BAYLAR bayanlar… Lütfen boş polemikleri, yaygaraları,
çarpıtmaları, çırpınmaları, tepinmeleri, feryatları, yobazlıkları,
hakaretleribırakalım da aşağıdaki soruların cevaplarını
bulalım:
1. İsrail İbraniceyi niçin kendi alfabesiyle okuyup yazıyor?
2. Ermeniler Ermeniceyi niçin kendi alfabeleriyle
yazıyor.
3. Japonlar Japoncayı niçin Latin harfleriyle değil de kendi
çok zor millî yazılarıyla yazıp okuyor?
4. Çinliler Çinceyi,niçin on binlerce parçası olan o çok
karışık ve çetrefilÇin yazısıyla yazıp okuyor.
5. Stalin, Sovyetler Birliğindeki Müslümanların ortak yazısı
olan İslam yazısını niçin değiştirip, her (sözde) özerk cumhuriyet
için ayrı kiril alfabesi hazırlatmıştı?
6. Stalin Ermenilerin ve Gürcülerin millî yazısına niçin
dokunmamıştı?
7. Latin harfleri Türkiyeyi kalkındıracakidiyse Türkiye niçin
OrtadoğununJaponyası olamamıştır?
8. Yazının öğrenilmesi, okunması, yazılması zor olursa,
beyinler daha fazla çalışıpgelişmez mi?
9. Okunduğu gibi yazılan ve yazıldığı gibi okunanbir
dilzihinsel tembelliğe yol açmaz mı?
10. Bir dilde ne kadar çok kelime, kavram ve terim varsa, o
dil o kadargelişmiş ve medenî sayılmaz mı?
11. Fransızcadaki Latin kökenleri kelimeleri atarsanızo lisan
kuşa dönmez mi?
12. Almancada en az 30 bin yabancı kelime olduğunu biliyor
muyuz?
13. Latin yazısını alıp, eski millîyazımızı yasaklayıp,zengin
lisanımızı kuşa çevirip;edebiyatta, tarih araştırmalarında, sosyal
kültürde, eğitimde, üniversitelerde yükselişmümkün müdür?
14. Vaktiyle millî yazımız yasaklanıp Latin yazısı zorla kabul
ettirildiğine göre, sosyal ve kültürel kopukluğu gidermek için
Osmanlıca derslerinin mecburî olması gerekmez mi?
Yukarıda on beşsoru var. Lütfen yaygarayı, çarpıtmayı, konuyu saptırmayı bırakalım da bunlara cevap arayalım.
Latin yazısı konusunda geriye dönüş olmazmış… Bu sizin boş ve
kof iddianızdır.
Biz zaten İslam yazısına hemen dönülsün demiyoruz. Ne diyoruz:
a) Yazı ve lisan kopukluğu giderilsin, Osmanlıca
okutulsun…
b) Kültürde, lisanda, yazıda devamlılığa dönülsün.
c) Birkaç yüz kelimelik günlük konuşma Türkçesiyle derin ve
ciddî kültür ve eğitim, felsefeolmaz. Zengin, yazılı, edebî
Türkçeye dönülsün…
Siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî konuların ilmin, irfanın, bilgeliğin ışığında sakin ve ciddî şekilde tartışılması ve müzakere edilmesi gerekmez mi?
Tartışanların gerekçelerini ortaya koymaları icab etmez mi?
Alfabe, Osmanlıca, lisan konusunda niçinseviyeli tartışmalar yapılmıyor da yaygara ve şamata kopartılıyor.
Bunlar Kemalist inkılaplarmış ve tartışılamazmış… Yahu siz hangi devirde yaşadığınızın farkında değil misiniz?
Kemalist tabuların mazide kaldığını niçin anlamak istemiyorsunuz?
1930’larda yaşamıyoruz, köprülerin altından çok sular aktı…
• (İkinci
yazı)
Bu Durum Bu Gidiş İyi
mi?
AŞIRI muhalif Kemalist ve laik bir gazete feryad ediyor: Eyvahokullara ahlak dersi konacak!..
Güneydoğudaki bir ilimizin adliyesinindeposundaki uyuşturucu madde çuvallarının dibi delinmiş, içleri boşaltılmış, sonra unla doldurulmuş. Üstteki mühürler sapasağlam duruyor.Çuvallaryakılarak imha edilmiş…
Birtakım firmalar dışarıdan, işlenip ihraç edilmek üzere
gümrüksüz bir yığın hammadde getirmişler.Sonra bunları iç piyasaya
vermişler.
Zeytin ağaçları kesiliyor,yeşil alanlar tahrip ediliyor.
Bazı Aleviler hükümete ültimatom vermişler. Alevi köylerine cami yapılmasın demişler.
Zonguldakta kömür madenine 160 işçi alınacakmış, tam 4500 kişi
müracaat etmiş.
Yedikule bostanlarının bir kısmıimara, betonlaşmaya,
yapılaşmaya açılacakmış.
Güneydoğudaterörist gruplar kendi mahkemelerini kurmuşlar,
vergi toplamaya başlamışlar.
Büyük Millet Meclisi binasında sahte MİT belgeli adamlar yakalanmış.
Birkaç on bin yeni öğretmen alınarak öğretmen sayısı bir
milyona çıkartılacakmış.
Marmara’dabüyük bir zelzele olabilirmiş ama alınan hiçbir
tedbir yok.
Her gün beş milyon ekmek çöpe atılıyor.
Halk çılgın gibi pahalı, lüks, yeni, bilgisayarlı,
navigasyonlu cep telefonu almaya devam ediyor.
Dar gelirli aileler doğalgaz faturalarını ödemekte
zorlanıyor.
İstanbulun etrafındaki on binlercemesken binasının inşaatı hızla ilerliyor.
Futbol alemindeki rezaletler devam ediyor.Şike dosyaları ne
oldu acaba?
Müstehcen yayınlar alabildiğine sürüyor.
Bazı çağdaşların “İçki kısıtlanıyor!” feryatlarına kulak asmayın, ülke bir meyhane-i kübraya dönmüş vaziyette.
Piyango, lotarya, kumar almış başını gidiyor.
Devletin koruması altındaki yasal KDV’li fuhuş berdevam. İslam
Feministlerinde çıt yok.
Yasal fuhşun bin misli yarı-yasal fuhuş ne KDV ödüyor, ne
gelir vergisi.
Anayollardatrafiğin durduğu zamanlarda otomobillere fuhuş
evlerinin kartlarıdağıtılıyor.
Gıda maddeleri üç yüzden fazla kimyevî madde, aroma,
koruyucu,yapay boya ile dolu, halk zehirleniyor.
İlaç ve tıb sanayiihalka lüzumsuz lüzumlu aşırı miktarda ilaç
tükettiriyor.
İstanbulda büyük sayıda vatandaş işte eve evden işe bir buçuk
hattâ iki saatte gidip geliyor.
Milyonlarca lüks otomobil içlerinde sadece bir sürücü olduğu
halde yolları dolduruyor.
Plastik şişeler ve damanacalar zehir saçıyor.
Huysuzluk eden karısına “Artık yeter be!” diye bağıran kocaya evden uzaklaştırma cezası veriliyor, yaklaşırsa ertelenmeyen hapis cezası…
Herkes, her kesim ciyak ciyak adalet ah adalet neredesin
adalet adaletsiz olmaz diye bağırıyor. Birinin adaletine ötekisi
zulüm diyor.
Çılgın muhalifler delice muhalefet yaparken, çılgın yağcılar
ve yalakalar deliler gibi övgünameler kaleme alıyor.
Etilerde adam başına 250 liraya yemek yenilen lüks lokanta…
Kumkapıdaüç kap yemeğin 5 lira olduğuucuz lokantalar.
Aaa şu herife bakın, nasıl fiil çekimi yapıyor: Ben geldim…Ben
geldin… Ben geldi… Ben geldik… Biz geldiniz… Ben geldiler…
İngiliz okumuşlar Shakespeare’i, Fransızokumuşlar Corneille’i,
İspanyol okumuşlar Cervantes’i, Alman okumuşlar Schilleri
okuyabiliyor ama bizim okumuşların eline bir Fuzulî Divanı
verilince elifi mertek sanıyorlar.
O kadar çok sayıda çirkin ve iğrenç bina yapılıyor ki, bunları
gördükçe içim kararıyor.
Burunlarından HES HESHES diye cehennemî sesler çıkartan
canavarlar vadileri, ağaçları, yeşillikleri tahrip ediyor.
Gemi dalgalı ve fırtınalı denizde bata çıka yol alırken sivil darbe yapıp idarecileri alaşağı yapmak isteyenler gece gündüz çalışıyor.
Şu andasessizduran yanardağın tepesinde piknik yapanlar…
Yurtta sulh cihanda sulh deniyor ama ne yurtta sulh var ne
cihanda.
Şu adamlar, resmî gelirlerinin on misli harcamayı nasıl
yapıyor?
Şu sahte dindarlara bakın, hem İslamcılık yapıyor, hem de Tağutları seviyor.
En ucuz, en faydalıyiyecek yeşil mercimek ama yemeğini yapan
pek yok.
Hamsiyi veyaistavritibeğenmiyor, ille de lüfer kalkan yemek
istiyor.
Sabahları camiler boş ama güneş doğduktan sonraortalık din
edebiyatından yıkılıyor.
Okullarda besmelesiz din kitapları okutuluyor. Besmele yerinde
Paşanın portresi ve Gençliğe Beyannamesi var.
Avrupa modasına uygun şeytanîtesettürlütakmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş Süslüman kadınlar.
On milyonlarca halk tv dizilerini çılgınlar gibi takip
ediyor.
Futbolcular, mankenler, şarkıcılar, türkücüler, içi görünen
şeffaf giysilere bürünmüş karılar, kart play boylar, özel uçaklı iş
adamları, lüks ve ihtişamlı umre seyahatleri, üniversiteye Porsche
arabayla giden mahdumlar, yedi yıldızlı içkili fışkılı oteller,
bahçe içinde 750 metre kare tripleks saray yavruları.
Nümayişler nümayişler yine nümayişler…
Bu durum, bu gidiş iyi mi, iyiye mi?