YERELDE İTTİFAK
Her ne kadar yerel de ittifak olmayacağına, herkesin kendi yolunda ve kendi adayları ile yola devam edeceği söylenmiş olsa da, yapılan araştırma sonuçları gerek Ak pari ve gerekse MHP için pek hayra alamet gösterir gibi değildi. Bu kez durum çok farklı ve itiraz seslerinin şiddeti kulakları sağır eden cinstendi. Duymamak, görmemek, ciddiye almamak, duyarsız davranmak olacak şey değildi. Aksi halde tedavisi imkânsız devasa sorunların başlangıç noktası olacaktır.
İttifak çare mi !?
Ak parti, dünya da çok az kurum, kuruluş ve partiye nasip olacak bir teveccüh elde etmişti. Sokakta ki her iki kişiden birisinin seve seve, şevk ve iştiyakla gönül bağı kurduğu, gönüllü neferi olduğu bir siyasi oluşumdu. Muhteşem bir karnavaldı. Muhteşem bir rüzgar, muhteşem bir ambiyans, muhteşem bir birliktelik idi. Halk ile birebir kurulan duygu dünyası, onlara ‘’ önemlisiniz ‘’ vurgusunun hissettirildiği bir siyasi parti idi. Karşılıklı kurulmuş olan bu duygu dünyası, girilen her seçimin açık ara kazanılmasına ve hatta, girilecek seçimlere dair atarlı atarlı konuşmalara sahne olmuştu. Partinin etkili ve yetkilileri, arkalarında ki devasa blokun varlığından hareketle, özgüven dolu açıklamalar yaparlardı. Bu açıklamalar, partinin tabanın da karşılık bulur ve aynı inanç sonuçlara da yansırdı. Böylesi devasa bir güç sahibi olan ak parti, mecliste ki bütün partilere tepeden bakar, hiç birisini ciddiye dahi almaz, çıkarmak istediği bir kanundan tutunda atacağı adıma kadar ‘’ ben yaparım ‘’ edasıyla hareket ederdi. Öyle ya, arkasında korkunç bir kitlenin devasa desteği bulunmaktaydı. Yediler ! el birliği ile yedi ve tükettiler böylesi özel bakiyeyi. Özellikle son beş yıldır her geçen gün erimeye tutan bu bakiye, duyarsız, umarsız ve hoyrat yöneticilerin umurunda bile değildi. Damla damla erimelerin bakiyesinin devasa bir kütleye tekabül ettiğinin anlaşıldığı zaman ise, artık çok geçti. %50 güce sahip bir parti, ittifak ( takviye ) olmaksızın seçimlere giremeyeceği bir hale dönüşüverdi. Öyle idi ya da değildi, âmâ büyük bir kitlenin umut diye sarıldığı bir parti, günden güne eriyordu.
Gelinen nokta !
Ok yaydan çıkmıştı bir kere. Önemli bir kitle hissiyatını, şevk, iştiyak kaybını yaşarken, esasen inanç ve güven kaybı hepsinin tepesine oturdu. Kurulmuş duydu dünyası allak bullak olmuş, çok çeşitli muhalif argümanlar ortalık yerlerde ve yüksek sesle dillendirilir olmuştur. Tedbir almak, yıpranan duygu dünyasına el atmak, halk ile aralarında ki açılmış mesafeyi kapatmak, yöneticilerin aklına dahi gelmiyordu. Adeta mevcut erimeye içten içe kıs kıs gülen kişiler en yetkili konumlara gelmekte, halkın itirazları ise kaale bile alınmamaktaydı. Mesafe gittikçe açılıyor ve duygu dünyasında ki yırtılmalar daha bir derinleşerek devam ediyordu. Ve artık bütün bunların bedelinin ödenme vakti. Bedeli büyük ve maliyeti yüksek..
Bu saatten sonra..
Sorunun baş gösterdiği zamanlar, ben geliyorum dediği günlerde sancılanmamış, tedbir alalım gibi bir derdi olmayanların bu saatten sonra yapacakları bir şeyleri olmadığı gibi, inandırıcılıkları da kalmamıştır. Göz boyama cinsinden, gaz alma kabilinden palyatif dokunuşlar ile açılan mesafeyi kapatacağını zanneden kalibresizler, harlanmış aleve otun taşıdığını dahi kavrayacak ehliyet ve liyakatten yoksundular.
Sokak ve haykırışları !
Perşembe çarşambadan belli idi ve sokak perşembenin maliyetinin pahalı olacağını her ortamda yetkililere iletiyordu. Sosyal medya çalkalanıyor ve insanlar erimenin ciddiyet ve büyüklüğünü etkili ve yetkililere ulaştırmak için çırpınıp duruyordu.
Gücün sarhoşluğu !
Ayaklar yerden kesilmişti ve biz istediğimizi yaparız sanrısı bugünlerin habercisiydi. Ama sarhoşluk hali bu haberleri almayı, okumayı ve doğru kodlamayı önlüyordu. Güç, bir zehir gibi bütün vücudu sarıyor, yavaş yavaş sinir yuvalarına sirayet ederek düşünsel yeteneği felce uğratıyordu. Özellikle 15 Temmuz sonrası yapılan hatalar, geçmişte ki hataların üzerine tuz biber ekiyordu. Düşünmek, ders çıkarmak, özeleştiri yapmak kimselerin aklına bile gelmiyordu. Be gelinen nokta rüzgar ekenin fırtına biçmesinden başka bir şey değildi.
Yazık, gerçekten çok yazık. Bu Ülkeye, bu Devlet ve bu Millete çok yazık. Yazık zira hiçbir siyasetçinin ne bugün ne yarın gibi bir endişesi yok. Hiç birisinin iş, aş ve gelecek endişesi de yok.
Yazık sana ey garip Millet…