VURMAK
Vurmak istiyoruz birbirimize vurmak !
Ölümüne ölümüne vurmak. En hafifinden, sesini soluğunu kesecek cinsten vurmak.
Yaşam hakkı vermeden, konuşma, savunma, kendisini ifade etme hakkı tanımadan sadece vurmak…
Vurmak, hem de ne şekilde olursa olsun vurmak. Bel altı, bel üstü ya da neresine gelirse gelsin vurmak.
Bizim gibi düşünmediği için vurmak, bizim gibi inanmadığı için vurmak. Aynı mescitte, aynı camide, aynı cemaatte olmadığı için vurmak.
Aynı parti de, aynı söylemde, aynı ideolojik çizgide olmadığı için vurmak. Aynı lider etrafında olmadığı için vurmak, beni tanımadığı için vurmak, bana inanmadığı, güvenmediği inancıyla vurmak…
Vurmak, hem de öldüresiye, soluk borusunu tıkayıncaya, halden hale çevirincesiye vurmak. Bütün duygu, düşünce ve heveslerini boğazında tıkayıncaya kadar vurmak. Tek kelam dahi edemeyecek hale getirincesiye vurmak.
Öldürmek yani öldürmek.
En basitinden, bir daha toplum içine çıkamayacak hale getirinceye kadar vurmak.
Ülke olarak aynen bu psikoloji içerisindeyiz. Hatlarımız kadar dillerimiz, dillerimiz kadar bakışlarımız ve hepsi kadar kılıçlarımız keskin. Hazır ve hedefe odaklanmış şekilde, birilerinin iki dudağı arasında çıkacak komutu bekleyenleriz bizler. Komut gelir gelmez hedefini yok etmeye programlanmış ruhsuz yığınlar gibiyiz. Bildiğimiz, inandığımız ve kendimizi kodladığımız tek gerçeğimiz (!) vurmak..
Şuan, bir dirhemlik soluk alıyorsak eğer kimimizin sopası yok, kimimizin silahı yok, kimimizin fırsatı ve kimimizin cesareti.
Allah, fırsatsıza fırsat vermesin demiş ya atalarımız, hah işte tam o noktadayız.
Fırsatını bulduğu anda vuracak ve yok etmeye programlanmış ruhsuz, duygusuz, vicdansız, akledemeyen ciddi bir yığın ile birlikte yaşıyoruz. Hem de her an öldürülmeye, yok edilmeye namzet kişiler olarak.
Aklıselim düşünmenin tedavülden kalktığı, saygının, hoşgörünün, affın, merhametin, bağışlamanın, farklı düşünme ve inanmanın da bir insan hakkı olduğu bilincini yoksun bir kitle ile birlikte yaşıyoruz.
Gözlerini kan bürümüş ve kan kokusu ile beslenen bir zümre ile birlikte yaşıyoruz. Bildiği ve inandığı tek şeyin vurmak olduğu bir kitle…
Yumuşak karınları iyi teşhis edilmiş olan bu kitle, her an patlamaya hazır bomba niteliğinde hepimizle içiçe yaşamaktalar. Gözleri fırıl fırıl dönmekte ve hedeften hedefe kararsızlık içerisinde gezinirken, tek inancı vurmak olan bir kitle..
Tipik ve modern köleler niteliği taşıyan bu kitle, dört kavram üzerine bina edilmiş ve o dört kavramdan başkasını gözü görmeyen, bütün inançsal ve ideolojik değerlerini sadece o dört kavram üzerine inşa etmiş cehaletin sınırlarını tepetaklak eden bir zümre.
Ülke olarak bu denli tehlikeli bir süreç ve seviye de seyrederken, ya bir an evvel akıllarımızı kendi kontrolümüz altına alacak, daha sağduyulu, daha kavrayıcı ve kuşatıcı olacağız, ya da hep birlikte birbirimizi yok edeceğiz.
Görü dönüşü olmayan bu tehlikeli süreç, nereye gidiyoruz sorusunu sormayı zaruri kılmaktadır.