Miladî 750 yılı Emevî Devletinin yıkılış ve Abbâsî Devletinin kuruluş senesidir. Araştırmacılar Abbasî devletini tarihi seyri içerisinde iki döneme ayırırlar ki, ilki 750 yılında kurulma döneminden başlayarak 847 yılına kadar uzanan yaklaşık 100 yıllık bir devirdir.
Miladî 750 yılı Emevî Devletinin yıkılış ve Abbasî Devletinin kuruluş senesidir. Araştırmacılar Abbasî devletini tarihi seyri içerisinde iki döneme ayırırlar ki, ilki 750 yılında kurulma döneminden başlayarak 847 yılına kadar uzanan yaklaşık 100 yıllık bir devirdir.1 Halifeler dönemi de denilen bu dönemde ilk Abbasî halifeleri medeniyet tarihinde İslam Devleti için unutulmaz hizmet ve hatıralar bırakmışlardır. Geniş ülkeler tanzim edilmiş, birbirinden güzel sosyal müesseseler kurulmuş, ilim ve fikir planında gereken hamleler yapılmıştır. Gayretli ve ileri görüşlü olan halifeler, İslam birliğini korumayı başarmışlardır. İkinci dönem ise 847 yılından başlayan ve 1258'de Moğolların Bağdat'ı işgal etmesiyle Abbasî Devletinin yıkılışına kadar giden devirdir. Bu dönemde de hiç kuşkusuz yetenekli halife ve devlet adamları hizmet görmüşlerse de bu süre içerisinde çeşitli sebeplerle merkezi idare iyice zayıflamıştır. Hazine boşalmış, zaman zaman uygulamaya konulan yeni vergi sistemleri asker ve bürokratlar tarafından istismar edilmiştir. Gerileme ve zayıflama devri halifeleri siyasî ve cismanî hakimiyetlerini yavaş yavaş kaybetmişler, devletin sınırları içinde irili ufaklı birçok hanedan ve devlet ortaya çıkmıştır. Selçuklu devletinin kurulmasından sonra Abbasî halifelerinin nüfuzu iyice zayıflamış ve hilafet makamı adeta dinî, manevî bir otoriteden ibaret bir konuma düşmüştü. Selçuklu Sultanları, Halifelerden 'zıllullah fi'l-ard' sıfatını aldıkları gibi sadece halifelerin kullanabildikleri 'emîrü'l-mü'minîn' sıfatını da çekinmeden kullanmaya başlamışlardı. Bununla birlikte Sultanlar, hilafet makamına bağlılıklarının bir nişanesi olarak onlarla akrabalık ilişkileri kurmaya ve onlara kız vermeye özen göstermişlerdir. İşte Tasavvuf tarihinde önemli bir yer işgal eden Sühreverdi tarikatı ve onun kurucusu olan bu hazret böyle bir duruma ve olaylara şahit olmuş önemli bir şahsiyettir Kudüs'e Tasavvuf açısından bakacaksak bunu da not olarak tarihe düşelim
Şihabüddin Sühreverdî, 1145'de Sühreverd'de dünyaya gelmiş ve on altı yaşında 1160-61 de Bağdat'a ilim tahsili için gelmiş bulunması ve 1234'de Bağdat'ta vefat etmesi bakımında Abbasî Devletinin yıkılışına takaddüm eden bir döneme şahitlik etmiştir. Sühreverdî, doksan yıla yaklaşan hayatı süresince Abbasî halifelerinde altısının hilafetini görmüştür.
Bu halifeler: el-Muktefî li Emrillah (1135-1160), el-Müstencid billah (1160-1170), el-Mustazî billah (1170-1179), en Nasır li dinillah (1179-1225), ez-Zahir billah (1225-1226) ve el-Muntasır billah (1226-1243).u dönem Büyük Selçuklu Devletinin dağıldığı ve yerine bazı devlet ve bir takım küçük beyliklerin kurulduğu bir dönemdir. Harzemşahlar, Artukoğulları, Şam, Musul, Erbil ve Fars Atabekleri bunlardandır. Yine bu dönem haçlı seferlerinin belli aralıklarla devam ettiği bir zaman dilimi olarak göze çarpar. El-Müktefî dönemi haçlı ordularının saldırılarıyla geçen bir dönemdir. İslam dünyasında o dönemde haçlılara karşı en ciddi mücadeleyi Musul Atabeki İmamüddin Zengî vermiştir. El-Müktefî dönemi daha önce de belirttiğimiz gibi Sühreverdi'nin on beş- on altı yaşlarında olduğu bir devirdir. El Müktefî' den sonra yerine geçen el-Müstencid dönemi ise Selahaddin Eyyûbî'nin yıldızının parladığı bir dönemdir. Bu dönemde Mısır Fatımî Devleti yıkılmıştır. El Mustazî billah döneminde ise Fatımî devletinin yıkılmasından sonra Mısır, Suriye ve Yemen camilerinde Abbasî Halifeleri adına hutbe okunduğu görülür. Selahaddin Eyyûbî bu ülkelerde halife adına hutbe okutunca, halife de bu ülkelerin idaresini kendisine verdiğine dair bir menşur göndermiştir. Yine bu dönem haçlı ordusunun Selahaddin Eyyûbî tarafından bozguna uğratıldığı bir dönemdir