Parlamenter sistemin aksine, “başkanlık veya Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi”, güçlü bir yürütme ihtiyacının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Parlamenter sistemin aksine, 'başkanlık veya Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi', güçlü bir yürütme ihtiyacının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu sistem esasta, sert kuvvetler ayrılığı sistemi olarak adlandırılmaktadır. Bu şekildeki adlandırmasının en temel sebebi cumhurun başının parlamentonun içinden çıkmaması ve halk tarafından seçilmesidir. İkincisi başkanın/Cumhurbaşkanın ve yürütme erkinin diğer üyelerinin parlamento çalışmalarına etkin bir şekilde katılmamaları
Üçüncüsü de yasama ve yürütme kuvvetlerinin kaynakları bakımından ve varlıklarını sürdürme bakımından birbirlerinden bağımsız olmasıdır. Bu yüzden tek başlı sistem kuvvetler ayrılığı teorisini en iyi şekilde gerçekleştiren bir sistemdir. Ayrıca bu sistem, sert bir kuvvetler ayrılığı sistemi olmasının yanı sıra, kuvvetlerin birbirini kontrol etmesine ve dengelemesine dayanan hükümet sistemidir...
Bu sistemde yürütmenin gücü, halka dayandığı için istikrarı sağlamak, güçlü bir yönetim oluşturmak ve demokratik olmak bakımından diğer sistemlerden üstün görülmektedir. Ayrıca yürütme tek merkezli bir yapıya sahip olmasından dolayı hantal ve statik devlet yapıları ve direnç gösteren bürokrasiye karşıda dinamik çok kolay mobilize olma özelliğine sahip olmasından dolayı da anlık gelişmelere karşı dinamik bir yapısı söz konusudur. Buna karşılık, yasama yürütme arasında çatışmaların krize dönüşmesi, katı olması, siyasal kutuplaşmaya neden olabilmesi ve iktidarı kişiselleştirmesi yönlerinden zayıf bulunmaktadır.
Nitekim 14 Mayıs 2023 Genel seçimleri sürecinde Millet İttifakının temel seçim sloganı güçlendirilmiş parlamenter sistemine tekrar geçmek olgusu üzerinedir. Öyle ki CHP liderliğindeki altılı koalisyonun temel argümanı tek adam rejiminin yıkılıp güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerek daha demokratik, katılımcı çoğulcu bir güçlü parlamenter sistemin ülkeyi kutuplaşmadan çıkaracağı ve ülkenin ekonomik sosyal siyasal bağlamda önünü açacağını ifade ediyorlardı. Bunların aksine Cumhur ittifakın iki önemli ortağı MHP ve AKP Cumhur başkalığı sisteminin ülkeye çağ atlattığı, geçmişte yaşanan kaoslardan koruduğu ve Türk milletinin tarihsel kodlarına ve coğrafi jeopolitiğine uygun olduğu vurgusu öne çıkmışlardı. Bununla beraber Seçim süreci ve öncesinde her iki siyasi parti liderinin de Cumhurbaşkanlığı sistemin beş yıllık tecrübesine bağlı olarak restorasyon vurgusu öne çıkmaktadır.
Nitekim 20.04.2021 tarihli beyanatında MHP lideri Devlet Bahçeli 'Başkanlık sistemini devam ettirecek reformlar acilen yapılmalıdır'.
11 Nisan 2023 tarihinde ise milletvekilleri ile yaptığı toplantıda Cumhur başkanı 'Son beş yıldaki uygulama tecrübesine ve değişen ihtiyaçlara göre Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini restore ederek,
Türkiye Yüzyılı hedeflerimize daha fazla katkı verecek şekilde geliştireceğiz.' diyerek Türkiye yüzyılı için Cumhur başkanlığı sistemine bağlı restorasyon vurgusu öne çıkmaktadır.
Türkiye için en uygun hükümet sistemi fayda ve maliyetler bağlamında düşünmek gerekmektedir. Her bir politika seçiminde fırsat ve tehditleri, bizim güçlü ve zayıf yanlarımızı dikkate alarak değerlendirmek önemlidir. Parlamenter sistem ve Başkanlık sisteminin kendine özgü avantajları (fırsatlar) ve tehditleri (dezavantajlar) vardır. Yol ayrımındaki Türkiye, bu avantaj ve dezavantajları, kendi güçlü ve zayıflıklarını test ederek analiz ederek bu kararı vermelidir. Yani, mesela, Başkanlık sistemi istikrar açısından parlamenter sisteme göre daha üstündür. Buna mukabil, parlamenter sistemin başkanlık sistemi karşısındaki bir avantajı esnek olması yanı kutuplaşmaya yol açmamasıdır. Bunun içinde partili cumhurbaşkanlığı sisteminde mutlaka Cumhur başkanının seçini sağlayan 50+1 kuralı tekraren gözden geçirilmeli ve siyasi partiler kanunu değiştirilerek baraj kaldırılarak her partinin meclise girmesinin önü açılmalıdır. Ayrıca kuvvetler ayrılığında yargının kendine özgün özerk yapılanmasını sağlayacak katılımcı bir yapının oluşturmasına imkan verilmelidir. Yargı bağımsızlığı kuvvetler ayrılığının olmazsa olmaz şartlarından biridir. Yargıç coğrafi teminatı ve HSYK'nın yapısının daha özerk haline dönüştürülmesi kaçınılmazdır. Bunlara bağlı hukuk alanında yapılacak reformlar dünyadaki Türkiye bakış açısında ciddi değişime yol açacak ekonomik ve siyasi bağlamda ülkeye öz güvenli bir katkı sağlayacaktır. Aynı şekilde bizim kadim devlet yapısının diğer ayağı
İlmiye ve Seyfiye (yani ordu) siyaset dışında kalması gerekmektedir. Bu iki yapının da kendi özerk yapısı içinde yapılandırılması ve yönetilmesine dönük adımların acile atılması gerekmektedir. Bu bağlamda örnek vermek gerekirse rektör atamalarının KHK düzenlemesinin dışına çıkıp çok katılımlı bir seçim, denetlenebilir ve şeffaf bir yapıyı ihtiva eden bir sistem içerisine oturtulması gerekmektedir. Zira Üniversitelerin öncü olmadığı bir zaman dilimini ülkenin geleceği bağlamında tanımlamak boş bir tanımlama halini alınacaktır.
Diğer yandan kurumsal kimlik bağlamında kurumların politize olmasının önüne geçen ve kurumsal kimlik ve devlet aklını da önceleyen düzenlemelere de acilen ihtiyaç vardır. Bu aynı zamanda liyakat, ihtisas ve adam kayırmacılık olarak ifade edilen kurumsal çözülmeye dönük iddiaları da bertaraf edecektir. Özellikle yürütme başı olarak Cumhurbaşkanın bakanları siyasi tercihlerine bağlı olarak atarken bakan yardımcılık sisteminin içerden kurum içinden ilmik ilmik çalışma ve sabırla devlete kendini adayan kişilerden atanması hatta eski parlamenter sistemde olduğu gibi müsteşarlık sisteminin işlerlik kazandırılması kurumların kurumsal kimliklerinin sürdürebilirliği açısından son derece önemlidir.
Sonuç olarak Türkiye'nin yüzyıllık iki temel sorunu veya diğer bir ifadeyle yumuşak karnı Kürt ve Alevi meselesidir. Parlamenter süreçte katmerleşen her iki mesele Türkiye'nin enerjisini alıp götürmektedir. Bu iki mesele yüzünden Türkiye kurumları ile ayağa kalksa bile ayağındaki bu palangalarla bırakın koşmayı yürüme mecali bile bulamamaktadır. Yöneticiler ne kadar idealist, dava insanı ve fedakar olsalar da bir şekilde enerji boş yere heba olmaktadır. Bu iki temel problemin uzun vadeli kamu güvenliği önceleyerek anayasal zeminde ve yeni yerel yönetimler yasası ile çözülmesi ancak Başkanlık sistemi içinde yapılacak düzenlemelerle gerçekleştirilecektir. Başka türlü topal ördek misali bu sorunlarla boğuşur dururuz.