Ailem, çevrem ve atalarımdan baki kalan dinin ve müntesibi olmaktan kaynaklı Müslüman olmak ile Allah’ın kitabına tabi olup o dinin müntesibi olmaktan kaynaklı Müslüman olmanın arasında ki farkın neye ve kaça tekabül ettiğini dile getirmekten yana elbette takatsizim.
Ailem, çevrem ve atalarımdan baki kalan dinin ve müntesibi olmaktan kaynaklı Müslüman olmak ile Allah'ın kitabına tabi olup o dinin müntesibi olmaktan kaynaklı Müslüman olmanın arasında ki farkın neye ve kaça tekabül ettiğini dile getirmekten yana elbette takatsizim.
Her iki tarafın müdavimlerinin kendilerini Müslüman diye tanımlamış olmaları ve her ikisinin de kendilerine kaynak ve referans olarak Kuran'ı göstermiş olmaları, bahsini yaptığım farkın, büyüklüğün, kalite ve nitelik ayrışmasının derinliğine elbette ki halel getirmemektedir.
Kuran'ın yanına birden fazla kaynak ve refere koyanların ortaya İslam ve dolayısıyla din diye servis ettikleri senkretik din, Müslüman adı altında katmerli ve iflahı mümkün olmayan yobazlar türetmiş ve bu yobazlar eliyle Allah'ın kitabında belirttiği gerçek İslam da son derece olumsuz yaftalanmalar, hakaretler ve bir sürü olumsuz tanım ve tavırlar ile karşı karşıya bırakılmıştır.
Böylesi senkretik bir dinin müntesibi olduğum o toplumun içerisinde geçirdiğim zamanlarımı unutmam ve o süreç içerisinde ve yine yukarıda tanım ve bahsini yaptığım yobazlar tarafından yapılmış yüklemeler dolayısıyla nasıl bir algı ve yorum karakterine dönüştürüldüğüm/üz unutulması mümkün olmayan olaylar kabilindendir.
O yüklemeler dolayısıyla seksenlerin sonundan tutun da doksanların sonuna kadar sol ve sosyalist camianın yetiştirdiği tüm yazar, çizer ve akademik dünyaya bakış tarzımız, aynı mahallenin sakinlerinin hafızasında hala canlı durmaktadır.
Sol ve sosyalist camianın aydınlarının kitaplarına, yazı ve çizilerine, söylem ve konferanslarına alabildiğince uzak olmamıza ve tutulmamıza karşın, mebzul miktarda söyleyecek sözümüz ve bilgilerimizin olması nasıl bir tezgah içerisinde bulunduğumuzu göstermesi bakımından son derece çapıcı veridir diye düşünüyorum.
Bütün bu bahsettiklerim benim mahallemin müzmin karakteristik taraf ve özelliğini lanse ederken, karşı mahallenin sakinlerinin sakin durduğu ve benim mahallemin sakinlerinden daha elzem, bilimsel, makul ve mantıksal durduğu ve davrandığı gibi devasa bir hata, yanlış ve yanılgıya kimseleri sevk etmesin.
Aynı mantık orada da devreye girmiş ve hiç okumadıkları kitap, din ve onun müntesiplerine takındıkları hayat hakkı tanımaz tavırları üzerinden henüz yirmi yıl dahi geçmemiştir. Bağnazlık, yobazlık, ilkesizlik, akılsızlık, bilimsiz ve bilgisizlik her iki tarafın esaslı ve hatırı sayılır sayıda yobaz yetişmesi için gayet olumlu bir ortam meydana getirmişlerdi.
Bir takım mihraklar her iki mahallenin (!) farklılıkları üzerinden ameliyat operasyonuna başlamış ve her iki tarafın yobazlarını masaya çoktan yatırmışlardı bile. Bir de her iki mahallenin olaya teşne olmaya hazır aydın kılıklı az gelişmiş yobazlarının yardım ve yataklık ettiğini hesaba katarsak, yandı gülüm keten helva…
Ardı ardına düzenlenen Cumhuriyet mitingleri, çok çeşitli toplantı ve organizasyonlar ve burada hararetli hatip ve konuşmalar, milleti galeyana getiren yobaz, örümcek kafalı, ilkel, irtica ve mürteci gibi kavramların bol bol kullanılması, kullanılmaya müsait meczupların devşirme seans ve zamanlarını oluşturuyordu.
Aynı mahallenin ve üstelik bir çoğunun aynı çanağa kaşık sallamış ahalisi, birbirinden sistemli şekilde ama bir daha bir araya gelmesi mümkün olmayan bir tarz ve radikalizm eliyle ayrıştırılıyor ve birbirlerine olan mesafe gittikçe açılıyordu.
Bir taraf diğeri için yobaz, barbar, ilkel, göbeğini kaşıyan adam, cahil, gerici iken bir diğer taraf için dinsiz ve bir de din düşmanı olarak yaftalanmış ve bu kategorizeden dolayı zerre kadar taviz vermeyecek radikal toplum ve bakış açıları oluşturulmuştu.
Her iki taraf içerisinde ve hatta koca ülke içerisinde bir elin parmak sayısını geçmeyecek sağduyu, akıl ve feraset sahibi kişilerden yoksun olması, ne yapıyorsunuz, bu gidiş nereye, birbirinize hayatı zehir edeceksiniz gibi elzem uyarılardan mahrum bırakmaktaydı.
Nihayetin de gelinen nokta da birbirini boğazlamak için hazır kıta ve önemli bir yobaz kitle türetilmiş, aklı ve düşünsel iradesine ipotek konulmuş bu mekanik yığın, saman cinsinden bir kıvılcımı bekliyordu.
Merhum Erbakan gibi nezaketin sembolü ve üstelik koca bir ülke ve coğrafyanın medarı iftiharı bilim insanı yobazlar eliyle engizisyon mahkemesine tabi tutuluyor ve aynı yobazlar eliyle toplum önünde izansız hükümlere gark ediliyordu.
Ve nihayet !
Tarih intikamını alıyordu. Nezaketin, zarafetin, sabır ve sükunetin güzel temsilcisi olan Erbakan'ı anlamamış ve o zarif tavır, duruş, söylem ve çağrıların sahibine yapılmış onca haksız, hukuksuz ve hadsiz tavırlar, bugün başkaları tavır, tutum ve davranış şekilleri dolayısıyla mum ışığıyla aranır olmuştur.
Dövünün bakalım yobazlar dövünün…