AK Parti ve CHP genel başkanları da önceki akşam bir araya
geldiler. Bu yemekli buluşmanın maksadı koalisyon hükümeti kurmak.
4 saat 20 dakika gibi hayli uzun süren toplantının müsbet bir seyir
takip ettiği her iki partinin konuyla alâkalı temsilcilerinin
açıklamalarından ve daha sonra sızan haberlerden öğrenildi.
Bir kere şunu tesbit etmek lazım:
Ortaklık kurulsun veya kurulmasın; ondan daha mühim olan iktidar
partisiyle ana muhalefet partisi hey'etlerinin, liderlerinin aynı
masa etrafında bir araya gelebilmeleri, yemek yiyebilmeleri, sohbet
etmeleri, memleket mes'eleleri üzerine konuşmalarıdır.
7 Haziran'dan evvel bir düşüncemiz vardı. AK Parti tek başına
iktidar olsaydı sn Ahmet Davutoğlu'na "haftada bir gün mecliste
grubu bulunan parti liderleriyle bir araya gelip müzakerelerde
bulunmalısınız" diyecektik. Adı geçen parti birinci olsa bile tek
başına iktidar olamayınca bu teklifimizi yapamadık. Fakat hükümet
kurulduğunda Başbakan bunu hayata geçirebilir. Milyonlarca oy almış
bir parti de onun lideri de göz ardı edilemez. Kim istişare edip de
pişman olmuş?
AK Parti-CHP koalisyonuna gelince:
Her iki partinin sözcüleri, partilerinin zıt akımlardan
geldiklerini tekraren belirttiler. Bu doğru bir teşhistir. Doğru
tek olduğuna göre aksini düşünmek yanlıştır. Çünkü deyim "cem-i
zıddeyn muhaldir/zıtların toplanması imkânsızdır" der. İki zıt
akımın temsilcileri olanca iyi niyetleriyle bir araya gelmiş
olsalar bile denkleme tesir eden onlarca sebep var. Bunları yok
sayarak hükümet olunamaz. Olunsa da ömürlü olmaz. Kaldı ki iki
partinin dış politika, milli eğitim... gibi alanlarda uçurum
denecek denli görüş ayrılıkları var. Muhtemel çalışmalar, için
seçilen kelimeler bile aykırı. Sn Kılıçdaroğlu "restorasyon" derken
sn Davutoğlu "reform" demekte. AK Partinin 13 yıllık mazisine
restorasyon, tamir, inşa ve düzeltme mantığıyla bakmak, bu partinin
bütün geçmişini reddetmek olur. Böyle bir neticeyi Ahmet
Davutoğlu’nun kabulü mümkün değildir.
İki sn genel başkan pazartesi akşamı yemekli bir toplantıda
Türkiye, bölge ve muhtemelen bizi alâkadar eden dünya mes'eleleri
hakkında fikir teâtisinde bulundular. Hükümet arayışı da esas
parçasıydı. Bu meyanda elbette öncelikli olarak terör ve terör
örgütleri görüşüldü. Böyle bir toplantının faydadan uzak olduğunu
hiç kimse ileri süremez. Tasavvur ettiğimiz teklifimiz gibi mutad
bir hâl alması da arzuya şayandır. Diğer liderle de
yapılmalıdır.
Ama; iki veya daha fazla partinin bir mukaveleye dayanarak ortak
hükümet kurmaları farklıdır. Her iki parti iki zıt dünya görüşüne
mensuptur. Sn Kılıçdaroğlu, genel başkan seçildiğinde her ne kadar
"Yeni CHP" dediyse de bu partinin ulusalcıları "yeni chp'ni de al
git!" diye sert bir muhalefet gösterdiler. CHP mazisiyle yüzleşip
özür dilemesi gereken yerlerden af ev özür dilemedikten sonra yeni
olması, temizlenmesi ve ortaklığı hak etmesi düşünülemez.
Diğer taraftan sn Davutoğlu'na su-i zan edilmesi haksızlık olur. Sn
Başbakan'ın Cumhurbaşkanı sn Erdoğan'ın arzusu hilafına, O'na
rağmen bir koalisyon sözleşmesine imza atması beklenmemeli. Üstelik
sadece Külliye değil, AK Parti tabanı da -hele- CHP ile koalisyona
karşı. Koalisyon isteyenler, şüphesiz ki iyi niyetliler. En büyük
gerekçeleri de ülkenin hükümetsiz kalmaması. Ama kaygıya gerek yok;
Hükümetsiz kalmayız. Aynı şekilde koalisyon istemeyenler de son
derecede iyi niyetliler. Çünkü koalisyonlar zaman kaybından,
yerinde saymaktan öte bir şey kazandırmadı.
Terör dört koldan saldırırken, Türkiye, her gün bir kaç şehit
birden verirken herkesin bir tarafa çekeceği bir iktidar, sadece
hüsran sebebi olur. "Şirket Hükümet"e değil, "Güçlü İktidar"a
muhtacız. 45 gün dolunca veya henüz dolmadan gerekli çalışmalar
yapılarak mevcut Davutoğlu Hükümetinin devamı temin edilmeli, 15
Kasım'da seçime gitmelidir.