VER ELİNİ ÖPEYİM USTA!
Başta söyleyeyim: “Öğretmenler mi sanayi sitelerindeki ustalar mı daha iyi eğitimci?” diye bir suâlle karşılaşsam tereddüt etmeden “Ustalar!” derim.
Hangi öğretmen, ümîdini tüketmiş talebeleri karşısında “Yok canım, bundan adam olmaz, bunu doğruca sanayiye vereceksin.” dememiştir? Herkesin şuûr altında o çocukları ancak sanayinin adam edeceğine dâir bir kabul vardır. Yanlış da değildir. Bunun bir hakîkat olduğunu gösteren çok fazla tecrübe vardır.
Sanayi deyip geçtiğimiz alın teri ocaklarına büyük hürmet gösterelim. Aslında millî eğitim bakanlığı ve cemiyetin derdini dert edinmiş bütün müesseseler bu güzel insanlara madalya vermeli.
Okulların adam edemediği, karşısında çâresiz kaldığı cemiyetin en dip tiplerinin mecbûrî istikâmeti sanayi siteleridir. Buralardaki eli öpülesi ustalar öğretmenler gibi yakınmazlar. Zâten fazla tercih imkânlarının olmadığının da şuûrundadırlar. Yıllardan beri bu hiçbir baltaya sap olmaz kişilerle uğraştığı için telâşa da kapılmaz. O, kişisel gelişim kitaplarından, seminerlerinden değil hayattan ve gelenekten öğrendiği bilgi ve tecrübeyle en aykırı tipleri bile nasıl adam edeceğinin derin kavrayışı içindedir. Bu yüzden rahattır, bu yüzden mızmızlanmaz. Hayır hayır! Dayaktan, küfürden, hakâretten bahsetmiyorum. Basbayağı eğitimden, daha doğrusu tâlim-terbiye, hatta maâriften bahsediyorum. Elbette her câmiada olduğu gibi bu câmiada da psikolojisi bozuk, sopayı, küfrü, hakâreti terbiye metodu olarak kullananlar vardır. Ama nice eli öpülesi, tam tamına “insan” kahramanlar da var. İşte madalya verilsin dediğim bu ikincilerdir.
Bütün cemiyet nâmına o kadar büyük bir iş yapıyorlar ki… Bırakın öğretmeni, anne-babanın bile ümîdini kestiği nice çocuk sanayi deyip geçtiğimiz ocakta hamur olur, pişer ve cürûfundan arınarak cemiyete faydalı bir eleman hâline gelir. O güzel ustalar olmasa kim bilir hangi köşede bali çekiyor, hangi köşede kira ile adam vuruyor, hangi mafya babasının eteğini öpüyor, hangi evi soymak için balkonundan tırmanıyor olacaktı…
Evet, o ustalar yıllarca eğiticilik dersi almış birçok öğretmenden daha iyi bir talim-terbiyecidir. Talebesinden şikâyet etmek yerine ondan nasîbince iyi ve faydalı bir insan çıkarmak için dervişâne kolları sıvar, işine koyulur. Netîce ekseriyetle müspettir. Nitekim yetiştirdikleri çocuklar hayâta atıldıktan sonra ustalarının üzerlerindeki hakkını idrâk ederler ve yıllar yıllar sonra bile yaşlı ustalarını ziyaret ederler, ellerini öpmeyi ihmâl etmezler.
İki misal:
Bir berber dostum anlatıyor:
-Hocam, düğüne hazırlanıyorum. Eniştemin evini kiraladım. Hem yüksek bir fiyat istedi hem de altı aylık peşin. Yüksek fiyata râzıyım da altı ay peşin zor; param yok. Ne yapsam diye kara kara düşünüyorum, bir çâre bulamıyorum. Kalktım ustamın dükkânına gittim. Para istemek için değil, öylesine… Kapıdan girdim, ustam, “Mustafa, ne üzülüyorsun, bu dünya üzülmeye değmez. Kaç liraya ihtiyacın var, söyle.” demesin mi? Ben bir şey söylemedim, yüzümden anlamış. “Yok ustam, ben para için gelmedim.” dediysem de dinlemedi. Çâresiz söyledim. “Tamam, öğleden sonra gel al.” dedi. “Ustam, ben borcumu ev kirâsı gibi ay ay ödesem olur mu?” dedim. “Mustafa, nasıl istersen öyle öde. Bulabilirsen ödersin, bulamazsan Allah kerim.” dedi.
***
Gözlerim dolu dolu… Herhangi bir öğretmen ile talebesi arasında bu kadar köklü ve samîmî bir bağ kurulabileceğine inanır mısınız? Zor, çok zor…
İkinci misal:
Arabanın yağını değiştirmek için sanayiye gittim. Oturduk, çaylar ısmarlandı, muhabbet ediyoruz. Sanayi böyle… Çayları zekâca yetersiz olduğu belli bir çocuk getirdi. Ama yüzü gülüyor, mutlu… Çayları dağıttıktan sonra “Ustam, yapacak başka bir şey var mı?” dedi. Usta “Tamam Mehmet, sağol.” dedi. Usta bir huniyle yağ dökmeye çalışırken Mehmet geldi, “Ben dökeyim usta.” dedi. Beraber döktüler. Manzara çok tesîr etti. Ustaya hislerimi söyledim. “Bizden çok çok iyisiniz. Şu çocuğu da hayâta katmışsınız ya, kıpır kıpır, musmutlu. Valla bizden iyisiniz. Allah razı olsun.” dedim. “Hocam, ne diyorsun, o buranın gülü, gülü!” dedi. İşte bizim hiçbir şey olmaz sandığımız zekâca yetersiz bir çocuk sanayide böyle görülüyor, sevgi buluyor, faydalı bir eleman oluyor. Gelin de şu ustanın elinden öpmeyin!
Her şeyi düzelteceğini sandığımız eğitim, ülkemizde maalesef tersine işliyor. Kötüyü düzeltemediği gibi iyiyi de bozuyor. İnsanın şöyle diyesi geliyor: “Eğitim şart ama bizim okullarda değil; aile ocaklarımızda, geleneklerimizde…”
Siz rahat hayatlarınızı yaşarken orada bir yerlerde o güzelim ustalarımız belki adını bile duymadıkları Ahi Evren nefesinin kendine ulaşan kırıntısıyla insan yetiştirmeye devâm ediyorlar. Hepimiz için…
Ver elini öpeyim usta!