Tarih Dün Bizi Nasıl Çağırmıştı?
9. yüzyılın başlarından itibaren Türklerin Müslüman olmaya başlamasının ardından. Orta Asya’dan büyük göç kafileleri halinde İslam Medeniyetinin dini, siyası ve askeri merkezi Ortadoğu’ya göçerek bura merkezli olarak Selçuklu ve Osmanlı devletlerini kurmaları, Türk tarihi , İslam tarihi yanında bütün insanlık tarihinde çağların en büyük “AYDINLIK DÖNÜM NOKTASI” olmuştur. Türkler, Müslüman olmakla bir kere “millet olmak” süreçlerini tamamlayarak milli varlıklarının devamını ebedi olarak garanti altına almışlardır. İkinci olarak, İslam medeniyeti ve ülkelerinin en buhranlı bir zamanında bunun yaşamasına vesile olmaya yönelik “taze bir kan” vermeleri, adı geçen dini Bizans ve Şia’nın saldırılarından kurtarmak yanında, yeni Türk –İslam sentezinin getirdiği, tarihin en “ADİL YÖNETİMLERİ” sayesinde de Atlantik’ten Pasifik’e ve Hint Okyanusundan Karadeniz’e kadar yönetimleri zulüm yönetimine dönüşmüş birçok milletin de “kurtuluş ümitleri” haline gelmeleriyle birlikte, bu milletler kendi istekleriyle Selçuklu ve Osmanlı yönetimlerine girmeleriyle, dünya tarihinde bu derece geniş çaplı ve uzun ömürlü olarak dünya barışı ve huzurunu sağlayacak olan yönetime sahip olmuşlar, süper güçler Selçuklu ve Osmanlı Devletleri Türk tarihinin en uzun ömürlü ve aydınlık zirvesini teşkil etmişlerdir.
Dün kurtuluş için tarihin Müslüman Türkleri çağırmaya başlaması, 1058’de Abbasi Halifesinin Selçuklu Devleti hükümdarı Tuğrul Bey’in Bağdat’ ta sarayına davet edip, İslam dünyasının siyasi ve askeri lideri olarak onu ilan etmesi, Müslüman Araplarını kendi kurtuluşları için Müslüman Türkleri bu ilk çağrıları olmuştur. İslam Dünyasının kendisini, Şia Fatımiler ve Ortodoks Bizans’ın saldırılarından korunması bu haliyle mümkün olmuş, Anadolu ve Ortadoğu’da yaşayan Musevi Yahudiler, Ortodoks Rumlar ve Gregoryen Ermenilerin de Bizans’ın kendilerine yaptığı inanç baskıları ve ekonomik sömürüleri karşısında Selçuklu sultanlarını yaşadıkları bölgeler ve şehirlere de davetlerdi sonucu, Selçuklu Devleti’ni Ortadoğu coğrafyasında 200 yıla yakın bir süre dünyanın en adil yönetimli süper gücü haline geçmiştir.
Vahşi ve haydut Moğol saldırılarını müteakip Selçuklu Devleti’nin yıkılması, ardından Osmanlı Devleti’nin kurulmasını getirmiştir.
Selçuklunun mirası “anavatan” halini gelen Anadolu topraklarında kurulan Osmanlı Devleti, Balkanlar, Kuzey Afrika, Karadeniz’in bütün sahilleri, Kafkaslar, Umman Denizi ve Afrika’nın doğu sahillerine de sahip olması sebebiyle dünyanın en geniş sınırlarda en uzun ömürlü ve en ậdil yönetimli süper gücü olmuştur. Bu haliyle Osmanlı Devleti, 5000 yıllık Türk tarihinin zirvesini teşkil etmiştir.
Dün tarihin bizi çağırmışlığın en şümullü örneği Osmanlı Devleti olmuştur. Bir kere kuruluşunu müteakip, Hıristiyan Balkan milletleri ve devletlerinden Ortodoks Bizans İmparatorluğu ve Katolik Papalık müttefikiyle Venedik Cumhuriyetine bağlı Grek Ortodoks Rumlar, Slav Ortodoks milletler, Romen Ortodoks Romanlar, Bogomil Boşnaklar ve Pagan Arnavutlar, Katolik Venedik Cumhuriyeti ve Papalığın kendilerini Katolik yapmak zulmünü yanında, bunların feodaller halinde ekonomik sömürüsüne ilave olarak, İstanbul merkezli Bizans’ın da aynı sömürüsüne karşı, fethettikleri ülkelerdeki insanların din ve mezheplerine hoşgörüyle bakan ve toprağa bağlı köleliği yıkarak halka huzur getiren adil Osmanlı yönetimine kendi istekleriyle girmişler ve hatta bunun için kendilerini kurtarmak için İstanbul’a elçiler ve heyetler göndermişlerdir. Tarihin Balkanlarda bizi çağırısı böyle olmuş, bu sayede Avrupa’daki Osmanlı hakimiyeti Viyana kapılarına kadar uzanmıştır.
Asya cihetinden ise, Şia zulmüne maruz Kürtler ve Irak Sünni Arapları yanında, Merkezi Mısır’da Memluklu Devletinin bozulmuş idaresi ve ekonomisinin zulmünde bulunan Suriye ve Mısır halkı da bu dini – ekonomik zulüm yönetimlerinden kurtulmak için Osmanlı’yı ülkelerine kendi istekleriyle çağırmışlar, Yavuz Sultan Selim’in Doğu Anadolu, Suriye ev Mısır’a seferleri ve buraları fethi, Balkanlarda olduğu gibi burada da tarihin bizi çağırması sonucu olmuştur.
Mısır’dan Cebelitarık Boğazına kadar Kuzey Afrika’da yaşayan Müslüman Araplar da artık iyici buzulmuş ve dejenere olmuş yerli yönetimlerinin zulmünden kurtulmak yanında, Katolik Şövalyelerinin saldırılarından kurtulmak için de Osmanlı ậdil yönetimini kendi istekleriyle ülkelerine çağırmışlardır. Barbaros kardeşlerin, Trablusgarp, Cezayir ve Tunus’u fethi bu sayede olmuştur. Kuzey Afrika’da tarihin bizi çağrısı böyle olmuştur
İspanya yarımadasında kurulu Endülüs Müslüman Arap Devleti Katolik İspanya Krallığı- Katolik Papalık İttifakıyla 1492’de yıkılırken, Müslümanları ve Yahudilerin ya toptan Katolik olmaları istenmiş, istemeyenler üzerinde Engizisyon zulümleri başlayınca, burasının Müslüman Arapları ve Yahudileri İstanbul’a elçiler göndererek kendilerinin kurtarılmasını istemişlerdir. Sultan II. Beyazıt bu isteklere olumlu cevap vermiş, Osmanlı Kaptanıderyası Kemal Paşa komutasında İspanya sahillerine gelen Osmanlı donanması Müslüman Araplar ve Yahudileri Osmanlı şehirlerine taşımışlardır. Burada da tarihin bizi çağırışının sebepleri ve sonuçları böyle olmuştur.
İlerleyen yüzyıllarda, Kuzey Karadeniz Tatarlarının ve Orta Asya Türk dünyasının Ortodoks İmparatorluk haline gelen Çarlık Rusya’ sının kendi üzerlerine olan saldırıları ve kurdukları zulüm idarelerinden kurtulmak için Osmanlılı merkezi İstanbul’u hep “ümit ve kurtuluş kapısı” olarak görerek Osmanlı’dan sürekli yardım istemişlerdir. 1475’de Kırım Hanlığı bu sebepten İstanbul’a bağlanmış, 1569 Astırhan Seferi ise, hem Karadeniz’in Doğusundaki Altınordu Hanlıklarını ve hem de Orta Asya Türk Hanlıklarını tehdit eden Rusya saldırılarını ortadan kaldırmak için yapılmıştı. Adı geçen bölgelerde tarihin bizi çağrısı böyle olmuştu.
Avrupa’da yeni bir emperyalist ve sömürgecilik yayılmacılık olarak 16. asrın başlarında “Coğrafi Keşifler” başlayın, Amerika kıtasının bulunmasının ardından, bu sefer de sömürgecilik işgallerinin Afrika ve Güney Doğu Asya’ya yönelmesi karşısında, buraların zayıf Müslüman devletleri ve zulüm gören her ırk ve dinden halkları da Osmanlı’nın koruyucu kanatlarına sığınmak için İstanbul’a sürekli elçiler göndererek kurtuluşları için “Dün tarihi bizi nasıl çağırmıştı” dan olarak Osmanlı’yı çağırmışlardı. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan 8 Hint Seferi, Güney Doğu Asya Müslüman devletlerinin çağrıları üzerini burasını Portekiz’in işgalleri ve zulümlerinden kurtarmak için yapılmıştı. Ayını şekilde Özdemir Paşa’nın Habeşistan (bugünkü Etiopya), Somali ve Sudan’da Osmanlı yönetimini kurması bu sebeplerden ileri gelmişti.
Osmanlının “Adil Yönetimi”, mazlum, zulüm gören ve ezilen milletler yanında, Batı Avrupa devletleri ve ülkeleri için de birer “cazibe merkezi” haline gelmiştir. Ortaçağ Avrupa’sında Katolik Monarşik İmparatorluklar –Krallıklar, Aristokrasi –Feodalite ve Papalığım zulüm yönetimlerinde inim inim inleyen Batı Avrupa insanın bu yönetimden kurtuluş için Reform ve Rönesans yapılanması ortaya çıkarken, Avrupa’da bunların öncüleri filozofların ve yeni mezhepler kurucularının Osmanlı ülkesi ve yönetimini kendi “Demokratik”, “Güneş Ülke” ideallerinin gerçekleştirilebileceğini yönelik “örnek ülke ve yönetim” olarak göstermeleri boşunu olmamıştır. Fransız Filozofu Voltaire’nin (1694 – 1778) Türkçeye çevrilen “ Türkler, Müslümanlar ve Ötekiler” isimli kitabında, hayalindeki “Demokratik ülken” nin halihazır dünya siyasi konjonktüründe Osmanlı yönetimine benzediğinden bahsederken, İtalyan Filozofu Campanella (1568 - 1631) ise, Avrupa Orta çağının kötü yönetimleriyle bu kıtayı “Karanlık Ülke” yaptığını, bu yönetimden kurtuluş için “Güneş Ülke” yapmaya yönelik kitabında, halihazırda “Güneş Ülke’yi yeryüzünde bulmak mümkün müdür?” diye sorarken, bunun bir örneğinin Osmanlı ülkesi ve yönetimi olduğu üzerinde durur. Katolikliğin aşırılıkları ve zulümüne karşı Protestanlık mezhebinin kurucusu Lüter’in de Osmanlı ậdil yönetimini bakarak, “Türkler gelse de bizi de kurtarsa” yı ima eden görüşlere yer vermesinin, tarih dün bizi nasıl çağırdığının daha geniş boyutlarda göstergeleri olmuştur.
“Tarih Dün Bizi Nasıl Çağırmıştı?” dan olarak, bütün bu anlattıklarımız, belgeleriyle birlikte 6’ıncı baskısı yapılan sahibi olduğun Vatan Yayınlarından çıkan “TARİHTE ÂDIL TÜRK İDARESİ” isimli kitabımda anlatılmıştır. Daha geniş bilgi sahibi olmak isteyen okuyucularımız bu kitabımı okuyabilirler.
Tarih Bugün Bizi Nasıl Çağırıyor?
“Tarih Bizi Nasıl Çağırıyor” dan olarak, günümüz Dünyası ve Türkiye’sinde bile tarihin bir tekerrürü olarak “Günümüzde Tarih Bizi Nasıl Çağırıyor?” un kendisini yeniden göstermesi bir tesadüfün eseri değildir. Dün olduğu gibi, bugün de dünyamız “zalim yönetimler” ve “zalimlerden zulüm gören mazlum milletler” olarak ortasından tam ikiye ayrılmış vaziyettedir. Dünün, kendisi dışında hiçbir din ve mezhebe hoşgörü gözüyle bakmayıp, kendisinden farklı herkesi kendi din ve mezhebine sokma zalim mücadelesi ve ekonomide feodal-aristokratik sömürünün yerini bugün, 1789 Fransız İhtilali – Sanayi inkılabı “milat başı” olmak üzere, önce buna Batının Büyük Devletleri (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya vb) Kapitalist sömürüsü yanında, 20. Asrın ortalarından itibaren buna Amerika Birleşik Devletleri Kapitalist Emperyalizminin sömürüsünün de eklenmesiyle günümüz itibariyle bütün dünyamız bu (bir süre için buna Rusya ve Çin kaynaklı Komünizm Emperyalizmi de ortak olduğu halde) iki – üç emperyalist göstergenin haydutluğu ve vahşiliği elinde içinde dünyamız yaşanılamaz bir “cehennem” e dönüşmüştür.
Fazla uzatmadan söyleyelim ki, işte böyle bir hengamede bile, ậdil yönetimleriyle tanınan Selçuklu ve Osmanlının günümüz itibariyle de “kurtuluş için” denilerek “özlenebilecek yönetimler” olduğu gerçeği de hele günümüzün en buhranlı bu zamanında sık sık dile getirilmeye başlanmıştır. Görülüyor ki, Kapitalist ve Komünist Emperyalizmi ve türevlerinin hiç birinin 19’uncu ve ne de 20 -21 yüzyıllarda insanlığa huzur ve barış yüzü gösterdiği görülmemiş, kurtuluş için gözler yeniden Müslüman Türkler ve Türkiye üzerine çevrilmiştir.
Biz millet, aydınları ve yöneticileri olarak istesek de istemesek de tarih bize yeniden bir “kurtarıcı bir misyon” vermeye soyunmuştur ki, buna “Tarih Bugün de Bizi Çağırıyor” diyoruz. Yapılanların bir kısmı eksik de olsa Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın misyonunun istikameti bu yönde kendisini göstermektedir. Tarihin buna bizi zorlaması, Erdoğan olmasa bile isteyerek –istemeyerek de olsa başka liderlerimizi de buna zorlayacağı, istemeyerek de olsa bu “misyonun elbisesi” in giyeceklerini bize göstermektedir.
Bugün itibariyle “Tarih Bizi Nasıl Çağırıyor?” dan olarak, son çeyrek asırda Libya, Sudan, Somali, bütün Afrika ülkeleri, Suriye, Irak, Kıbrıs, Afganistan, Azerbaycan ve Balkan ülkelerinin büyük kısmı yanında Hazar Denizinin doğusunda yer alan Türk Devletleri ve ülkelerinin dünün dünya tarihindeki “tehdit,sömürü odakları” nın bugün itibariyle isimler değiştirdikleri halde (Bu sefer de Batı ve Amerikan Kapitalist Emperyalizmi ve yeniden hortlayan ve hortlatılan Şia tehdit ve tehlikeleri karşısında) “kurtuluşları” için, bütün İslam dünyası İslam alimleri, bir kısım devlet adamları ve entelektüellerinin bizi yeniden çağırdıklarına şahit oluyoruz. En çok nefretini duyduğumuz İsrail de bile “Osmanlı döneminde daha rahattık” söylemleri de kendisini gösterdiği halde, soyunmakta olduğumuz yeni misyonun ne kadar büyük bir misyon olduğunu gördük.
Tam anlamıyla iyi bir akıl sergiler ve gerçekleri iyice dile getirir, gerekli ekonomik- teknolojik güç ve donanıma sahip olabilirsek, Adil Müslüman Türk İdaresi nasıl ki 16’ıncı asrı “Türk Asrı” yapmışsa, 21. asrı da yine özlenen aynı ve benzeri idaresiyle “Türk Asrı” yapacaktır. Bunu da belgeleriyle hazırlamakta olduğumuzu yakında çıkacak olan “Tarih Bugün Bizi Nasıl Çağırıyor?” isimli kitabımızda anlatacağız. 25 Aralık 2025