Teori ile pratik arasında toplumlar ve fertler başlıklı bu yazımızda önce teori ve pratik kavramlarını açıklayalım.

Teori, Antik Yunan’dan gelen bir kelimedir. Türkçesi “kuram” olarak bir kelime türetilmiş olsa da daha çok teori sözcüğü yaygındır. Teori sözcüğünün Osmanlıcadaki karşılığı “nazariyedir.” Günümüzde bu da artık (maalesef) kullanılmamaktadır. Ne Osmanlıca ve ne de Türkçe sözcüğü değil, Antik Yunan’dan gelen bir sözcüğü yaygın olarak kullanıyoruz.

Şimdi bunu bir tarafa bırakalım ve teori nedir onu açıklayalım.  

Teori, herhangi bir konuyu ya da olayı açıklamak için kullanılan düşünce sistemidir. Teori, genel, makul ve anlaşılabilir olmalıdır. Teori, açıklanabilir, genel, bağımsız görüş ve düşüncelere dayanmalıdır. O düşünceler etrafında kalınarak doğada, toplumda, Devlette ya da herhangi bir konuda işe yarayacak mantıklı sonuçlar ve önermeler geliştirilmelidir.  

Şimdi de pratik nedir onu açıklayalım. Pratik kelimesi Fransız kökenli bir kelimedir. Pratik, uygulama becerisidir. Pratik demek “uygulamayla ilgili” demektir. “Uygulama” kelimesi Türkçe’dir ve Ülkemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. Uygulama kelimesinin Osmanlıca karşılığı “tatbikattır.”

Bu yazıda elbette asıl anlatmak ve açıklamak istediklerim “teori ve pratik” kelimelerinin tanım ve açıklamaları değildir.

Bu yazıda teori ve pratik arasında toplumlar ve fertler bağlamında şu hususları sizlerle tartışmak ve bu hususlara sizlerin de dikkatini çekmek istiyorum.

1-Hayatın bir teorisi, bir pratiği vardır. Toplumlarda pratik her daim teoriden önde ve baskındır. (Uygulamanın teoriden önde ve baskın olması, onun doğru ve haklı olduğu anlamına gelmez.)

2-Toplumlarda bir bugün odaklı yaşayanlar, bir de dün, bugün ve gelecek odaklı yaşayanlar vardır. Bugün odaklı yaşayanlar için teori koca bir sıfırdır, onlar pratiğe inanırlar. (Bugünü yaşayıp dün ve gelecek odaklı olmayanlar para, menfaat ve benzeri güdülerle yaşarlar ve dikkate değer insanlar değildirler.)

3-Toplumlardaki fertlerin büyük çoğunluğu için teori bir anlam ifade etmez. Onlar gördüklerine ve yaşadıklarına inanırlar. Bundan dolayı da günlük yaşarlar. (Günlük yaşayanlar ciddiye alınacak insanlar değildirler.)

4-Bir toplumda teori pratiği değiştirirse inkılâp (devrim) ve gelişme, pratik teoriyi değiştirirse curcuna ve kaos yaşanır. (Peygamberlerin her biri birer devrimcidir. Çünkü pratiği değiştirmiş ve toplumları geliştirmişlerdir.)

Pratik kendisine teori oluşturmaya kalkarsa, bir müddet o teori varmış gibi sayılsa da uzun vadede o teori çöpe atılır. (1879-1799 yılları arasında, Fransız Devriminden sonra, Fransa’da Maximilien de Robespierre denilen bir manyak, elde ettiği pratik başarılardan sonra, kafasına göre teori ve hatta bir de tinsel/şekilsel törenler uydurmuş olsa da, saçmalığı en fazla 10 yıl sürdü ve tarihten silindi gitti.)

5- “Yaşlılar yapabilse, gençler düşünebilse” şeklinde bir veciz söz vardır. Teori düşünme becerisi, pratik uygulamanın kendisidir. Bir topluma ve bir kişiye hem teori ve hem de pratik gerekir.  

Ben teori ve pratik noktasında şunu öneriyorum: “Ey İnsan! Tecrübe, bilgi ve sükunet sol tarafında ve kudret, cesaret ve heyecan sağ tarafında olsun. Bu ikisi arasında dengede yürü.”

Bu fikrimi ve bu hitabımı duyup da yerine getiren fertlerden oluşan bir toplum huzurlu ve başarılı bir toplumdur.  

6-Teorisiz pratik kısa sürede başarı gibi görülse de uzun vadede hiçbir işe yaramaz.

Attila, İskender ve Cengiz Han, pratik bir liderler idi. Attila Hun imparatoruydu. İskender Makedonya Kralı idi. Cengiz Han  Moğol Hükümdarı idi. Bunların üçü ne yaptılar? Gücüne ve kudretine güvenerek, Ülkeler fethettiler. Ancak kurdukları devletler ve fetihleri kısa süreli oldu. Ne Attilla’nın, ne İskender’in, ne Cengiz’in uzun süre ayakta kalan bir Devleti olmadı. Ancak Osman Bey’in kurduğu Devlet 600 yıldan fazla bir süre tüm Dünya’da söz sahibi oldu ve 3 kıta, 7 denizde hüküm sürdü. Çünkü Osman Bey’in kurduğu Osmanlı Devleti “teorisi olan bir devlet idi.”  

Osmanlı’nın teorisi, “adalet, doğruluk. ila-yı kelimetullah, kızıl elma, ebed-müddet devlet” benzeri insani ve İslami teorilere dayanmaktadır. Osmanlı bu teorisini, elhamdülillah, 600 yıldan fazla bir süre pratik haline getirmiştir.  

Makul ve mantıklı teorisini pratik haline getiren Devletler uzun solukludur.  

7-Pratiksiz teori hakkında da şunları söyleyebiliriz.

Bir fikir ne kadar mükemmel olursa olsun, bir teori ne kadar makul ve ne kadar güzel olursa olsun eğer pratikte uygulama imkanı ve uygulama fırsatı bulamamışsa, ya unutulur gider, ya da kişilerin zihin ve yüreklerinde saklı kalır. Bunun kimseye faydası olmaz.  

Ben isterim ki, güzel ve faydalı olan, insanlık için huzur getirecek her teori uygulama imkanı bulsun.  (Bir Dinin ilke ve kurallarının teoride kalması kadar saçma bir şey olamaz. Din mutlaka uygulanmalıdır.)

8-Toplumlarda Peygamberler, filozoflar ve alimler, bir teoriye inanmış ve onun için mücadele veren, teorilerinin hayat bulması için çaba ve çalışma gösteren kutlu kişilerdir. Selam olsun Peygamberlere, filozoflara ve alimlere! 

Toplumlarda teori-meori umurlarında olmayan, nerede akşam orada sabah, ne bulurlarsa yiyip içen insan görünümlü mahluklar için teori koca bir sıfırdır. Onlar hayvanlar gibi yaşamaktan zevk alırlar. Toplumlar uçuruma mı gidiyormuş, toplumlarda mutsuzluk mu hakimmiş, toplumlarda insani ve İslami bir teoriye dayanan bir yönetim mi yokmuş, onların umurlarında olmaz. Onlar hayvanlar gibi zevk ve keyif peşindedirler. Onlar teoriye değil pratiğe boyun eğerler. Halbuki makul ve aklı başında olan kişiler, pratiğe değil, makul ve güzel olan teoriye razı olurlar.

9- “İnandığınız gibi yaşamazsanız, bir müddet sonra yaşadığınıza inanırsınız.”  Teoriniz ve sisteminiz uygulanmıyorsa ve siz ne uygulanıyorsa ona inanıyorsanız, inançlı bir kişi değilsiniz. Gerçek iman sahipleri, yaşadıklarına değil, kendi inandıkları fikir ve görüşlerine istinat ederler.

İnsanların yüzde kaçı inandığı gibi yaşıyor, ya da yüzde kaçı yaşadığına inanıyor? Bunu bizim toplumumuz için sorduğumuzda benim fikrime göre, bu toplumun %20’si inandığı gibi yaşıyor, %80’i yaşadığına inanıyor.  

Bunu konu başlığımız ile uyumlu hale getirirsek, bu toplumun fertlerinin %20’si için teori bir anlam ifade eder. Bu toplumun %80’i için teori bir anlam ifade etmez, onlar için yalnızca “pratik” yani yaşadıkları ve uygulamada gördükleri bir anlam ifade eder.  

Bu toplumda Filistin ve Gazze’ye destek için 1000 kişi ile miting yapmak bile zor iken, Filistin ve Gazze için toplanan kişilerde heyecan ve coşku diplerde iken, Filistin ve Gazze'de tarihin en acı dramı yaşanırken bir sanatçının konserine yüzbinler katılıp da bu ahvalde çılgınca eğlenebiliyorlarsa böyle bir toplum gördüklerine ve yaşadıklarına inanır. Onlar inandıkları gibi yaşayamazlar. Yazıklar olsun onlara! Onlar bilmiyorlar. Bilmediklerini bilmiyorlar.

Bu noktada Antik Yunan Filozofu Platon aklıma geldi.

10-"Bilmediğini bilenin arkasından gidin, bilmediğini bilmeyeni uyarın, bilmediğini bilene öğretin, bilmediğini bilmeyenden kaçın." Platon'un bu veciz sözünü konumuza uyarlayalım.

Bir kişi bilmiyorsa, bu mesele değil. Bilmediğini bilmiyor ki, bu meseleden öte, bir faciadır.  Şu anda tüm Dünya’da bu facia yaşanıyor. Bilmediğini bilmeyenler hayatınızı zindan ediyor.

Bu son maddede ifade etmek istediğim husus şudur: Bir toplumdaki insanların içerisinde bilmediğini bilmeyenler çoğunluktaysa, yazıklar olsun o topluma. Onlar teori ve pratik ayrımını düşünecek durumda değildir.

Selam olsun teori ve pratik ayrımımı idrak edenlere ve selam olsun “inandığı gibi yaşayanlara”.

Vesselam.