Bırakın bu sloganları yahu… Asıl tecelli eden “Siz ne haldeyseniz
öyle idare olunursunuz” hadîs-i şerifidir.
Filim bitti mi?... Hayır, seçimlerden önceki üç aylık girizgahtan
sonra yeni başlıyor…
Egemen azınlıklar, vesayetçiler yenilgiyi kabul edip yola
gelecekler mi?.. Onlar doğru yola girmezler. Yıkıcı muhalefetleri
daha da şiddetlenerek sürecektir.
Müslümanlar ne yapmalı?.. Birinci iş ve vazife, önce kendimizi,
sonra toplumu ıslaha çalışmaktır.
Bu ıslah hangi ölçülere, kıstaslara, değerlere göre
yapılacaktır?... Sayayım: İslama göre… Kur’ana göre… Sünnete göre…
Şeriata göre… İslam ahlakına göre… İslam hikmetine göre…
Bu ıslahın birinci maddesi nedir?... Tashih-i itikattır, yani
inançlarımızı Kur’ana, Sünnete uygun hale getirmektir. Bu da
Sünnîler için İmamı Eş’arî ve imamı Maturidî’nin Ehl-i Sünnet ve
Cemaat inancına sahip olmakla mümkün olur.
İkinci iş, vazife, amel nedir?.. Beş vakit namazı dosdoğru
kılmaktır.
Üçüncüsü: Hür ve mukim erkeklerin farz namazları ehil imamların
ardında cemaatle kılmalarıdır. Târik-i cemaat olan kimse mecazî
mânada köledir. Nefs-i emmâresinin kölesi.
Daha sonra?.. Zekatların Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun
şekilde gerçek kişilere verilmesidir. Müslüman toplum bu zekat
meselesini halledemezse âsi ve günahkar olur, zillet ve esarete
düşer. Nitekim…
Bundan sonraki ıslah maddesi nedir?... Müslümanların bedevî,
şifahî, cahilî kültür ve medeniyetten; yazılı, medenî, islamî,
Kur’anî medeniyet ve kültüre geçmeleridir.
Bu ne ile olur?.. Tevhidî eğitimle, gerçek İslam Mektepleri ve
medreseleri açmakla mümkün olur.
Gerçek İslam mektebinin birkaç özelliğini sayar mısınız? (Bir)
Ehl-i Sünnet eğitimi verilir… (İki) Okul olarak İngiltere’deki Eton
Kolejinden üstün ve vasıflı olur… (Üç) Beş vakit namaz, BÜTÜN
öğrenciler tarafından okul camiinde, okulun imamı ardında cemaatle
kılınır (1868’den 1912’ye kadar Galatasaray lisesinde olduğu gibi…)
(Dört) Çok yüksek seviyede bilgi ve kültürün yanında yüksek ahlak
ve karakter terbiyesi verilir.
Bugünkü İmam-Hatip liseleri İslam mektebi sayılır mı?..
Sayılmaz.
İmam-Hatiplere karşı mısın? Değilim. Ehl-i Sünnet inancına sahip
olmak, beş vakit namazı dosdoğru kılmak şartıyla çocuklarımız bu
mekteplerde okuyabilir. Lakin mutlaka dışarıdan takviye ders
almaları gerekir.
Müslümanların ıslahının ve kurtuluşunun bundan sonraki şartı
nedir?... Arz edeyim: Tek bir Ümmet olmak, bu Ümmetin başında,
mü’minlerin kendisine biat ve itaat ettiği âdil, râşid, muttaqi,
muhlis, zâhid, muktedir, firasetli bir İmam bulunmak…
Ümmet ve İmam olmazsa kurtuluş ve ıslah olmaz mı?.. Kesin
konuşuyorum: Olmaz!...
Beş vakit namaz kılmak yetmez mi?.. Yetmez… Namaz Müslümanlığın
başlangıcıdır.
Kurtuluş ve ıslahın diğer şartı nedir? Emr-i mâruf ve nehy-i münker
yapmaktır… Bu yapılmazsa Müslümanların başına azap inebilir.
Yapılması gereken diğer önemli ve temel vazifeler nelerdir: Ümmetin
bir Şûra Meclisi olmalı… Ümmetin bir Fetva Heyeti olmalı… Ümmetin,
tasavvuf ve tarikat hizmetlerini denetleyecek ve tanzim edecek bir
Şeyhler Meclisi olmalı… Bütün işler, hizmetler, vazifeler ehliyetli
ve liyakatli elemanlara verilmeli, Ümmetin içine sızmış
el-aman haşarat tasfiye edilmeli…
20. Kuzum sen kendini ne sanıyorsun?.. Cevap: Çok âciz, eli kalem
tutan okuryazar bir Müslümanım, hizmet olsun diye çareler çözümler
üretiyorum ve sunuyorum. Şahsıma değer verdiğimi, külah kapmak
istediğimi iddia edenlere hakkımı helal etmem…
Yazdıklarım İslam’ın iki kere iki eder dörtleridir. İpe sapa gelir
bir üslup ile bunları söylemek ve yazmak haddini aşmak değildir.
Başta bendenize kızanlar olmak üzere herkesten hayır dua beklerim.
Cenab-ı Hak cümlemizi ıslah buyursun… Selam ve hürmetlerimle…
(İkinci yazı)
Eyvah Haleb!
Bundan dört beş yıl önce Suriye ile Türkiye’nin araları ne kadar
sıcak ve iyiydi. Eski soğukluklar, dargınlıklar bitmiş, sınır
kapıları sonuna kadar açılmış, ticarî ilişkiler genişlemiş, iki
devlet neredeyse yarı yarıya birleşmişti. Bu güzel gelişmelerin
sonu pasaportun ve vizenin kalkması, alabildiğine ticaret, iktisat,
kültür, turizm işbirliği yapılmasıydı. Bu gelişme iki devlete, iki
ülkeye, iki halka ne kadar yararlıydı.
Bendeniz dört arkadaşımla birlikte bir Haleb, vakit yeterse
ardından Şam seyahati planlıyordum. Kiliste veya Halepte bir
otomobil kiralayacak, sere serpe, dolu dolu gezecektik. O güzel
şehirde orta bir otelde, mesela M. Kemal Paşanın kaldığı Baron
otelinde yatacak, halk lokantalarında yemek yiyecek, kaleye
çıkacak, turistler gibi değil, eski Osmanlılar gibi gezip
tozacaktık. Haleb’teki çini, çömlek, geleneksel sanat atölyelerini
gezmeyi çok istiyordum. Sahhaflarda dişe dokunacak eski Osmanlıca
kitaplar kalmamıştır sanıyordum ama yine birkaç parça kitap, risale
bulabilirim ümidini besliyordum.
Şehrin ulemasını, meşayihini ziyaret edecektik, imkan ve fırsat
bulabilirsek bir Şazeli veya Rufai tekkesindeki ayine ve zikre
katılacaktık.
Elveda elveda bütün bu hayallere elveda. Suriyede şimdi iç savaş
var. Suriye sanki bir cehennem. Milyonlarca Suriyeli vatanlarını
terk ederek başka ülkelere kaçtı. İki yüz bin kişi ölü var. Açlık,
vahşet, yangın, yıkım… Türkiye ile Suriye rejimi artık dost değil.
Allah saklasın bir savaş bile çıkabilir.
Bu gelişme rahmanî mi, şeytanî mi? Elbette şeytanî… Suriyeyi bu
hale kimler getirdi?
Ah Haleb-i şahba, ah Şam-ı şerif!..
Oralara gidip sabah kahvaltısında tandır ekmeği ile ful (bakla
ezmesi) ve hummus yiyecektik. Akşam yemeğinde şavirma (çevirme,
döner kebabı) yiyecek, yanında kırmızı havuç suyu içecektik.
Şamda Hamidiye kapalıçarsınındaki keşkülcüde keşkül-i fukara
yiyecektik.
Şeyh-i Ekberin türbesi civarındaki dolap kadar küçük muhallebicide,
şekeri yok denecek kadar az (fiyatı çok ucuzdur) aşure
yiyecektik.
Haleb’te Adliye camiinde, Sultan Abdülhamidin Yıldız sarayındaki
şeyhi Ebü’l-Hüda Sayyadinin torunlarından olan muhterem imamı
ziyaret edecektik.
Halid-i Bağdadî hazretlerinin türbesini ziyaret edecektik.
Bir sabah Emeviye camiinde namaz kılacaktık.
Eyvah Suriye!.. Eyvah Haleb!.. Eyvah Şam!...
Eyvah ki eyvah, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan
olduk.
Vâ esefâ!..