indirenler elli yıl sonra Türk bayrağını bile inkâr ve reddeden
soysuzlaşmış bir nesille karşılaştılar... Neticeden bu bedbaht
gençlikle beraber O'nunla tarihi ve inancı arasındaki geçitleri
tıkayanlar da sorumludur.
Yeni nesillerin de büsbütün elden çıkması istenmiyorsa kuvvetli bir
tarih şuurunun işlenmesi, ruhlarda nakış nakış bir tarih aşkının
doğumuna çalışılması şarttır.
Bu da 29 Mayıs’ın Millî Bayram haline getirilmesi Ayasofya'nın
hürriyetine kavuşturulması ile olacaktır.
Neden, Türk Milletinin sevdiği insanların asıldığı zamanlar zorla
bayramlaştırılmak istenir de hakiki bayramlar göstermelik usullerle
atlatılır?
Neden o eşsiz gün ve kumandanı ancak mahallî bayramlarla yaşatılmak
istenir?
Fatih'e, 29 Mayıs'a, İstanbul'a tarihe bağlı mağdurların ve
Ayasofya'nın sahibi yeni bir nesil bütün gayretlere rağmen
doğmuştur..
"Fatih'in İstanbul’u fethettiği yaşta"ki bu yeni gençlik dâvâsının
şuurundadır.
29 Mayıs bu gençlikle beraber Fatih Nesli'nin yanında olan Türk
milletine ve İslâm dünyasına kutlu olsun...
*
29 Mayıs Fetih Bayramını teklif eden bu yazı, 29 Mayıs 1978 günü
Türkiye gazetesinde Pırıltı ismindeki sütunumuzda çıkmıştır.