Tunus Arap Baharı’nı başlatan ülke olarak tarihe geçti. Muhammed Muazizi adlı işportacının 17 Aralık 2010 yılında polisi protesto etmek için kendini yakmasıyla başlayan Yasemin Baharı daha sonra Arap Baharına dönüştü…

Tunus’un tarihine baktığımızda Mısır ve diğer Arap ülkelerindeki Baas tabanlı diktatör yönetimi görmekteyiz. Fransa’nın sömürgesi olan Tunus’un 1956 yılında bağımsızlığını kazanmasının ardından başa gelen Habib Burgiba 1987 yılına kadar iktidarda kaldı. Burgiba yönetimi yaklaşık 30 yıl boyunda Müslümanlara çok fazla kısıtlamalar getirdi ve büyük bir zulüm politikası izledi. Müslümanların ibadetlerini kısıtladı, sokakta dahi başörtüsü takmalarına dahi izin vermedi.

Ardından başa gelen Zeynel Abidin Bin Ali iktidarı da Müslümanlar için baskıların daha da arttığı bir dönem oldu.

1969 yılında Raşid Gannuşi öncülüğünde İslâmî Yöneliş Hareketi ismiyle kurulan Nahda diktatör rejimlerin baskısı gölgesinde gelişti. Zulüm ve baskı altında geçen bir tarihe sahip olan Nahda hareketi Müslüman Kardeşlerle aynı kaderi paylaşmıştır.

Muhammed Muazizi’nin başlattığı Yasemin Devrimi ile ülkeyi terk eden Zeynel Abidin’in ardından 23 Eylül 2011 yılında yapılan ilk demokratik seçimde 23 yıllık sürgün hayatı sona eren Raşid Gannuşi’nin liderliğindeki Nahda oyların yüzde kırkını alarak hükümet kurma yetkisi kazandı. Tek başına hükümet olabilecekken Nahda liderliği paylaştı ve koalisyon hükümeti kurdu.

Diğer Ortadoğu ülkeleri gibi Mısır ve Tunus da demokrasi yolunda hep aynı aşamalardan geçti. Ancak Tunus’un Mısır’a nazaran özgürlükleri savunmada daha öncü olduğunu söylenebilir.

Mısır’da yapılan ilk demokratik seçimle gelen bir partinin ordu tarafından darbeyle indirilmesi Tunus muhalefetini hareketlendirdi. Bunun üzerine Gannuşi “Müslüman Kardeşlerin hatalarını yapmadıklarını söyledi, Mısır’da olanların burada olacağı rüyasını gören var, ama beyhude” açıklamasında bulundu. Ancak bu açıklamalar muhalefeti ikna etmedi.

Gannuşi aynı zamanda Mısır’daki darbenin kabul edilemeyeceğini de söyleyerek Müslüman Kardeşlerin yanında olduğunu da vurguladı.

Mısır’da olduğu gibi Tunus’ta da devrimin başarılı olmasını istemeyen çevreler Müslüman ülkelerde barış ve demokrasinin tesisini engellenmeye çalışılmakta.

Tunus’da son günlerde başlayan muhalif liderlere suikast girişimi ülkede karışıklıklara yol açtı. İlk olarak Şubat ayında komünist muhalif lider Şükri Beliyd öldürüldü, 26 Temmuz’da ise ikinci cinayet gerçekleşti ve Muhalif Halk Cephesi Partisi Genel Başkanı ve Kurucu Meclisi Üyesi Muhammed el İbrahimi öldürüldü. İbrahimi hem dindar hem de milliyetçi bir muhalifti, sabah namazında oruçlu vefat ettiği söylenmekte.

Bu ilk cinayetle şoka giren Tunus, o şoku atlatamadan yeni bir suikast dalgası ile karşı karşıya kaldı. Mermiler aynı silahtan çıkmıştı. Cinayetlerin arkasında derin devletin olduğuna dair güçlü duyumlar var.

Cinayetlerin sebebi Mısır’daki gibi halkı sokağa dökerek hükümetin devrilmesini sağlamak…

Beklenen oldu ve muhalifler halkı sokağa döktü…

Tunus’ta halk şu an patlamaya hazır bir bomba gibi, bütün cinayetlerden hükümeti sorumlu tutuyor ve “Hükümet insanlarımızın ölmesini istiyor, hükümetin gitmesini istiyoruz” diyorlar. Muhalifler Mısır’daki modeli şablon olarak Tunus’ta uygulamak istiyor.

Tunus şu an Mısır’da yaşanan olayların yaşanmaması birçok önlem alabilir. Nahda partisi lideri Gannuşi “Biz İhvan’ın yaptığı hataları yapmadık” derken aslında önemli bir vurguda bulunmuştu. İki partinin de unutmaması gereken şudur, seçimlerde yüksek oy almışlardır ve halkın çoğu kendilerini desteklemiştir, ancak bütün ülke kendileri gibi düşünmemekte, halkın büyük çoğunluğu iktidara temkinli ve önyargılı bakmaktadır. Bu yüzden yönetimin hassas dengeleri koruması önemlidir.

Hükümet Neler Yapabilir?

- Hükümetin sadece Müslümanları değil Musevi, Hristiyan, ateist, komünist bütün kesimleri kucaklaması ve bağrına basması ülkede ve tüm İslam aleminde bütünlüğü ve barışı daim edecektir. İktidardaki Parti öyle bir sevgiyle demokratik ortam sağlamalı ki, solcusu da, ateisti de, her dinin mensubu da ve tüm mezhepler de “iktidarda benim partim var” diyebilsin.

- Tunus’ta tüm halkı birbirine yakınlaştıracak bir sevgi politikasının devlet kademelerinden halka yayılan bir şekilde tüm ülkeye hakim olması çok aciliyetli. Öfke ve nefretin kaynağı sevgisizliktir. Sevgi hakim olsa insanlar konuşarak sıkıntılarını aktarabilir ve daha çabuk çözüm yoluna gidilebilir. Sevgisizlikten kaynaklanan öfkenin ana sebebi Baas iktidarlarından kalma Darwinist eğitimdir. Bu eğitimden geçen halk ve askerler de insanı değersiz gördükleri için Mısır’da da savunmasız çocuk ve kadınlar dahil insanları katletmeyi makul görmekteler.

- Hükümetin, halkın, muhalefetin, ordunun, askerin “kardeşi kardeşe kırdırmak isteyen bu derin devlet oyununun birlikte bozalım” diye konuşmaları gerekir. Alacakları kararları sevgi ortamı içinde istişare ile alırlarsa muhalefet de memnun olur. Hükümet ve muhalefet karşılıklı taleplerini aktarmalı ve bu talepler gerçekleşmelidir.

- Ülkemiz haricinde Ortadoğu ülkelerinde ordu adeta halka karşı silahlanmakta ve halkını düşman bilmekte. Halkın orduyu güçlendirmek için verdikleri paralar kendilerine zulüm ve ölüm olarak geri dönmekte. Mısır ve Suriye’de bunu çok net görüyoruz. Tunus ordusu da hazırlandığı darbe girişiminde aynı yöntemi kullanacaktır.

- Önemli bir konu da kadın haklarına önem verilmesi. Başı açık ve kapalı bayanların iç içe ve dayanışma içinde olması sağlanmalı. Başı açık bayanlar daha ön plana çıkartılmalı, onlara geniş imkan verilmeli. Bu şekilde başı açık ve kapalı ayrımı ortadan kaldırılmalıdır.

- Tunus’ta şefkati, sevgiyi ön plana alırlarsa ve modern İslam anlayışını, sahabe İslam anlayışını ön plana çıkarırlarsa, sanatı, bilimi, estetiği, demokrasiyi çok yalın şekilde ortaya çıkarırlarsa halkın yatışması sağlanabilir ve olaylar büyümeden engellenebilir.

- İhvan ve Nahda olaylara siyasetle değil, samimi Müslümanlıkla bakmalıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin söylediği gibi “Siyaset ciheti ruhları karartır”. Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri "Euzubillahimineşşeytani ve's siyase" demiştir. İslam siyasetle hakim olmaz, sevgi ile hakim olur. Çünkü Müslüman ahlakı siyasetle değil sevgiyle hakim olur.

- Tunus’ta halkın giyimine, yemesine içmesine karışmak insanları sıkar ve dengelerini bozar. Herkesin özgür olduğu hissettirilmeli. Eğer bu yapılmazsa toplum ikiye bölünüyor. Nitekim şu an Tunus’ta bu büyük tehlike. Son olaylarda sokağa dökülen halk “biz ve dindarlar” ayrımı yapmaktadır. Bunun olmaması için “bütün Tunus sizin” denmeli, başı açık ve dekolteli bayanların da sevildiklerini hissedecekleri bir politika izlenmeli.

Tüm bunlar Tunus’taki gerilimi azaltacaktır, ama kesin ve tek çözüm sevgi birliği olan İslam Birliği’dir. Nahda İslam Birliği’ni gündeme getirip bu konuda da öncü olabilir.

İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)

Tülay Kumaşçı