Aziz dostlar, 2022 güz dönemi kitap fuarlarından 7 sine kendi startım, sahibi olduğum Vatan Yayınlarının “Vatan Yayınları Standı” mda fuarlar süresince her gün imza günlerim olduğu için üç ay süreyle yeni makalelerimizi yazıp sizlerle buluşamadık. Güz dönemi son yazımın tarihi 29 Eylül 2022 olup yazı başlığımız “Türkçenin Katli İngilizce Gramer Kaidelerinin Türkçenin Gramer Kaidelerini İşgali” idi.

Aziz dostlar, 2022 güz dönemi kitap fuarlarından 7 sine kendi startım, sahibi olduğum Vatan Yayınlarının 'Vatan Yayınları Standı' mda fuarlar süresince her gün imza günlerim olduğu için üç ay süreyle yeni makalelerimizi yazıp sizlerle buluşamadık. Güz dönemi son yazımın tarihi 29 Eylül 2022 olup yazı başlığımız 'Türkçenin Katli İngilizce Gramer Kaidelerinin Türkçenin Gramer Kaidelerini İşgali' idi. Gazetemizin arşiv hafızasında kayıtlı bu yazımı aşağıda yazacağım yine dilimizin katli konulu yazımızı daha iyi anlamak için yeniden okuyabilirsiniz; veya okumayanlar okuyabilirler.

Ses Bayrağımız Türkçemizin Önemi

Yarı kış – bahar dönemi yazılarımıza yine dil yazısı bir makalemizle başlamamızın özel bir önemi vardır. Çünkü, Türkçenin katli olayı, 2022 yılında da neredeyse artarak devam etmiş, buna acil bir çözüm yolu bulmak mücadelesinin önemi kendisini iyice göstermiştir.

Bütün milletlerin ve milletimizin bağımsızlığının işareti ve nişanesi biri semalarında ikisi ağızlarda – dillerde dalgalanan üç bayrağa vardır. Bunlar şunlardır:

1-Milletimizin bağımsızlığını vatanımız semalarında sembolize eden rengini şehitlerimizin kanlarından alan ay yıldızlı kutsal bez bayrağımız,

2- Milletimiz fertlerinin hançerelerinden ses olarak dalgalanan:

a-Milletimizi millet yapan milli dilimizin konuşulması (ve yazılmasından) kaynaklanan birinci ses bayrağımız dilimiz;

b-Milli dilimizin sözlü ve sazlı olarak estetik hüviyet kazanan ve kendisini türkülerimiz ve şarkılarımızda gösteren ikinci ses bayrağımız milli musikimiz.

Bu iki ses bayrağımızın da korunması, siyasi bağımsızlığımız ve istikbalimizin korunması için semalarımız ve sınırlarımızda dalgalanan bez bayrağımız olan al bayrağımızın korunması kadar önemlidir.

Ama gelin görün ki,

1-Dünden başlayıp bugünlerde atak yapan çeşitli fuar salonlarında, sahillerde büyük - küçük otellerin lokantaları, şehirlerimizin açık hava eğlence –lokanta bahçeleri vb. ve hatta giderek düğün salonlarımızda bile çalan müzikler artık milli müziğimiz Türk müziği olmayıp, yaban ellerden gelen bize yabancı sözü ve sazlı, üstelik de bu çalan yerlerde neredeyse İngilizce bilen hiç kimse olmadığı için söylenen ve çalınan İngilizce pop, caz vb. müziklerden hiç kimsenin hiçbir şey anlamadığı halde itiraz etmeksizin ve milli tepkisini göstermeksizin dinlemeye devam etmesi ibret ve dehşet verici bir olaydır.

Günümüz itibariyle Türk müziği neredeyse tamamen TRT kanallarına sıkışıp kalmış bir müzik haline gelmiştir. Görülüyor ki, ses bayraklarımızdan birisi olan milli müziğimiz de hançerelerden yabancı müzikler üflendiği için büyük bir tehlike altındadır.

2-Yakalaşık 1970 li yılların ortalarından başlayarak, işyerlerimizin alınlarına ses bayrağımız olarak asılması gererek işyeri isimlerinin, Türkçe karşılıkları ola ola İngilizlerin ses bayrağı olan İngilizce kelimelerden İngiliz bayrağı asarcasına İngilizce kelimelerden işyeri isimlerinin asılması, günümüz itibariyle milletimizi millet yapan milli dili Türkçemizi kaybetmeye yönelik büyük bir tehlikenin işaretidir.

Bunlarla bağlantılı olarak eski Yunan Filozofu Aristo'nun şu sözleri iki ses bayrağımızın korunması olarak da kulaklarımızda küpe olarak kalsın: ' Dili, hukuku ve musikisi bir milletin ruhudur. Bir milleti yok etmek için onun ruhu dili, hukuku ve musikisine dokununuz.'

Ses Bayraklarımıza Lakayıtlığı Savunmaların Mantığı Bunlar Olamaz

İşyerlerine Türkçe isimler koymayıp da genelde İngilizce isimleri koyanların neden Türkçe isimler koyduklarını kendilerine bir anket sorusu olarak sorduklarımızda neredeyse % 95 inin verdikleri şu cevap (üstelik de halkımızın % 95'i yabancı isimlerin konulmasına karşı oluşları da dikkate alınırsa), bence tam bir psikolojik ve psikiyatrik poliklinik bir vaka veya hastalık hali olsa gerektir: 'Biz de İngilizler ve Amerikalılar gibi güçlü olursak İngilizce isimler yerine Türkçe isimler koyabiliriz.'

Su mantık kadar akla, mantığa ve ilme aykırı açma sapar bir görüş olmasa gerektir. I. Dünya Harbimiz ve İstiklal Harbimiz günlerini hatırlayalım. 18 Mart 1915' de İngilizler 300 gemi ile Çanakkale Boğazını geçmek saldırdıkları sırada bizim 16 civarında gemimiz vardı. Bu durum karşısında 'İngilizler bizden çok güçlüdür, onlardan zayıf imkanlarımızla onları yenemeyiz. En iyisi onlara teslim olalım ve onlar kadar güçlü ve zengin olunca bağımsızlık mücadelesi verilim ve kurtulalım' edik m? Demedik. Onları 16 gemimizle yendik. Bu zaferimiz İstiklal Harbimizin 'ön sözü' bir diğer ifadesiyle 'başlangıcı' oldu.

Günümüze gelelim: İngilizler vb. bizden güçlü ise, bu durum karşısında kendi ses bayraklarımızı yok ederek onların ses bayraklarına sarılmakla Türkiye'de ne değişecek? Hemen ertesi gün bu hallerimizle onlar gibi güçlü hale mi geleceğiz? İşte buna 'sosyal poliklinik vaka –hastalık' derler. Sonra, daha da önemlisi, İngilizler vb. 'Biz sizden güçlüyüz, dilinizi, musikinizi bize uydurun' diye durmadan bizi sıkıştırıyorlar, kafamıza kafamıza mı vuruyorlar? Hayır!… Biz bu uğursuzluklar ve yıkımları kendi irademiz ve ellerimizle bizler yapıyoruz. Daha da üsteliği, dilimizin ve musikimizin içine düştüğü bu kötü hale 'bizden üstün' denilen İngilizlerin, Fransızların kendilerinden ilim adamları, Türkologları bizden daha çok ağlıyorlar. Bunu dile getirmek için 27 Temmuz 2021 tarihi civarına tekabül eden 'Türkçe Yılı Münasebetiyle III Yabancı Türkologlar ve İlim Adamlarının 'Dil Devrimi' ni Eleştirmeleri ve Çözüm Yollarını Göstermeleri'' başlıklı makalemizde bunu isim isim ve belgeleriyle gazetemizde dile getirmiştim. Gazetenin hafıza arşivine girip bu yazımızın önemine binaen tekrar okunabilir. Makalemizde, yabancı ilim adamlarının sonuç olarak ana fikirleri bir cümleyle şöyledir: 'Türkler dünyanın en zengin ve gelişmiş, öğrenilmesi kolay ve kelime üretme yeteneği çok yüksek, diller içinde en matematiksel ve müzikal dillerini (Avrupa'ya yaranmak için de) çöpe atmaları acınacak bir olaydır. Türkler kendilerine çok yazık ettiler…'

Şu Saçmalıklara Bir Bakın Hele!....

Bir ülke ve içinde bir mahalle düşünün. Hadi diyelim bu ülke Türkiye ve mahalle de bizim ülkemizde olsun!...

A

1-İçinde tamamen Müslüman Türk çoğunluğun yaşadığı,

2-İçinde neredeyse hiçbir İngilizin yaşamadığı,

3-İçinde neredeyse İngilizce bilen ve konuşan hiç bir kimsenin bulunmadığı bir Müslüman Türk şehri mahallesinde :

B

1-Mahalenin bütün caddelerinde bulunan işyerleri alınlarına Türkçe karşılıkları ola ola kendi ses bayrağımızdan olarak Türkçe kelimelerden kendi ses bayrağımızı asmak yerine,

2-Tamamen genelde İngilizce kelimelerden ibaret, İngilizlerin ses bayrağının bir göstergesi olarak İngiliz ses bayrağını işyerlerinin alınlarına asmak,

3-Bu yaşanan örneklerden olarak, diğerlerini bir diğer yazımızda ele alacağımız için, burada yalnızca berberlik mesleğinden işyeri alınlarından İngiliz ses bayraklarından bazıları sıralanacak olursa:

-Look Man Barber's Store

-The Barber' s Clup

-My Man Kuaför

-Saloon Saç'a

-Beauty Hair Cut Make Spavip Lup Hair

-The Hair Fabbanica

-Hair Desinger

-Vb. Benzerleri daha neler neler…

Düşünebiliyor musunuz? Bu berber işyeri isimlerinin konulduğu Müslüman Türk mahallelerinde hiçbir İngiliz yaşamıyor, İngilizce bilen hiç kimse yok ve üstelik de hiçbir İngiliz bu işyerlerine gelip tıraş olacak konumda değil. Daha da üsteliği, bu işyerlerinde tıraş olanların neredeyse hiçbirisi ve belki de İngilizce isimler kötü modasına uyarak bu ismin yazısını yazdırdığı tabelacının telkiniyle işyerine bu isimleri koyan berberler de anlamını bilmediği halde böyle isimler koymanın İngilizce tabiriyle 'absürt', Türkçe anlamıyla saçma sapan oluşu apaçık ortaya çıkıyor ve biraz da bu saçmalık , 'Müslüman mahallesinde salyangoz satmak' tan olarak da takviye edilmiş olunuyor. Olur şey değil; giderek kimlik kaybına uğrayarak ve yozlaşarak görüyorsunuz saçma sapan bir toplum haline geldik doğrusu.

Balık Kuyruğuna Kadar Kokmuş veya Sorunun 'Devlet Sorunu' ve Milli Beka Sorunu Haline Gelişi

Yukarıdaki her biri İngilizce birer ses bayrağı olan berber isimlerini, bu isimleri koyan berberler şahsında 'Niçin Türkçe isimler koymadınız?' şeklinde tenkide aldığımızda onların ağzından ve cevaplarından çok önemli bir soruna ulaştık. 'Beyefendi, siz bize nelerden bahsediyorsunuz. Bu isimleri devletimizin izniyle, bürokrasinin imzası altında koyduk. Dosyası işte çekmecemizde. Açıp bakabilirsiniz. Siz yanlış kapı çalıyorsunuz; derdinizi bize değil gidip devlete anlatınız. Bu isimleri koyarken hiçbir bürokrat, devlet görevlisi sizin gibi bizi uyarmadı. Uyarsa idi belki de bu isimleri koymazdık.'

Artık 'dil sorunumuz' bir diğer bakış açısında da anlaşılmış, Nasrettin Hoca'nın fıkrasında yer aldığı üzere balık baştan (devletten) kopmaya başlamış, balık kuyruğu (halka kadar) gelmiş. Hoca merhumun fıkrası şöyledir:

Hoca bir gün balıkçıya balık almaya gider. Taze olup olmadığın öğrenmek için başından koklanacak balığı kokunun geleceği son kısım kuyruğundan koklamaya başlar bir bir. Hocanın bu tavrı balıkçının tuhafına gelince Hoca'yı uyarmak için:

-Hocam balık baştan kokar, kuyruğundan değil. Başından koklasanıza. Hoca da hemen cevabını yapıştır.

-Evladım, anmadık anladım ama, balık saten başından koktu, acaba kuyruğuna kadar geldi mi diye kuyruğundan kokluyorum' der ve bununla Beylikler Dönemi'nin büyük sosyal ve devlet sorunlarını dile getirmiş olur.

Bizim bugün itibariyle de yaşamaya devam ettiğimiz 'Devasa Dil Sorunlarımız' gerçekten 'Devlet' ten kaynaklanan 'Devlet Sorunu', haline gelmiştir. Bunun da başlangıcı 1932'de başlayan 'Dil Devrimi ile gelen dilimizin devrilmesi' sürecinden olarak 2023'e kadar her yıl daha da artarak bugün itibariyle aşağıda Sayın Erdoğan'ın da dile getireceği üzere büyük boyutlarda 'Devlet Sorunu' olarak kendisini göstermiştir.

'Bir Devlet Sorunu' olarak gelen 'Dil Devrimi ile gelen dilimizin devrilmesi', sürecini makalemizin boyutlarını aşacağı için burada anlatmayacağız. Bunu zaten, 1 Ağustos 2021 tarihli 'Türkçe Yılı Münasebetiyle V. 'Dil Devrimi', 'Uydurukça Dil' İle Niçin ve Nasıl Başladı, Atatürk Bundan Nasıl Vazgeçti?' başlıklı makalemizde izah etmiştik. Gazetemizin arşiv hafızasında kayıtlı olan bu makalemizi isteyen yeniden okuyabilir. Makalemiz özetle, dünyada saf bir dil olmayacağından, Atatürk'ün çevresindeki ehliyetsiz ve liyakatsiz (belki de Atatürk'ü kullanmaktan olarak algı operasyonlu) dil uzmanlarının telkinleriyle dilimizde 1000 yıldan beri var olan Arapça ve Farsça ne kadar kelime varsa, 'bunlar bize yabancı' gerekçesiyle atılarak, yerlerine öz Türkçe kelimelerin konulması bu yetersiz kalacağından masa başında oturarak uydurukça yeni kelimelerle uydurukça yeni bir dil yaratma denemesinin tutmayacağı görülerek 1936 yılından itibaren atılan Arapça ve Farsça kelimelere geri dönülmek suretiyle Atatürk bu devrimi tavsattığı halde, İsmet İnönü başa geçince 'Atatürk'ün tamamlayamadığı Dil Devrimini ben tamamlayacağım' gerekçesiyle uydurukça dile geri dönmesi hali, o günden 12 Eylül 1980 Darbesi ve Rejimi yıllarında Türk Dil Kurumu'nun devletleştirilmesine kadar sürmüş, bu oluşumun ardından gelen 'uydurukça' yerine 'yeni bir dil felaketi' bu sefer de dilimizin İngilizcenin istilasına uğramaya başlaması olmuştur. Ortalama 1980 – 2023 zaman diliminde bu süreci bir başka Devlet Sorunu' olarak yaşamaya devam ediyoruz

'Yeni Dil Buhranımız' da 'Devlet Sorunu' Nasıl Aşılacaktır?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Çağrımız

Bugün itibariyle aşırı tasfiyecilikle gelen 'uydurukça dil' buhranımızın az çok tavsaması ve aşılmasından sonra, karşı karşıya geldiğimiz yeni dil buhranımız, milletimizi millet yapan milli dilimiz Türkçenin, bu sefer de bir yabancı dil İngilizcenin, burada tartışılması uzun zaman alacak ve izahı için ayrı bir makale yazılması gerektiği halde, işgaline uğramaya başlaması problemiyle karşı karşıya bulunuyoruz.

1980 – 2023 zaman diliminde dilimiz bu işgal karşısında devlet ve bürokrasinin vurdumduymazlığı, siyasi partilerin de sessiz kalması, önlenmesi için (hatta iç ve dış algı operasyonlarıyla teşvik de edildiği halde) hiçbir tedbire başvurulmamış, yer yer vurulmaların ise güdük kalması ve savsaklanması sebebiyle dilimiz yeniden bir 'Devlet Sorunu' ile karşı karşıya bulunmaktadır ki buna dil konusunda 'İkinci Devlet Sorunu' da diyebiliriz.

Bu 'Devlet Sorunu' nu aşmak için, iktidara gelip ülkeyi yönetmeye talip siyasi partiler yelpazesinden olup bitenlere baktığımızda, benim bir Türkçe sevdalısı olarak uzun yıllar süren gözlemlerimden edindiğime göre, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan dışında hiçbir siya parti liderinin bugün itibariyle de Türkçemizin İngilizcenin işgaline maruz kalışı ve bunu önlemeye yönelik tedbirleri dile getirdiklerini görmedim. Gören varsa bana belgeleriyle bildirsin burada bahsedeyim.

Bütün bu olup bitenlerden anlaşılan, birçok problemlerimiz ve sorunlarımız gibi dilimizin sahipsizliğine yönelik 'Devlet Sorunumuz' u da Sayın Erdoğan çözecekmiş gibi görünüyor. Zaten onun bugünü kadar sık sık işyerlerimize İngilizce isimlerden işyeri isimler vermek karşısında, 'Tabelalarımızda Türkçenin dışında başka isimler var. Bu kabul edilemez' dediğini biliyoruz. Dilimizin korunması uğrunda Sayın Erdoğan'ın 2022'de daha da büyük ataklar yapması ve dile getirmelerin den olarak;

1-Benim de kendisine gönderdiğim 300 sayfalık 'Türkçenin Korunması' dil raporumu da dikkate alarak, 27 Ocak 2022'de 'Yunus Emre ve Türkçe Yılı 2021' yılı sebebiyle medyada Türkçeyi en iyi kullananlara verilen ödül töreninde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: ' Lisanımızı tehdit eden diğer bir unsurlar ise, tabelalarda, yazışmalarda ve konuşmalarda yabancı kelime kullanma hastalığıdır. Bu salgın da 1930 larda başlatılan dilde tasfiye hareketinin menfi neticelerinden biridir. Türkçemizi kısırlaştırma çabaları aynı zamanda onu Avrupai dillerin istilasına müsait hale getirmiştir. Dilimiz adeta müstevlilerin istilası altındadır…

Türkçemizi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek için verdiğimiz mücadele esasında bir milli mücadeledir; bir beka sorunumuzdur. Bu da Milli Mücadele ruhuyla aşacağız…'

2-Temmuz 2022 Türkiye'nin 'Uzay Programını Tanıtım' toplantısında yaptığı konuşmadan: 'Türk Hava Yolları uçaklarından Turkish Airlines ismini silerek eski ismi 'Türk Hava Yolları' yazımına geri döneceğiz.'

Sayın Erdoğan'ın bu dilimizi 'müstevlilerin işgalinden kurtarmak ' a yönelik mesajları milletimizin yanmakta olan yüreğine su serpmiştir. Fakat, o günlerden bu günlere bu vaatler uğrunda bir şey yapılamaması ise Türkçe sevdalılarını hayal kırıklığına uğratmıştır.

Sayın Erdoğan ve hükümetine gazetemizde 29 Eylül 2022'de yayınlanan 'Türkçenin Katli İngilizce Gramer Kaidelerinin Türkçe Gramer Kaidelerini İşgali' başlıklı yazımda bir kanun teklifi olarak 'Türk Dil Kurumu Yetki Yasası' çıkarılarak, öncelikle tabelalarımızdan bu yasa ile İngilizce ses bayrakları tabelalarının indirilmesini istemiştim.

Şimdiye kadar haklı isteğimiz yerine getirilmediğine göre, yine bugün de bu kanun teklifinin biran önce çıkması üzerinde ısrarlıyız. Seçimlere az bir zaman kaldığı şu günlerde, TBMM'nin son ve tarihi kararlarından birisi olarak adı geçen kanunun çıkması, AK Partinin oylarını artırmakla kalmayıp, zaten diğer siyasi partiler de buna destek vermekten çekinmeyecekleri için onların da oy oranını artıracaktır. Çünkü, yaptığımız anketlere göre halkımızın % 95 i tabelalardaki yabancı isimlere karşıdırlar ve bu isimlerin verilmemesi taraftarıdırlar. Sayın Erdoğan başta olmak üzere aynı zamanda bütün siyasi parti liderlerine de çağrımız olan bu çağrımızın biran önce yasalaşması halisane dileğimizdir. Belki de bunun öncülüğünü iktidarda olsun muhalefette olsun daha atak olarak yapacak siyasi parti bu işten daha da karlı çıkacak, adı tarihimize altın harflerle yazılacaktır.