Hayvan türlerinin çokluğundan mıdır yoksa insanların olgu ve durumlara karşı gösterdiği farklıktan mıdır bilinmez, atalarımız, düşünce, yargı ve tecrübelerini hayvanların öne çıkan bazı özelliklerini insanlarla bütünleştirerek ve insanları hayvanlara benzeterek anlatmışlardır.
Hayvan türlerinin çokluğundan mıdır yoksa insanların olgu ve durumlara karşı gösterdiği farklıktan mıdır bilinmez, atalarımız, düşünce, yargı ve tecrübelerini hayvanların öne çıkan bazı özelliklerini insanlarla bütünleştirerek ve insanları hayvanlara benzeterek anlatmışlardır. Her biri köklü bir tecrübenin, engin bir deneyim ve düşüncenin ürünü olan bu benzetmelerden kaynaklı atasözleri, bizleri uyarır ve uyandırmaya çalışır.
Diyelim ki ardına düşüp gittiğimiz insan; yalancının, şaklabanın, işe yaramazın biri ve her an başımızı belaya sokacak yaradılışta; bu durumda hemen atalarımız devreye girer: 'Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmaz/ kurtulamaz.' ,der. Böylece biz insanların kendimize rehber edindiğimiz kişi seçiminde çok titiz davranmamız gereğini öğütler. Öyle ya kafaları çıkarları ile doğru orantılı olan kişilerden insana hayır gelmez. Bu tiplerin peşine düşenlerin de başları beladan, dertten, sıkıntıdan hatta felaketten kurtulmaz.
Bilirsiniz pek çok insan, kötülüğü kendisine dokunmayan zararlı birinin yaşayıp gitmesine aldırış etmez ve ses çıkarmaz: 'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın', nasılsa 'her koyun kendi bacağından asılır', der ve umursamaz. Ancak empati kurulmadan sineye çekilen her umursamazlık; insanı, insan olmaktan uzaklaştırmakla kalmaz erinde geçinde o umursamazlık onu da huzursuz etmeye başlar.
Atalarımızın söylediği her söz kıymetlidir, değerlidir. Dini hassasiyetlerimizle de örtüşür. Ne diyor Nisa Suresi 58. ayet: 'Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.' O nedenle emanet edeceğimiz her ne ise vereceğimiz kişileri iyi değerlendirmeli ve özenle seçmeliyiz. 'Kediye ciğer emanet edilmez.', diyen atalarımız boşuna bu sözü söylememişler. Sahi ciğer dedim de aklıma geldi. Bazen, çaresizliğimiz 'ciğeri beş para etmez insanlardan' medet ummaya mecbur bırakır insanı. İşte o zaman da 'Denize düşen yılana sarılır.', sözü düşer aklımıza. Bilirsiniz, akılsız, ahmak ve yumuşak başlı insanlar, istemediği durumlara karşı seslerini çıkaramazlar. Bu durumdan dolayı da çıkarı ağır basanlar, sömürür bu zavallıları. Böylesi duruma düşenler için atalarımız, hemen imdada yetişir ve 'İnsan eşek olunca semer vuran çok olur.', der; der de biz insanlara ne yapıp edip eşek olmamayı öğütler.
Ne olursa olsun, 'balık baştan koktu', 'atı alan Üsküdar'ı geçti.', 'at izi it izine karıştı' bundan sonra yapacak bir şey yok deyip karamsarlığa düşmek kenara çekilmek yanlıştır. 'Ölme eşeğim ölme yonca bitsin de ye!' diyerek bize çizilen yolda başımızı öne eğip yürümek ve akıbetimizi beklemek yaradılış gayemize ters düştüğü gibi kendimizi de inkardır. O halde 'Meydanı boş bularak bulanık suda balık avlamaya çalışanları', 'kurt dumanlı havayı sever' mantığı ile hareket edenleri görmezden gelmenin, 'Devletin malı deniz yemeyen domuz' diye düşünen domuzlarla mücadele etmemenin haklı hiçbir gerekçesi yoktur, olamaz. 'Deveyi havuduyla yutanlarla', 'kuzu postuna bürünmüş kutlarla' kıyasıya ve açık bir biçimde mücadele etmek şarttır, elzemdir. Yoksa 'beslediğimiz kargaların gözlerimizi oymaları' şiddetini artırarak devam eder.
Tavuklar, istedikleri kadar 'bugün son, bir daha yumurtlamayacağım" desinler, istedikleri kadar yemin etsinler ertesi gün yine yumurtlayacaklardır. Atalarımız boşuna, "Tavuk g... tövbe tutmaz.", dememiş. O nedenle yalan söylemeyi huy edinmiş oryantallerin bu huylarından vazgeçmesini beklemek beyhudedir, 'deveye hendeği atlatmakla' eşdeğerdedir.
Atalarımız, 'İt kağnı gölgesinde yürür de kağnı gölgesini kendi gölgesi sanırmış', diyor. O halde kağnı gölgesinde yürüyüp de kağnının gölgesini kendi gölgesi sanan itlere karşı insan olarak gardlar alınmalı ve bu 'at cambazlarına' meydanın boş olmadığı her durumda ve her platformda hatırlatılmalıdır.