Türk Emniyet Teşkilatı’nın son yıllarda dikkat çeken bir özelliği var. Türkiye için bir beka meselesi olan FETÖ tehlikesinin baş göstermesiyle birlikte bu ihanet örgütüyle mücadelenin bayraktarlığını polisimiz yapıyor.
Fetullah Gülen’in, sızılması gerektiğini söylediği ‘kılcal damarlardan’ birinin Emniyet Teşkilatı olduğunu hemen herkes biliyor. FETÖ’nün belki 40 yıldır sızma çabasında olduğu polisimizin içinde elbette kripto hainler, polis üniforması giymiş ‘uykudaki’ teröristler bugün de var. Var diyorum, zira Emniyet Teşkilatı’nın kendi içindeki temizlik operasyonlarının haberlerine sık sık rastlıyoruz. En son, ‘Garson’ kod adlı FETÖ’cü itirafçıdan ele geçirilip 6 yılda şifresi kırılan hard diskteki listede yer alan 3 bin FETÖ’cü Emniyet mensubundan 445’inin açığa alındığını ve yeni kripto listesinin ortaya çıkartılıp ilgili kurumlara gönderildiği haberini geçtiğimiz günlerde okuduk.
Dile kolay, şifreyi kırmak için tam 6 yıl uğraşmış istihbaratımız ve polisimiz. Bu durum ve son haberler bana, Türk polisinin ve istihbarat teşkilatının FETÖ’ye karşı duruşu sürecinde yaptığı fedakarlıkları da yeniden hatırlattı.
Polisin hem kendi içindeki hem tüm yurt çapındaki FETÖ operasyonları/temizliği hız kesmeden sürüyor. Başka kurumların FETÖ ile mücadeleyi sanki polise havale etmiş gibi bir görüntü içinde olduğu iddiaları uzun süredir var. Elbette bu iddia ve görüntü doğru değil tüm kurumların bu ihanet şebekesine karşı cansiperane mücadele verdiğini biliyoruz. Yine de kamuoyunda ve halkta, FETÖ ile mücadeleyi polisimiz tek başına yapıyor şeklinde bir algı ve yargı oluşuyor. Aslında bu algının oluşmasının nedeni, hain örgütle yalnızca polisin tek başına mücadele etmesi değil. Algı, polisin FETÖ’ye karşı, beklentilerin bile üstünde bir kararlılık göstermesinden, olağanüstü bir fedakarlıkla savaşmasından kaynaklanıyor. Bu net duruşu, 15 Temmuz gecesi ve ertesi gün, canını dişine takıp hainlere karşı siper olan tüm Emniyet Teşkilatı’ndan hatırlıyoruz.
Malumunuz, biz gazetecilerin haber/bilgi kaynağı çoktur ve geniş yelpazeye yayılır. Türk polisinin, içindeki kripto hainlere rağmen ihanet şebekesine karşı nasıl mücadele verdiğini, ne fedakarlıklar yaptığı, ne gibi risklerle karşı karşıya kaldığını biliyoruz.
Mesela, 15 Temmuz hain darbe girişiminden önce, FETÖ’nün kibirli günlerinde, sırf FETÖ’ye karşı duruşu yüzünden hayati tehlike yaşayan ve polis üniforması giymiş hainlerden gelebilecek muhtemel silahlı bir saldırıya karşı, tetiği kaldırılmış silahına yakın duracak şekilde eli belinde görev yapan vatansever polisleri biliyoruz.
Mesela, şifre çözmek ya da delil bulmak için günlerce evine gidemeyip, çoluk çocuğunun yüzünü görmeden çalışan, işyerinde geceleyen fedakar polisleri biliyoruz.
Mesela, FETÖ’ye karşı vatansever bir bilinçle mücadele verirken günlerce botunu çıkarmadığından ayaklarında mantar ve yaralar oluşan polisleri, uykusuzluk ya da halsizlik yüzünden ancak ilaçla ayakta durabilen polisleri biliyoruz.
Mesela, FETÖ ihanet örgütünün 15 Temmuz darbe girişimi günlerinde destanlar yazan polisleri, Türk Polis Teşkilatı’nı biliyoruz. Gerek kurum içinde kümelenmiş kriptolara, gerekse toplumun diğer katmanlarındaki hain mankurtlara karşı yapılacak operasyonun hazırlığı için gece gündüz kafa çatlatarak titiz çalışmalar yapıldığını biliyoruz.
Ankara’da, Aksaray’da, Mersin’de, İzmir’de, Şırnak’ta, İstanbul’da, Konya’da, İzmir’de, Adana’da, Samsun’da, Diyarbakır’da ve ülkenin diğer her köşesinde hain şebekeye karşı verilen mücadelenin kararlılık ve fedakarlık boyutunu biliyoruz. Sayabildiğimiz ve sayamadığımız diğer tüm illerde çok değil, sadece son 1 yılda FETÖ’ye karşı yapılan operasyonları saymaya kalksak bile bu köşenin sınırlarını çok aşar. Tüm illerdeki polislerimiz ihanet yapılanmasına karşı bugün gelinen noktada canını dişine takmış durumda; bir yandan hain örgüte karşı operasyonlar yaparken, diğer yandan kendi kurumuna yönelik hain sızmaları önleme savaşı veriyor. Tüm bunları biliyoruz.
Ancak, polisin içine sızmış, suret-i haktan görünen kripto hainleri de biliyoruz. Ne kadar açığa çıkartılıp Teşkilat’tan temizlenirse temizlensin, türlü oyunlarla, binbir surata bürünerek yeniden sızmaya, kadrolaşmaya çalışan FETÖ ihanet örgütünü de biliyoruz. Çünkü FETÖ’nün hiç değişmeyecek var oluş kodları budur: Sız, kadrolaş, yerleş, ne yolla olursa olsun ele geçir.
Türk tarihinde karşılaştığımız en büyük tehlike, en ciddi beka sorunu şüphesiz FETÖ’dür. Türkiye’nin hiç de iyiliğini istemeyen küresel bazı odakların ve ülkelerin desteğini hep arkasına aldı, çünkü onlar tarafından kuruldu, beslendi ve büyütüldü. FETÖ, Türkiye için risk olduğu değerlendirilen diğer tüm tehlikelerden açık daha büyük bir tehlikedir.
Bu hain örgüt türlü hilelerle, takiyyeyle, ahlak dışı sayısız yolla sızdığı devlet kurumlarında kendisiyle ilgili bir arşiv oluşturulmasını, bir hafıza ve mücadele deneyimi biriktirilmesini uzun süre önledi. 17/25 Aralık süreciyle birlikte gerçek yüzü ortaya çıktıkça ve ağını ördüğü kurumlardan bir bir sökülüp atıldıkça, kurumlarda FETÖ’yle ilgili bir arşiv ve hafıza birikimi oluşmaya başladı. Ancak bunu en iyi yapan, en başarılı olan kuşkusuz polis teşkilatıydı. İhanet örgütüyle operasyonel anlamda ilk teması polisin kurması bu arşiv ve hafıza birikimini fazlaca artırdı.
Bugün gelinen aşamada Türk polisi ve MİT, FETÖ’nün birçok taktiğini, mantığını, hareket kodlarını, sızma biçimlerini, gizlenme yollarını, örgütlenme ve propaganda biçimini çözmüş ve ezberlemiş durumda. Bu da polisimize ve istihbaratımıza büyük avantaj sağlıyor. Fakat aynı zamanda onları FETÖ ihanet örgütünün ve arkasındaki güçlerin en önemli hedefi haline de getiriyor.
Artık bir algı oyunları alanı haline dönüşen sosyal medyada, gün geçmiyor ki Türk polisine karşı bir saldırı, olumsuz algı oluşturacak bir oyun, bir yıpratma kampanyası yaşanmasın. Diğer yandan da FETÖ, iyi bildiği sızma ve ele geçirme taktiklerini uygulayıp türlü yollarla poliste yeniden kadrolaşma ve güçlenme emelinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Hain örgütün binbir maskenin altında çeşitli illerde yeniden yapılanmaya, polise sızmaya çalıştığını, ancak polisin ve istihbaratın da gerekli önlemi aldığını, kriptoları açığa çıkardığını, yani bilinçli ve kararlı bir mücadelenin sürdüğünü okuyoruz, haber alıyoruz, biliyoruz. İçimiz bu bakımdan rahat. Çünkü polis, FETÖ’ye karşı gerçek anlamda fedakarlık boyutunda çalışıyor.
FETÖ’nün Emniyet’te yeniden ağını örme girişimlerini, bu yönde yaptıklarını ifşa edip, ihanete karşı polisi ve herkesi uyarmak biz gazetecilerin hem görevi hem hakkıdır. FETÖ gibi, küresel güçler tarafından projelendirilip hayata geçirilmiş ihanet örgütlerinin oyunları da, entrikaları da, kandırmacaları da, girdiği kılıklar da çoktur. Elbet polisimiz bunlara karşı fedakarane, cansiperane duruş sergiliyor. Ancak bu beka savaşında medyanın desteğinin önemini göz ardı etmemek gerekir. Falanca yerde, FETÖ’cü olduğu bilinen ya da FETÖ’den yargılanıp bir şekilde geri dönmüş polislerin türlü kılıklar altında göreve geri dönmesi konusu, haber değeri taşıyan bir gazetecilik malzemesidir. Bunu bizim yazmamız kimseyi rahatsız etmemeli. İyi bilinmeli ki, her zaman fedakar polisimizin yanında olacağız.