Yıllar önce Beşşar Esed’in baskıcı politikaları, katliama dönüşmesiyle birlikte çaresiz kalan halk, çocuk çocuğuyla eline geçirdiği birkaç parça eşyayla çaresizce yola çıktı. Evlerini, topraklarını, kültürlerini, anılarını bırakmak zorunda kaldı.
Esed, onların umutlarını yok etti, geleceklerini elinden aldı, milyonlarca insanın tek çaresi hayatta kalmaktı. Avrupa’ya gitmek isteyen yeni bir hayat için ışık arayan bir kısım Suriyelilerin çoğu, bunun bedelini Esed’ten kurtardığı son şey, yani canlarıyla ödedi. İnsan tacirleri, onları ufak akıntılara bile dayanmayan botlarla Avrupa’ya doğru ölüme gönderdi. Bu botlarla en fazla Yunanistan'a (o da şansları varsa) geçebilenler Yunan askerleri tarafından acımasızca dövüldü hatta bazılarını botları batırıldı. Binlerce insanda kadın, çocuk demeden son nefeslerini Akdeniz’in sularında verdi.
Suriyeli Aylan bebek, mülteci dramının sembolü, cansız minik bedeninin kıyıya vurduğu fotoğraf hepimizin yüreklerini sızlatmıştı. 3 yaşındaki bu beden, ailesiyle birlikte Yunanistan’a lastik botla geçmeye çalışırken botun batmasıyla boğulmuş hayatını kaybetmişti. Ufak ufak dalgaların kucaklayıp incecik sahil topraklarına bıraktığı bu can, her şeyi insanlığa anlattı.
Esed’in gözü dönmüş yönetiminin bedelini en çok kendi halkı ödedi sonra da çaresiz milyonlarca sığınmacıyı ev sahipliği yapan Türkiye. İlk göç dalgasında sınırda kamplar oluşturuldu. Sığınmacıların her ihtiyacı Türkiye tarafından karşılandı ancak savaşın uzamasıyla bu insanlar kamplardan çıkıp ülkenin her yerine dağıldı.
Suriyeliler, evlerini tuttu. İyi kötü iş sahibi oldu. Sağlık, eğitim gibi temel sosyal ihtiyaçları karşılandı. Bir nesilleri burada doğdu büyüdü. Anavatanlarını hiç görmedi. Milyonlarca insanın maliyeti Türkiye’nin cebinden çıktı. Türk ekonomisi savaşa girmedi ama çok etkilendi.
Esed’in gidişi hep Suriye’yi hem de Türkiye’yi bayram yerine çevirdi. Milyonlarca insan, kendi anavatanlarına gitmek için hazırlık yapıyor. Bu bedel kolay ödenmedi. Güle güle ÖZGÜR SURİYE HALKI...