TÜRKİYE DÖNÜYOR, ÇINGAR BUNDAN ÇIKIYOR
Türkiye Sûriye’de yabancı bir toprağı işgâl etmiyor. Türkiye kendi topraklarına dönüyor.
Türkiye dönüyor ve iç ve dış düşmanların feryâdının tek sebebi bu.
Mesele Türkiye’nin Afrin gibi küçük bir şehre girmesi değil, bütün şer güçlerin ümitlerini yere seren, bütün şeytânî oyunları dağıtan, düşmanlarını şaşkaloz eden “dönüşü”dür.
Türkiye, iki yüz yıldan beri çıktığı “târihte tâtil”inden dönüyor ve yeniden târih yapıcı rolünü kuşanıyor. Dostların sevinç ve ümîdi, düşmanın kaygı, hayâl kırıklığı ve telâşı bu yüzden.
Türkiye, inançlarının sıfırlanmak istendiği absürt ve zâlim bir mâcerâdan îmânına dönüyor.
Türkiye, karanlık mahfillerde kendisine çizilmiş eksenden çıkıyor, kendi eksenine dönüyor.
Türkiye, kanla suladığı, vatan kıldığı, üzerinde elli altmış devlet kurulmuş coğrafyasına dönüyor. Bu coğrafyayı yüz yıldan beri sömürmüş zâlimler hafakanlar geçiriyor. Çünkü artık bu düzeni devâm ettiremeyeceklerini görüyor, bu yüzden ortalığı ateşe veriyorlar.
Türkiye, yüz yıldan bu yana hapsedildiği ulus devlet kafesini parçalayıp bin bir hîle ile koparıldığı ümmet ufuklarına dönüyor. Bu topraklardan İslâm’ı silmek demek olan Şark Meselesi’ni çözmek için ezme yolunu da okşama yolunu da deneyip bir türlü muvaffak olamayan Batı dünyâsı gelinen bu nokta karşısında saçını başını yoluyor.
Türkiye, sahte müttefiklerinin çöpe atmaktansa bize verdiği çakar almaz silahlardan kendi millî imkân ve zekâsına dönüyor. Artık istediği askerî operasyonu yapabiliyor, düşman ikide bir bize ayar verme, elimizi kolumuzu bağlama imkânını kaybettiğini görüyor ve buna fenâ hâlde bozuluyor.
Türkiye Tanzîmât’tan bu tarafa devâm eden Batıcılık mâcerâmızın bizi nasıl şaşkınlaştırdığını fark ediyor ve bu uzun yanlıştan dönüyor. İçerdeki devşirilmişler ve dışardaki ağa babaları hop oturup hop kalkıyorlar.
Türkiye, târîhî çizgisine muvâfık duruşunu kaybetmişti. Durduğu yer yanlış olan bir milletin her yaptığı da yanlış olur. Türkiye şimdi târîhî çizgisi istikâmetinde bir duruşa dönüyor. Tarih kaçkınları çıldırıyor.
Türkiye, alan el olmaktan tekrar veren el olmaya dönüyor. Verdikçe mazlumlar gülüyor, mazlumlar güldükçe Türkiye’nin etrafında bir sevgi hâlesi büyüyor. Türkiye tekrar sevgiyle, paylaşmakla, adâletle büyümenin örneklerini veriyor. Zulümle büyüyenlerin yüreğine korku düşüyor.
Türkiye Hz. Peygamber’in ayağının tozuna dönüyor. O tozun hayat ve şuur kaynağı olduğunu bilerek… Bizi O’nun mübârek izinden koparıp yolsuz yordamsız bırakmak isteyenler dizlerini dövüyor.
Türkiye Kitab’ına dönüyor. Kalplerden bütün kâinâta aydınlık bahşeden Kitab’ına… Oysa bizi yok etmek isteyenlerin bütün ümîdi bizi Kitab’ımızdan koparmaktı. Ümitleri suya düştü. Bizi Kitab’ımızdan kopararak varmak istedikleri netîcenin zıddı gerçekleşecek. Kitab, hükmünü yine icrâ edecek, kendine bağlananlar güçlenecek ve büyüyecek.
Türkiye Alparslan’ına, Selâhaddîn Eyyûbî’sine, Osman’ına, Fâtih’ine, Yavuz’una, Süleyman’ına, Abdülhamid’ine dönüyor. Bizim dünyâmızı sahte kahramanlarla doldurup kendi dünyâlarına râm etmeyi planlayanların suratları mosmor kesiliyor.
Türkiye Yunus’una, Mevlânâ’sına, Edebalı’sına, Emir Sultan’ına, Hacı Bayram’ına, Akşemseddin’ine, Ebüssuud’una dönüyor. Bu temelden yükselecek gönül medeniyetinin kimlerin çanına ot tıkayacağını görenler aklını kaybetmiş vaziyette sağa sola saldırıyor.
Türkiye târîhî kodlarına dönüyor.
Türkiye, şahsiyetine dönüyor.
Türkiye, yüz yıllık esâret zincirlerini kırıp istiklâline dönüyor.
Türkiye rûhuna dönüyor.
Türkiye, ayağını kadîm medeniyetine yeniden basıyor.
Türkiye kendi insanına dönüyor.
Türkiye kendi gök kubbesine dönüyor.
Türkiye rüyâlarına dönüyor.
Türkiye kendine dönüyor.
Müslüman Türk’ün düşmanlarının feryat-figânı da bundan kopuyor.
Türkiye’nin kendine dönmesi dünyâ târîhini değiştireceği için bütün dünyâ da Türkiye’nin başında dönüyor.
Zaman da dönüyor ve Türkiye’nin dönüşü engellenemeyecektir.
Türkiye’nin dönüşünden ödü kopanlar elbette Afrin’e dönüşümüze şiddetle karşı çıkacaklardır.
Ama ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karâr vardır ve bu karârın dönüşü yoktur.