TABİİ OLUN “DOĞAL” DEĞİL
Sosyologlar sosyal gelişmeyi “bir toplumda ekonomik gelişme ve
ekonomik büyüme ile birlikte, sosyal ve kültürel seviyenin artışı”
olarak tanımlamaktadırlar. Bir toplumda sosyal gelişmenin ortaya
çıkabilmesi sadece ekonomik gelişme ve büyüme ile mümkün değildir.
Şayet böyle olsaydı günümüzde sanayii toplumu veya bilgi toplumu
olarak ifade edilen ülkelerde bir takım sosyo-kültürel hastalıklara
rastlanmazdı. Uyuşturucu alışkanlığı, anomi, yüksek boşanma
oranları ve intiharlar, faydacılık ferdiyetçilik ve cinsî sapmalar
bunlardan bazılarıdır. Bir ülkede fert başına düşen milli gelir ne
kadar yüksek olursa olsun, ekonomik büyüme hangi seviyeye ulaşırsa
ulaşsın, eğer o ülkede sosyal gelişme temin edilememişse,
sürdürülebilir bir barış ortamının sağlanması mümkün değildir.
Sosyal gelişme, fertlerin ve sosyal grupların değer hükümlerinde ve
davranışlarında meydana gelen bir tekâmüldür. Bu tekâmülün yani
gelişmenin olup olmadığı, sosyal ilişkiler nazarı dikkate alınarak
anlaşılabilir. Sosyal gelişmenin müşahede edilmesinde dikkate
alınabilecek sosyal kıstasların başında rasyonel düşünebilmek ve
diğerkâmlık vs gibi unsurlar bulunmaktadır. Beşerî kapitalin
gelişmesi ve sürdürülebilirliği maddî tatmin ile manevi tatminin
dengelenmesiyle mümkündür .
Sosyal yapı ve bu sosyal yapının beslendiği kaynak olan beşeri
sermayenin en önemli faktörü, içtimaı iletişimi ve etkileşimi
sağlayan dildir. Toplumun diliyle, kavramlarıyla, dil yapısıyla,
alfabesiyle, fonetiğiyle oynayan toplumların sosyal yapıları ve
topluluk duyguları onarılamaz biçimde zarar görmüştür. Bu yapı
tabii haliyle güncellenmeli fakat aşırı müdahalelerle
zorlanmamalıdır.
1930’lu yıllarda bin yıldan beri kullanılmakta olan binlerce
kelime, yasaklanmış yerine uyduruk laflar uydurulmuştu. Güneş Dil
teorisiyle bu tahribat kısmen durmuş gibi görünse de sonraki
yıllarda o dönemin devamı olan zihniyetler tarafından devam
ettirilmiştir. Güzel Türkçemiz 1930’lu yıllarda ciddi yara almıştı.
1940’lı ve 1970’lı yıllarda bu yaranın zerine kezzap suyu dökülmüş
ve dil yaramız maalesef tedavi edilememiştir.
Son seçimler vesilesiyle öğreniyoruz ki, bazı “bakanlıkların”
isimleri değiştiriliyormuş. Bunlardan biri Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı’dır. Bu bakanlığın adında mevcut olan “tabii”
kelimesinin yerini “doğal” lafı alacakmış. Böyle bir uygulama
1930’lu zihniyetin günümüze yansımasıdır.
Ee artık yeter. 1930’lu yıllara dönmek istemiyoruz.
Dilimizi asla basite almayınız. Dilimizi kaybedersek sadece kültür
ve irfanımızı kaybetmekle kalmayız nesiller arasındaki irtibat ta
kaybolur.
Dilimiz bizi inancımıza götürür. İnancımız vatanımızın muhafazası
için temel kalkandır.
Vatanımız yoksa biz nerede yaşarız?
Biz Müslüman Türk’üz başka yerlere gidemeyiz. Başkalarını kabul
eder bağrımıza basarız ama vatanımız dışında barınamayız.
Unutmayalım lisan insan demektir.